Dünyayı bir nebze güzelleştiren insanlar aranıyor!

Şeli Kohen’in çok yönlü sanatçı kimliğini soyuta çevirdiğinizde, tuvalde başarılı bir dekoratör, çılgın bir kişilik, mutlu bir eş, eşsiz bir anne ve çok güzel bir insan görürsünüz

18 Mart 2009 Çarşamba

Şeli Kohen herkesi renkli dünyasına davet ediyor

Miriam ŞULAM

Evinde, soyut çalışmalarından konu açılana kadar, kahve eşliğinde belki bir saatten fazla, farklı konulardan söz ettik. Yaşamındaki öncelikleri arasında ilk sırada ailesi geliyor, eşi, çocukları ve yeğenleri. Daha sonra dostları, ardından da bugün hala zevkle devam ettirdiği dekorasyon mesleği… En nihayetinde de içindeki müziği, aşkı, tutkuları, isyanları ve yaşanmışlıkları ifade etmek için kullandığı ve tamamen kendinden esinlendiği soyut resim çalışmaları var.

Gelin sizi bu güzel insanla, Şeli Kohen ile tanıştırayım.

Sanatçı  kimliğiniz nasıl oluştu?

Güzel bir Nisan günü İstanbul’da doğdum. Annem Yugoslav asıllı, babamsa Edirneliydi. İkisi de piyano ve keman çalarlardı. Annemin hayal meyal yağlı boya yaptığını hatırlarım. Yani aslında ben sanat dolu bir ortamda dünyaya gelmişim. Evimize giren çıkan çok sayıda sanatçı olurdu ve bana hep uslu durmam gerektiği hatırlatılırdı. İlkokul 5. sınıftayken okullar arası bir bale yarışmasına katılmıştım. Tamamen amatörce ve içimden geldiği gibi dansetmiştim. Hatta sahneye çıktığımda heyecandan geri kaçmıştım. Sonra yatıştığımda sahnede bana birincilik getirecek performansımı sergilemiştim. O zamanlar bir kızın, yetenekli de olsa, konservatuara gitmesi pek onaylanmazdı. Ben de gidemedim tabii. Ortaokulda ise lisanslı koşucuydum, yarışlarda birinciliklerim oldu, ancak onu da devam ettiremedim. Eskiden evlere terzi gelirdi ve dünya güzeli ablamın elbiselerini de ben çizerdim. 

Hangi eğitmenlerden ne dersleri aldınız?

1974’de evlendim. 1976 yılında da Fatma Seniye Fenmen atölyesinde desen ve seramik dersleri aldım. Daha sonra Orhan Taylan’la serigrafi çalışmaları yaptım. Bunlar iki seneye yakın bir süreçte gelişti. Karakalem desenim çok iyiydi. Yağlı boyanın kokusunu sevmediğimden yağlı boyaya geçmedim. O zamanlar henüz akrilik boya yoktu. Heykelcikler yapmıştım. Boğaziçi Üniversitesi’nde de bir sene seramik dersleri; Büyükada’da,Türkan Kıran atölyesinde  de klasik desen karakalem dersleri aldım. 

Soyut resim çalışmalarına ne zaman başladınız?

2004 yılında soyut çalışmalarıma başladım. Özel yaşamımda çok karışık ve zor bir zamandı. Evim home-office olmuştu. Her şeyi bir arada yapıyordum. Tuvaller aldım, akriliği okudum ve sırf kendi keyfim için soyut çalışmalar yapıyordum. İstinye’de bir gencin evinde iç dekorasyon yaparken, yaptığım çalışmalardan tam 25 tane sipariş aldım. Her tuval 30x30cm idi. Haliyle evimin salonu bir anda atölyeye dönüştü. Kızım evlendikten sonra onun odası atölyem oldu.  

Neden akrilik boya?

Akrilik boyayla çalışmak bana büyük bir haz veriyor. Çok okudum ancak okuduklarıma sadık kalmadan özgür çalışıyorum. Resme başladığımda her türlü aleti kullanabilirim, en çok da parmaklarımı kullanıyorum. Kalın fırçayla çalışma stilimi akrilik çok kolaylaştırdı. İşin en güzel yanı da ne çıkacağını asla tahmin edememeniz, akrilikle çalışınca, çoğunlukla sürprizli sonuçlar alırsınız. Bir renkle boyuyorsunuz, kuruduğunda farklı bir renk  veriyor. Üzerine başka bir renk ilave ediyorsunuz, derken katmanlar oluşturmayı keşfettim. 10, 15 hatta bazen 20 kattan oluşabiliyor eser. Geometrik soyutlamayı çok sevdim. Şimdi yeni denemeler yapıyorum. Figüratif soyutlama yapmak istediğimden kendime sürekli eskizler hazırlıyorum. 

Ya dekorasyon?

