DIŞ BASINDAN / İşsizlik krizi...

Hükümetler ne yaparsa yapsın, kriz geliyor; fakat azaltabilirler veya daha kötü yapabilirler

Ekonomi
18 Mart 2009 Çarşamba

Kitlesel işsizliğin sefaletini hiç bir şey Büyük Buhran’ın fotoğraflarından daha iyi çağrıştıramaz. O sefaleti erkeklerin bitkin yüzlerinde, eski püskü kıyafetlerinde, gözlerinde görebilirsiniz. Onların umutsuzlukları, cemiyeti lekeleyen siyasi aşırılığa yol açmıştı. Fakat aynı zamanda, iş bulamayanların ızdıraplarını dindirmede kamu yararına olan politikaların yaşamsal bir rolü olduğunu sonraki nesillere öğretti. Çoğunun kökenleri o karanlık günlere uzanan sosyal güvenlik sistemleri ve işsizlik yardımları sayesinde işsizlik artık, en azından gelişmiş ülkelerde, insanları yoksulluğa düşürmüyor.

En kötümserler bile bugünkü çöküşün, Amerikan ekonomisinin %25’ten fazla küçülmesine ve iş gücünün çeyreğini işsiz bırakan Büyük Buhran’ın şiddetine yaklaşmasını beklemiyor. Fakat dünya 1930’lardan bu yana görülen en derin durgunluğun içindeyken ve küresel ticaret son 80 yılın en yüksek hızıyla küçülürken, yine de, kitlesel işsizliğin sefaleti ufukta beliriyor ve Büyük Buhran’da sorulan o büyük soruyu gündeme getiriyor: Hükümetler ne yapmalı?

Kuyruğa katılın

Zengin ülkeler arasında iş kaybı, en fazla durgunluğun başladığı yer olan Amerika’da. Esnek istihdam piyasası, aşağı inişin başladığı Aralık 2007’den bu yana dört buçuk milyon işsiz yarattı. Son üç ay içinde ayda 600.000’den fazla kişi işini kaybetti. Şubat’ta işsizlik oranı, son 25 yılın en yükseği olan %8,1’e sıçradı. Bugün işini kaybeden bir Amerikalının başka bir iş bulma şansı, istihdam verilerinin tutulmaya başlandığı 50 yıl öncesinden bu yana olabilecek en düşük düzeyde. Bu, hane halkı finansmanının iki kişinin tam gün istihdamını gerektirdiği bir dönemde özellikle kaygı vericidir.

Fakat işsizlik sorunun Amerika ve İngiltere’nin çok ötesinde birçok ülkeyi kötü vuracağı şimdiden belli. Japonya’nın üretimi diğer zengin ülkelerden daha çabuk düşüyor. İşsizlik oranı düşük olmasına rağmen Japonya’nın geçici işçi ordusundaki hızlı istihdam kayıpları, iki katmanlı istihdam piyasasının haksızlığını sergiliyor ve eşitlikçi toplumu geriyor.

Avrupa’da işsizlik en fazla, inşaat balonunun çöktüğü İspanya ve İrlanda gibi yerlerde arttı fakat başka yerlerde de yavaş yavaş hissedilmeye başlandı. Birçok Avrupa ülkesinde işsizlik oranı Amerika’dan az ama bu durum, daha katı istihdam piyasalarının düşen talebe daha yavaş uyum gösteriyor olmasından kaynaklanıyor olabilir. Avrupa ülkelerinin ekonomilerinin ne kadar hızlı küçüldükleri göz önünde bulundurulursa, ileride daha kötünün bekliyor olmasından kimsenin kuşkusu yok. 2010 sonuna gelindiğinde zengin ülkelerin çoğunda işsizlik oranı muhtemelen %10’un üstünde olacak.

Gelişmekte olan ülkelerde şablon daha farklı gelişecek, fakat sonuç daha acı verici olacak. Ticaret hacmi daralırken milyonlarca işçi küresel arz zincirinin en alt basamağındaki yerlerini kaybediyor. Onlar resmi olmayan (kayıt dışı) işlere battıkça veya köylerine döndükçe fakirlik artacak. Dünya Bankası bu yıl 53 milyon kişinin daha yoksulluk sınırının altına düşmesini bekliyor.

