Dış basından > Katiyen, ne olursa olsun, burada değil

Dünya
25 Şubat 2009 Çarşamba

Mumbai’deki bir hastanenin morgunda 29 Kasım’dan beri dokuz gencin cesetleri yatıyor. Bir süre daha burada kalacak olabilirler, çünkü hiçbir yerel Müslüman hayır kurumu onları mezarlıklarına gömmeyi kabul etmiyor. Bu iyi bir haber.

Bu dokuz kişi, Hindistan’ın 11 Eylül’ü addedilen 26 Kasım’da anlamsız bir öldürme azgınlığı ile Mumbai’de, aralarında 33 Müslüman, Hıristiyan, Yahudi ve pek çok Hindu olmak üzere 170 kişiyi öldüren Pakistanlı Müslüman teröristler. Eylem, öldürmek için öldürmekti. Bir not bırakmaya bile tenezzül etmediler.

Dokuzu da hala morgda, çünkü Hindistan  Müslüman cemaatinin liderleri onları gerçek adları ile tanımladı – “şehitler” değil, “katiller” – ve Mumbai’deki en büyük Müslüman mezarlığı olan ve Müslüman Jama Masjid Derneği tarafından yönetilen 7,5 hektarlık Bada Kabrastan mezarlığına gömülmelerine müsaade etmeyi reddediyor.

Derneğin sözcülerinden Hanif Nalkhande, The Times of London Gazetesi’ne, “Bu iğrenç suçu işleyenlere Müslüman denemez” dedi. Sonunda, varsaymak gerekir ki, cesetlerin gömülmesi gerekecek ama Mumbaili Müslümanlar itirazlarını sürdürüyor.

Hindistan’ın araştırmacı dergilerinden Covert’in Hintli-Müslüman editörü M.J.Akbar, “Hintli Müslümanlar hem Hintli, hem de Müslüman olmaktan gurur duyar. Mumbai’deki terör hem Hindistan’a, hem de İslam’a karşı bir savaştır” diye açıklama yaptı. “İslam inancında terörün yeri yoktur. Kuran-ı Kerim’de masumları öldürmeye ‘fasad’ denir. Teröristler, fasadçıdır, cihatçı değildir. Kuran-ı Kerim’de çok güzel bir tabirle, bir masumu öldürmenin bütün toplumu öldürmeye benzer olduğu yazılıdır.

Teröristler ne Hintli, ne de gerçek Müslüman olduklarından, bir Hintli Müslüman mezarlığına İslami kurallar çerçevesinde gömülme hakları yoktur.”

Mumbai’deki Müslümanlar tabii ki, baskın çoğunluğu Hindu olan bir ülkede hassas bir azınlıktır. Yine de, İslamcı teröristlerin yüzlerine karşı meydan okuyucu tavırları göze çarpıyor. Bu tavır, Irak’tan Pakistan’a ve Afganistan’a kadar, camilerde ve pazar yerlerinde sivillere saldıran, fakat El Cezire gibi merkezi Arap medyası veya aşırı görüşlü dini liderler ve internet sayfaları tarafından eylemleri övgüye değer “şehitler” olarak görülen intihar eylemcilerinin baskın olduğu kasvetli bir manzara karşısında göze çarpıyor.

İntihar eylemcilerini övmek veya “şehit” olarak mazur görmek, sadece, genç Müslüman kız ve erkeklerinin kendilerini ve başkalarını öldürmek için işe alındıkları, bu korkunç olgunun yayıldıkça yayılmasına yol açtı. Lübnan ve İsrail’de hedef gözeterek başlayan bu olgu, Irak, Afganistan ve Pakistan’da neredeyse haftalık bir olaya dönüşecek şekilde yaygınlaştı.

Bu, her açık toplum için bir tehdittir, çünkü insanlar kendilerini bir bombaya dönüştürdüklerinde, onları caydırmak mümkün olmaz ve onları engellemek için gereken tedbirler, şüphelenmeyi ve kamuya açık her olayda herkesin aranmasını gerektirir. Ve onlar özellikle Müslüman topluluklar için bir tehdittir. Tek amaçları, ayırım yapmaksızın mümkün olduğunca fazla sivili öldürerek zarar vermek olan intihar bombacılarının üzerinde sağlıklı bir toplum oluşturamazsınız.

Eğer intihar eylemleri bir toplum tarafından, sınır ötesi “düşmanlar”a saldırmak için meşru görülürse, sonunda içerdeki “düşmanlar” için de bir taktik olarak kullanılacaktır. Irak, Afganistan ve Pakistan’da olan tam olarak budur.

Bu eğilimi sona erdirecek tek etkili yol “köyün”, yani Müslüman toplumunun “artık yeter” demesidir. Bir kültür ve bir inanç toplumunun bu tür eylemleri açıkça, yüksek sesle ve sürekli olarak gayrimeşrulaştırması, metal detektörlerden ve ilave polis gücünden daha önemlidir. Din ve kültür bir toplumdaki en önemli dizginleme kaynaklarıdır.

Bu şekilde, Endonezya’dan sonra dünyanın ikinci en büyük Müslüman toplumu olan ve derin demokrat kökleri bulunan Hindistan Müslümanları, cesetleri gömmeyi reddetmek suretiyle intihar saldırılarını gayrimeşrulaştırarak İslam’a büyük bir hizmette bulunuyor. Bu tutum bu eğilimi bir gecede değiştirmeyecek ama zaman içinde etkisi olacak.

Hindistan meclisinde Kongre Partisi’nin Müslüman bir üyesi olan Raşid Alvi bana, “Bombeyli Müslümanlar bu önemli kararı aldıkları için tebrik edilmeyi hak ediyorlar,” dedi. “İslam der ki, intihar ettiğin zaman, ölümden sonra bile cezalandırılırsın.”

Hindistanlı Müslümanların bu şekilde ayağa kalmaklarının sebebi, kısmen, tabii ki, demokrat ve çoğulcu bir toplumda yaşamalarından, bu toplumun bir ürünü olmalarından ve bundan güçlenmiş hissetmelerindendir. Aşırı görüşlü dini liderler tarafından gözleri korkutulmuyor ve onların arasında dinsel aşırılığa karşı seslerini yükseltmekten korkmuyorlar.

Hindistanlı Müslümanlar arasında El Kaide’ye katılanların bu kadar az – belki de hiç – olması bu yüzdendir. Ve ne kadar şok edecek kadar pahalı ve sonucu belirsiz olursa olsun, Irak gibi yerlerde makul, çoğulcu toplumlar oluşturmak zannedildiği kadar çılgınca değildir. Bunun için bir köy gerekir ve köylülerin kendi yaşamlarına sahip olduklarını hissettikleri ve – askeri ve ideolojik açıdan – kendi teröristleriyle uğraşmak için güçlenmiş Arap-Müslüman toplumlar olmadan, bu eğilim ortadan kalkmayacaktır.

Thomas Friedman

New York Times, 18 Subat, 2009