İspanya geçmişini araştırıyor...

Prof. Dr. Esther Benbassa tarafından yönetilen “Cahiers Alberto Benveniste” yayınları, Lumiere-Lyon Üniversitesi öğrencisi Eva Touboul Tardieu’nün “Sephardisme et Hispanite” adlı kitabını yayınladı

Yakup BAROKAS
8 Nisan 2009 Çarşamba

“Les Cahiers Alberto Benveniste” dünyanın her yanından Yahudilik ve özellikle Sefarad Yahudiliğini konu edinen, bu kültür ile uluslararası kültür arasında bir bağ oluşturan Fransızca dilinde yazılmış doktora çalışmalarını, tezleri, bilimsel araştırmaları gün ışığına çıkarmayı amaçlıyor.

 Yapıt Edgar Morin’in şu görüşleri ile başlıyor: “Sefarad’lık beş yüz yıl boyunca sürgünde tüm gücü ve canlılığı ile varlığını sürdürdükten, çok farklı kültürel zenginlikler sunduktan sonra fiziksel olarak 1992 yılında yaşamını sona erdirdi (…) Sefarad’lık anne-babaları veya dede ve nineleri tarafından kendi aralarında İspanyolca lisanının konuşulduğunu, Sefarad mutfağının uyguladığını, bayramların bu lisanda kutlandığını anımsayanların kalplerinde ve ruhlarında varlığını sürdürmektedir. Bu kişilerin sadece atalarına olan sevgileri onu bir nebze ayakta tutmaktadır.”

Kim Sefarad’tır? Yazar araştırmasının giriş bölümünde Fransız ve İspanyolların bu soruyu farklı şekilde yanıtladıklarını belirtiyor. Fransa’da, Aşkenaz olmayanların tanımlanabilmesi, aradaki farklılığın vurgulanabilmesi için Akdeniz ülkelerinden gelme tüm Yahudiler Sefarad sayılmaktadır. Oysa İspanyollara göre, kelimenin de ifade ettiği gibi, sadece İspanya kökenli olanlar Sefarad’tır.

Avrupa ve Ortadoğu Yahudileri için 1920-1930 yılları,  Avrupa Yahudiliği’nin sonunu belirlemesi açısından büyük önem taşır. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Rusya, Osmanlı, Avusturya-Macaristan gibi Yahudilerin büyük bölümünün yaşadıkları imparatorluklar tarihe karıştı. Bu dönemin acı sonuçları Yahudi halkının tarihinde yaşadığı en büyük katliamın, Holokost’un gerçekleşmesi ile ortaya çıkacaktır.

Oysa tüm Avrupa’da ırkçı akımların ve dinsel yobazlığın egemen olduğu bu dönemde, İspanya’da,1920 yıllarından başlayarak iç savaşa kadar, 1492’de sürgüne gönderilen Yahudilere ve onlar tarafından kullanılan XV. yüzyılın lisanına karşı büyük bir ilgi ve yöneliş başlar.

Avrupa’da milliyetçi akımlar yükselişte iken İspanya’da Bask ve Katalanya bölgelerinde ayrılıkçı akımlar güç kazanır. İspanya’da milliyetçi düşüncenin canlandırılması için özellikle liberal ve cumhuriyetçi görüşlere sahip Senatör Angel Pulio Fernandez’in katkıları ile Sefarad’lık ile İspanyol milliyetçiliği arasında bağlar kurulmaya çalışılır.

Pulio 19. yy.’ın başlarında Balkan ülkelerine yaptığı bir gezide her ne kadar son derece bozulmuş bir Kastilyana şivesi konuşmakta iseler de 1492 yılında İspanya’dan sürülen Sefarad topluluklarına rastladı. Bunların sayılarının farklı ülkelerde yarım milyona ulaştığını ileri sürdü. Senatör İspanya’nın bu “kayıp çocukları” için bir kampanyanın başlatılmasının yararlı olacağı kanısına vardı.

1905-1920 yılları arasında Palio’nun bu girişimi pek çok ünlü yazar tarafından desteklendi, hiç biri coğrafi ve politik engeller nedeniyle uzak ülkelerde yaşamlarını sürdüren bu Yahudi topluluklarına empati duymakta dinsel bir sakınca görmediler. 1910 yılında Sefaradizm Kral VIII.Alphonse’un bizzat başında yer aldığı “Alianza Hispana-Hebrea” Enstitüsü kapsamına alındı. Ayrıca bu yakınlaşmanın ekonomik alanda getirileri de olabilecekti.

Eva Touboul Tardieu’ye göre, İspanya, Avrupa’daki akımların tersine “Yahudi”lerine sahip çıkmak, tarihi yeniden yazmak ve uluslararası platformda hoşgörülü ve liberal bir imaj yaratmak isterken Sürgün Fermanı’nı geçersiz sayılması, Alliance Okulları’nda Judeo-Espangnol öğrenimine yer verilmesi, bazı koşullarda İspanyol vatandaşlığının tanınması gibi sembolik davranışların dışında Sefaradların tarih boyu büyük İspanya ülküsüne hep bağlı kaldıkları gibi önemli bir yanılgıya düştü.

Oysa Sefaradların duygusal bağları günümüzün İspanya’sına değil sürgün öncesi Müslüman, Yahudi, Hıristiyanların uyumlu bir birliktelik içinde yaşadıkları İberik Yarımadası’naydı. Ayrıca içine düşülen diğer önemli bir yanılgı da tüm dünya Sefarad toplumlarının homojen bir nitelik taşıdıklarının öngörülmesiydi. Oysa Bulgar Yahudisi Bulgar, Yunan Yahudisi Yunan, Türk Yahudisi de Türk olmak istiyor ve farklı ülke Sefaradları arasında bir bağlantı unsuru olarak işlev gören Judeo-Espangnol lisanı giderek önemini yitiriyordu.

İspanya İç Savaşı sırasında Franko taraftarları tarafından en yaygın sloganlardan biri “Yahudi-Mason-Bolşevik koalisyonuna karşı savaş” idi. Gerek İspanya sürgününün toplumsal hafızada yer etmesi, gerekse 20.yy.’da yaşanan antisemitizm Sefarad-İspanyol kültürleri arasındaki yakınlaşmayı mümkün kılmamıştır. Ancak Tardieu’nün 400 sayfalık Fransızca dilinde kaleme aldığı incelemesi ilgililer açısından sadece Sefaradizm denilen bu ütopyayı daha yakından değerlendirmelerine yol açmakta, ayrıca sürgünde İspanya gerçeğini hep yadsıyarak yüzyıllar boyu kültür ve lisanlarını sürdüren Yahudilerin bu deneyimlerine farklı bir pencereden bakılmasını sağlamaktadır.

Kitabı temin etmek için; [email protected] adresine başvurabilirsiniz.