Politika, hükümetlerin yardım etmek için güçlü bir şekilde devreye girmeleri gerektiğini söyler. Bunun sebebi kısmen, sermayenin uzun yıllar boyunca kârdan o kadar büyük pay aldıktan sonra sarkacın artık geri dönmeye meyilli olması, kısmen de bankalara milyarlarca dolar veren siyasetçilerin iş alanlarını korumak için devasa miktarda paraları ortaya koymak için baskı altında kalacak olmalarıdır. Fakat yardım sadece dolar olarak ölçülmez. Kötü tasarlanmış politikalar yıkıcı olabilir. Avrupa’nın katı istihdam piyasaları, 1970’lerin ve 1980’ler başındaki ekonomik durgunluklarından sonra işsizliğin on yıllar boyunca yüksek kalmasına sebep olmuştu.

Hükümetler işçiler için kısa vadeli yardımlar ayarlıyor. Zengin ülkeler arasında en düşük sosyal güvenlik ağına sahip Amerika’da işsizlik yardımı dağıtmak, doğru olarak, son canlandırma paketinin bir parçasıydı. Japonya, uzun zamandır görmezlikten gelinmiş bir grup olan “düzenli olmayan” işçilere sosyal destek veriyor. Bununla birlikte, genelde, işsizliği sübvanse etmek yerine, işçilerini tutmaları için şirketlere para sağlamak daha makuldür. Birçok ülke, işçilerin maaş bordrolarını kısaltılmış haftalarla veya zorunlu izinlerle dolduruyor.

Bunlar, belli bir zamanla sınırlı oldukları sürece makul önlemlerdir, çünkü hükümetler kısa vadede talebi sürdürmek için ellerinden geleni yapmak zorunda. Fakat işsizlik sorunu, ne yazık ki, kısa süreli olmayacak. Durgunluk yakında bitse de (ki bunun olması için fazla işaret yok), buna yol açan varlık çöküşü ve aşırı borçlanma uzun yıllar dünya ekonomisini gölgelemeye devam edecek. Ayrıca, İspanyol tuğla örücüsünden Wall Street borsacısına kadar, dünün işleri geri gelmeyecek. İnsanlar eski meşgalelerden ayrılıp yenilerine yönelecek.

 

Zor bir dans

Önümüzdeki birkaç yıl içine siyasetçiler zor bir U dönüşü sergilemek zorunda kalacak, çünkü uzun vadede esnek istihdam piyasalarına ihtiyaç var. Bunun anlamı iş destekleme programlarının feshedilmesi, işçilerin ayrıcalıklarının geri alınması ve işyerlerinin işçi çıkararak yeniden yapılanmalarının kolaylaştırılmasıdır. Çok az haklara sahip geçici işçilerin, aşırı haklara sahip olanların yanında zahmet çektikleri iki katmanlı iş gücüne sahip Japonya gibi ülkelerin bu eşitsizliği, ikinci gruptakilerin işten çıkarılmalarını kolaylaştırarak, daraltmaları gerekecek.

Bunun kibarca ifadesi, “esneklik”. Yalın gerçek, iş alanları ne kadar kolay ortadan kaldırılabilirse, yenilerinin de o kadar kolay yaratılabileceğidir. Bugün insanları mevcut işlerinde tutarak onlara yardımcı olan sistemler yarın, ileride bekleyen büyük düzeltmenin önünde birer engel olacak.  Zaman geçtikçe, insanları mevcut işlerinde tutmak için para sarf etmenin kesilmesi gerekecek ve bunun yerini insanların yeni işler için eğitilmelerine para harcanması alacak. Hükümetlerin, talebi destekleme politikalarından istihdam piyasalarını daha esnek yapma politikalarına geçmesi gerekecek. Bu, fantezi siyasi ayak hâkimiyeti gerektirecek,  fakat siyasilerin bu adımları atması şart olacak, çünkü başarısız olmaları halinde büyümeyi boğmuş olacaklar.

Hükümetler politikalarını ne kadar iyi tasarlarlarsa tasarlasınlar işsizlik bir süre için keskin bir şekilde yükselecek. En iyi olasılıkla milyonlarca yaşamı uzun yıllar boyunca solduracak. Politikacıların görevi ise sefaletin on yıllarla ölçülmemesini sağlamak.

The Economist / 12 Mart 2009

Çeviri: Dani Altaras