Müzik bir yaşam biçimidir

Müziği öğrenmek beraberinde disiplin ve konsantrasyonu getirir. Birlikte müzik yapmak ise birbirini dinlemeyi, birbirine saygı duymayı, demokrasiyi öğretir. Orkestrada şefin batonu kalktığı anda artık herkes eşittir

11 Mart 2009 Çarşamba

Rina Altaras

Günümüzün hiç kuşkusuz en önemli çellistlerinden biri olan Julian Lloyd Webber bir resital için İstanbul Cemal Reşit Rey konser salonundaydı geçtiğimiz günlerde. İngiltere’deki menajeriyle görüşmemiz sonucunda kendisiyle 15 dakikalık bir görüşme için randevu alabildik. Konser öncesi gerçekleşen röportajımızı 15 dakikada bitirmeme rağmen kendisinin isteğiyle uzadı. Neden mi dersiniz? Çünkü onu en hassas noktasından sorgulamıştık: Müzik eğitimi

Şalom, Türk Yahudi Cemaati’nin gazetesi ve genelde Yahudi olmayan sanatçılarla röportaj yapmıyor. Dolayısıyla siz bir istisnasınız.

Öyle mi? Pekiyi neden bu istisnayı yapıyorsunuz?

Çünkü oğlunuzun doğumundan sonra onun için kaydettiğiniz “Craddle Song” albümü yalnız oğlunuzu değil beni de rahatlatıyor...

(Kocaman bir gülümsemeyle) Güzel...

2009 yılında İngiltere’de müzik adına çok önemli bir proje olan “Harmony 2009”un yöneticisisiniz. Bu projeden bahseder misiniz?

Projeden bahsetmeden önce biraz arka plan bilgisi vermek istiyorum. Bu yüzyılın başında 2000 yıllarında İngiltere’de müzik eğitimi çok kötü durumdaydı. Okullarda bu alanda hiç birşey yapılmıyordu. Evelyn Glenny, James Galaway ve ben biraraya gelerek hükümetin bu konuda en yüksek mercii olan Eğitim Bakanlığı’nı ziyaret ettik. O zamanlar Eğitim Bakanı olan Charles Clark, şimdi Dışişleri Bakanı ve hükümetin en önemli ikinci insanı, bizi dinledi ve bu konuda gerçekten bir problem olduğunu kabul etti. Aradan yaklaşık sekiz sene kadar geçtikten sonra 2008 yılında müzik eğitimi için çok ciddi bir bütçe ayrıldı. Gerçekleştirilmek istenen projelerden biri de Venezüela’nın çok başarılı bir uygulaması olan “El Sistema” ya benzer bir proje oldu. Bu projenin bir parçası olan Simon Bolivar Gençlik Orkestrası Londra’ya bir konser için gelmiş ve inanılmaz beğeni toplamıştı. Ben de gazetedeki köşemde  bu konuya oldukça geniş bir yer vermiş ve biz de bunu yapmalıyız demiştim. Bunun ardından hükümet bana gelerek “Haydi yap bakalım” dedi. Ve program böyle başladı.Bu çok büyüleyici bir program. Üç farklı şehrin Liverpool, Londra ve Norwich’in en fakir yerlerinde gerçekleşiyor.

Nasıl bir program bu?

Temelde dört yaşında, benim müziğe başladığım yaşta, bu programla çocuklara hayatlarında hiçbir şekilde sahip olamayacakları bir fırsat sunuyoruz: Hiçbir ücret talep etmeden bir enstrüman ve bu enstrümanı, müziği öğrenmelerini sağlıyoruz. Yeni başlamış olmamıza rağmen bu çocuklarda ve çevreleriyle olan iletişimlerinde ortaya çıkan değişim inanılmaz. Bu çocukların büyük çoğunluğu hayatlarında hiç bir şeye sahip olmamışlar, onlara hiç birşey verilmemiş. Ve birdenbire biri onlara ücretsiz, karşılıksız bir enstrüman ve öğrenme imkanı sağlıyor. Bu onların hayatında inanılmaz bir değişim yaratıyor.Çocukların bu kadar erken yaşta başlaması çok önemli. Çünkü müzik artık onlar için bir yaşam biçimi, hayatlarının bir parçası oluyor.

