basından > Holokostu inkâr edenlerden değil, yeniden tanımlayanlardan korkmalıyız

Perspektif
11 Mart 2009 Çarşamba

Geçen ay Londra’da birkaç gün geçirdim… Ziyaretim sırasında yılın tiyatro olayını bile bile kaçırmaya karar verdim. “Yedi Yahudi Çocuğu: Gazze İçin Bir Oyun”… Caryl Curcuhill’in kısa bu oyunu için görülmemiş şekilde antisemit diyorlar.

Biliyorum ki, Royal Court Theatre’da sahneye konan bu oyunu salt kendim için izlemem gerekiyordu, ancak her nasılsa bunu ben bir vakit israfı olarak gördüm. Gerçi oyunun bedelsiz olduğu ancak kapıda Filistin’deki tıbbi çalışmalara katkıda bulunmak için bağış toplanacağı söylenmişti. Belki de siyasi tiyatroya çok yatkın değildim. Oyun hakkında söylenenler ve okuduklarım, içeriğinin motive edici olmaktan çok uzak olduğunu ve bir metro yolculuğuna bile değmeyeceğini ifade ediyordu.

Peki oyundaki antisemit öğeler nelerdi? Yoksa bu Nazi Almanya’sında görülen klasik “Yahudilerin İsa’yı öldürmeleri” motifinin 21. yüzyıla uyarlanmış şekli miydi? Bunu öğrenmeye can atıyordum! Şansıma oyunun tüm metni internette yayınlanmıştı da, onun üzerinden şöyle bir geçmek yalnızca 3 dakikamı almıştı.

Yorumumu sizlerle paylaşayım: Tiyatro eleştirmeni olmak gibi bir iddiam yok, ancak oyunun sanatı bağlamayan cüretkar bir propaganda parçası olduğunu hissettim. İkinci Dünya Savaşından günümüze tarihsel bir derinlik vermeyi amaçlamış ancak içeriğinde bilmediğimiz hiçbir şey yok. Peki ya antisemitizm içeriyor mu gerçekten? Bu, antisemitizmi ne şekilde tanımladığımıza bakar.

Önce, “Yedi Yahudi Çocuğu” nu daha önce hiç okumamışlar için kısa bir tanım: Bu oyunda hiç çocuk yok. Onun yerine yetişkinler var, muhtemelen orada olmayan çocukların ebeveynleri… Gelişen olayları onlara nasıl anlatacakları hakkında tartışıyorlar. Holokost ile başlıyor ve Filistin’e göçle devam ediyor. Sonra 1948 ve 1967 savaşları, intifada ve son olarak Gazze çatışmalarına varıyor.

Oyunun çok seçici ve özellikle de İsrail karşıtı olduğunu söylemek gerek. Peki ya antisemit tarafı? Tarihin en korkunç ve öldürücü nefreti ile karşı karşıya kalmış bir halkın geliştirdiği paranoyayı kabul etmek gerekir mutlaka, ancak ben antisemitizmin daha dar bir anlamda tanımlanmasını daha doğru buluyorum. Christopher Hitchens’ın bir keresinde yazdığı gibi,

“Nefretimi saf tutmak ve bu nefreti gerçekten hak edenlere saklamak için ona çok önem veriyorum…”

Bir Arap topluluğu “Yahudilere ölüm” diye bağırırken ya da “Siyon Önderlerinin Protokolleri” çok satan kitaplar listesinde kendine yer bulurken bu kesin antisemitizmdir. Peki ya, antisemitizm şans eseri moda olmaktan çıkarsa ne olacak? Yeni antisemit o zaman kim olacak?

Son senelerde antisemitizmi yeniden tanımlamak için birçok çalışma yapıldı. İsrail bunun odağına oturtuldu. Kendisine yöneltilen insafsız suçlamalar ve içine sokulmaya çalışılan imkansız standartlar, başka hangi ülkeye reva görüldü? İsrail siyasi platformun her noktasında değişik irrasyonellikleri körüklüyor gibi... Ancak esasa bakacak olursak, buradan hareket eden nefretin tabanında anti-Amerikan, post-anti emperyalist ve nostaljik Arapçıların olduğunu görüyoruz.

Ancak, İsrailliler ile Naziler arasında bir denklem kuran başka bir tanım daha var ortada. Ve Churchill’in bu oyunu Holokost esnasında Yahudilerin çektiği acılarla, Gazze halkının başına gelenler arasında doğru bir bağlantı kuruyor. The Independent’a geçen hafta gönderdiği bir yazıda, oyununda böyle bir bağlantı kurmadığını iddia etmiş. Fakat oyunu izleyen birçokları için, işin akışı, siyasi partizanlıkla birleşince iki olay arasındaki kırmızı çizgiyi aşmış gitmiş.

Kendinsin antisemit olup olmadığını bilmiyorum. Oyunu okuduktan sonra da bununla ilgili kesin bir yargıya varamıyorum. Ancak, Yahudi hassasiyetine, biraz da isteyerek, hiç saygı göstermediğini söyleyebilirim.  Bu davranışı ile, Holokost’u önemseyenlere ve bundan dersler çıkartanlara ciddi bir mesaj veriyor: Bizi endişelendirmesi gerekenler, Holokostu inkar edenlerden çok, onu yeniden tanımlamaya çalışanlar olmalıdır.

Holokost öncesiz Yahudi trajedisi kimliği ile birçok Yahudi’nin de inandığı gibi halkımıza aittir. Bunu kendi siyasi amacı için çalan herkim olursa olsun, Yahudi halkına karşı suç işlemiş olur. Biz onun uluslar arası şeytanın sembolü haline gelmesini istiyor, aynı zamanda, görülen diğer katliamların Holokost ile bağdaştırılmasını istemiyoruz. İsrail’in gitgide yükselen tempoda eleştirilmesi şimdi bu durumu zorlaştırıyor.

Bu gelişmeleri antisemitizm olarak algılamak ve böyle lanse etmek çok kolay bir sonuç. Holokost hatırasının iki tarafı keskin bir bıçak haline gelmesini, Yahudilerin kendilerini savunurken dahi başkalarına baskı kurmakla eleştirilmelerini ve büyüklerimizin anılarının bundan zarar görmesini istemiyorsak, Yahudi düşünürlerin, eğitimcilerin, yazarların geçmişimizdeki bu trajedi konusunda yeni açılımlar yapmaları gerekiyor. Holokostun gelecek nesiller tarafından inkar edilmesi veya unutulması gibi bir tehlike yok. Ancak gelişmeleri dikkate almazsak, bu konudaki anti-İsrail söylemin geçerli anlatım haline geldiğini göreceğiz.

 

Anshel Pfeffer Haaretz, 27 Şubat 2009

Çev: Marsel Russo