Her zaman dekorasyona özel bir merakım vardı. Gönüllü olarak arkadaşlarıma dekorasyon yapardım. Daha sonra bu işi profesyonelce yapmaya başladım. En son, geçen sene Nişantaşı’nda bir giyim dükkânın tasarımını ve uygulamalı dekorasyonunu yaptım. Yurtdışına da giysi tasarımları gönderdim. Rusya’da bir alışveriş merkezinin dekorasyonunu yaptım. Türk Arap Bankası’nın genel müdürü, Rusya için yaptığım çalışmaları gördükten sonra benden teklif istedi ve on tasarımcı içinden seçildim. Libya’ya davet edildim. Nişantaşı’nda Arap Türk Bankası’ndaki on duvar panosuna dekor yaptım. Soyutlamayı ve stilizasyonu burada da uyguladım. Beni tamamen özgür bıraktılar ve ben de duvarlar üzerinde metal kullandım. Neve Şalom’un bombalanma olayından sonra sabit iç dekorasyonunu da ben yaptım. Hupa, çiçekler ve daha birçok detay,  hepsini de kendi evimde yapmak zorunda kalmıştım ancak bu benim için çok farklı bir tecrübeydi.

Boyarken nasıl duygular yaşarsınız?

Çizerken ve boyarken yaşadığım duyguları bir müziğe benzetiyorum. İçimde sanki tamamen benim için çalan bir orkestra var. Zaman zaman  kemanların yumuşak sesi, kimi zaman da davulun gürlediği yüksek ritimler çalıyor. Müzikteki dalgalanmaları dinliyorum ve bunlar aynen tuvalime renk notaları halinde transfer oluyorlar. Eserlerimin hepsinde sonsuzluğa giden ve sürekliliği yansıtan formlar mevcut. Çizgilerimi kapalı tutmam, hepsi mutlaka enerjisini özgürce akıtabileceği açıklığa sahipler. Renklerde özgürlüğü yaşatıyorum. Ayrıca soyut çalışmalarımda güç teması var. Dışarıdan ışığı alan, topraktan da gücü sağlayan şekilleri seviyorum.

Çalışırken nasıl bir ortam tercih edersiniz?

Sessizlikte çalışıyorum. Birdenbire gece yarısı yataktan fırlayıp sabahladığım çok olur. Bazen gerçekten 48 saat uyumadan devam ediyorum. Sadece o an var,  o sihirli anda çizmeden, direkt fırça ve boyayla çalışmaya başlıyorum. Özel hayatımda çok titiz ve düzenli olmama rağmen, boya yaparken etraf karmakarışıktır, aynı makyaj çantam gibi. Her tarafım boya içinde kalıyor ve ben bu pisliğe bayılıyorum. Boyarken, kendimi son derece özgür hissediyorum. Coşkularımı tuval üzerinde keyifle yaşıyorum, renkleri özgürce dans ettiriyorum ve bunu yaparken de sanki zamanı donduruyorum.

Renklerden söz edecek olursak?

Yaşamımın her döneminde, her şeyde kırmızı mutlaka vardır!  Narçiçeği rengine özellikle bayılıyorum. Ancak, giyside kullanmam. Daha çok siyahı tercih ederim. 26 yaşlarımdayken, bir gün içinde kırmızı, gri ve siyah olan bir resim yapacağımı hayal ederdim. Ve bugün çalışmalarıma baktığınızda yine bu renkler var. Fakat doğaya ait tüm renklere aşığım; hepsi Şeli’nin paletinden geçerek tuvallerde yerini alacak.

Tuvallerde insanlar nasıl bir Şeli görüyor?

Çok enteresan yorumlarla karşılaşıyorum. Dinamik, enerjik,  güçlü ve sağlam buluyorlar genelde. Bazı eserlerime karamsarlık ve agresiflik de yansımış, ancak artık onlardan vazgeçtim. Onları yok etmeyi de boyaları kullanarak başardım. Bazılarında çocuksu formlar var.  Çocukların dünyasındaki o renkliliği yansıtmayı ve onların naifliğini yakalamayı seviyorum. Ben büyümüşüm ama içimdeki küçük çocuk hala çok derinlerde bir yerlerde yaşıyor. Teknik olarak bunu ifade etmek hiç de kolay değilmiş.

Sergi açmayı düşünüyor musunuz?

Çok yakında. Neve Şalom’dan Nisan, Mayıs ve Haziran’ı kapsayan üç aylık bir sergi teklifi geldi. Şu sıralar hareket halinde bazı figürleri eskizledim ve onları soyuta aktarıyorum. Eserlerimde renkliliğin yanı sıra çeşitlilik de var. Büyük bir aşk yaşadım. Aşık olunca önce denge kaybolur ya; bir de tutku… O hep vardı. Bunları kalıcı sevgiye dönüştürdüm. Sergime gelen herkese bu sevgiyi yansıtabilmeyi umuyorum. Bu sergi sürecinde de, çalışmalarıma devam edip, zaman zaman yeni eserlerimi katarak orayı canlı tutmak istiyorum!