Onlarda nasıl bir değişim gözlemliyorsunuz?

Her şeyden önce disiplini öğreniyorlar. Çünkü bir müzik aletini çalmayı öğrenmek inanılmaz disiplin gerektirir. Başkalarıyla nasıl iletişim kurulacağını, birbirlerine saygı duymayı, birbirlerini dinlemeyi öğreniyorlar. Birlikte müzik yapmak çok özel bir durum. Çünkü orkestra şefi batonunu kaldırdığı anda herkes eşit. Çok eşitlikçi ve demokratik bir yapı.Ve artık dünyada birçok ülkede ABD’de, Kore’de, Vietnam’da müziğin insanları biraraya getirebileceği anlaşılmış durumda. Çünkü müzik çoğu zaman kelimelerden daha fazla şey ifade ediyor. Daniel Barenboim’un Doğu-Batı Divan’ı ile yaptıkları bunun en güzel örneği. Bu da politakacılara bence çok önemli bir mesaj veriyor: “sizin yapamadığınızı biz müzikle yapıyoruz.”

Müzik eğitimi neden bu kadar önemli?

Bir müzik aleti çalan ve müzik eğitimi alan çocukların diğer derslerde de daha başarılı olduğu kanıtlanmıştır. Ayrıca çocuklara matematik, coğrafyanın dışında da farklı şeyleri deneme, öğrenme şansı verilmeli hayatta. Çocukların 18 yaşında okuldan çıktıklarında müzik hakkında hiç birşey bilmemelerini çok üzücü buluyorum. Müzik birlikte takım olarak yapacağınız birşeydir. Bir orkestranın 100 kişiden oluştuğunu düşünürsek bu bir futbol takımından daha etkin ve etkili. Herkesin birlikte çalışıp birlikte yaşaması gereken bir ortam.

Neden çelloyu seçtiniz?

Orkestrayı izlerken beni her zaman etkilemiştir şekliyle, görüntüsüyle çello. Çok doğal bulmuşumdur onu, sanki vücudun bir parçası, doğal uzantası, severek sarıldığınız birşey. Buna karşılık kemanı daha sıkışık, beni, vücudumu kasacak bir enstrüman gibi algılamışımdır. Ayrıca sesini, tınısını çok seviyorum. Çellonun insan sesine en yakın tını olduğu söylenir. Birçok besteci en duygusal, kendilerine dair en özel hisleri yansıtan parçaları çello için yazmıştır.

Eklemek istediğiniz başka birşey var mı?

Türkiye ve İstanbul’a ilk gelişim değil. Buraya gelmeyi çok seviyorum. Buradan hep iyi intibalarla ayrıldım. Çok sıcak,  iyi insanlar; çok iyi müzisyenlerle biraraya geldim hep ve tekrar geleceğim.

Söyleşi sonrası dinlediğimiz konseri eleştirmek kimsenin haddine değil tabii ki. Belki böyle bir müzisyen için salonun normalde dolup taşması gerekirken, sadece yarısının dolu olduğunu belirtmek gerek. Bu alçakgönüllü ve sevgi dolu insan, yarı dolu salonun koparabileceği kıyamet ne kadar olursa artık siz tahmin edin, alkışlara taban tabana zıt ruhlar taşıyan iki bisle karşılık verdi. Bach ve Falla ile. Nedendir bilmem ama Bach’ın sol majör adagio’su kulağıma o güne kadar hiç bu kadar dingin ve huzurlu gelmemişti; belki de bugünlerde dünyanın en çok ihtiyacı olan şey olduğu için. asıl oluşturdunuz?