basından > Hatice

Dünya
19 Şubat 2009 Perşembe

Dış politikanın önemli bir özelliği var: Girişimler, aktörlerin niyetleriyle değil, ortaya çıkan sonuçlarla değerlendirilir. Yaygın deyişle, “Cehenneme giden yollar, iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir.”

İsrail’e nota verdik! Başbakan’ımızın büyük başarısı! ‘Monşerler’ karışmasa, iş Başbakan’a kalsa, savaşa kadar gidecek nerdeyse.

Dış politikanın önemli bir özelliği var: Girişimler, aktörlerin niyetleriyle değil, ortaya çıkan sonuçlarla değerlendirilir. Yaygın deyişle, “Cehenneme giden yollar, iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir.”

Kim kötü niyetlidir ki? Herkes kendine göre iyi niyetlidir.

Başbakan Erdoğan ve fiili Başbakan Yardımcısı Emine hanım elbette iyi niyetlidirler. Gazze’de zulmün, baskının durmasını ve Türkiye’nin bu süreçte etkin rol oynamasını istiyorlar.

Bu kuşkusuz ki (en azından bizim açımızdan) iyi bir niyettir. Peki, Başbakan Erdoğan’ın Davos’ta Şimon Peres’e attığı fırça bu niyetin gerçekleşmesine nasıl bir katkı yaptı acaba?

Gazze’de gerçekleştirilen ateşkese hiçbir katkı sağlayamadık. Tam tersine, ateşkes için girişimlerde bulunan Mısır’ın, Suudi Arabistan’ın ve Ürdün’ün Dışişleri Bakanları ortak bir bildiri yayımlayarak, “Arap ülkesi olmayanlar bu işe karışmasın” diye Türkiye’ye kapıyı gösterdiler.

Türkiye, hem İsrail, hem de Suriye ile iyi ilişkileri olduğu için (monşerlerin büyük katkısıyla) bu iki ülkenin görüşmeye başlamalarında katkı yapabilmişti.

Bundan sonra böyle bir katkı yapması mümkün değil. İsrail, Erdoğan’ın hakarete varan Davos çıkışı nedeniyle Türkiye’den gelecek katkılara kapalı kalacaktır.

Arap ülkeleri de, Erdoğan’ın çıkışını Ortadoğu’da liderliği ele geçirme manevrası olarak göreceği için bizim aktif olmamıza karşı çıkacaktır. Arap olmayan bir ülke olarak böyle bir role zaten uygun değildik, Davos darbesinden sonra hiç şansımız kalmadı. Mısır Ürdün Suudi bildirisi bunu resmen ilan da etti. Mısır liderinin Türkiye’yi ziyareti, olsa olsa ‘Kusura bakmayın ama...’ ziyareti olarak değerlendirilebilir.

Şimdi dönüp son bir ayın olaylarını değerlendirecek olursak, ne görürüz? Erdoğan’ın Davos’ta başlattığı süreç dış politikamız için hayırlı mı oldu?

Monşerlerin çuvalladığı yerde Kasımpaşa ruhu devreye girerek bizi kurtardı mı?

Görebildiğim kadarıyla, Hatice’nin cazibesine kapılmadan neticelere bakacak olursak, bu süreçte dış politikamız ciddi yaralar aldı. Türkiye, hem Arap ülkeleriyle, hem de İsrail’le iyi ilişkilere sahip bir ülke olmanın avantajlarını yitirdi. Bundan sonra (nedense pek de hevesli olduğumuz) İsrail -Arap ülkeleri arasında arabuluculuk yapma girişimlerimizi artık kimse ciddiye almayacağı gibi, bundan böyle İsrail ile ilişkilerimizi düzeltmek için bizim arabulucuya ihtiyacımız olacaktır.

ABD’deki Yahudi lobisinin desteğini yitirdik. Bu durumda ABD Kongresi’nin alacağı bizi zor duruma düşürecek kararları engellememiz zorlaşacaktır.

Hamas’a verdiğimiz açık destek ilerde, uluslararası platformlarda PKK’yı desteklemek isteyenlerin eline bir koz verebilecektir.

Kısacası, sonuçları açısından ele alacak olursak, Erdoğan’ın Davos’ta yaptığı çıkışın dış politikamıza olumlu bir katkı yaptığını söylemek zor. Tam tersine, olumsuzluklar ağır basıyor! Keşke diyorum, o talihsiz konuşmayı yapmadan önce senelerini bu işe vermiş ‘monşerlere’ bir danışsaydı!

Son bir nokta: Sayın Başbakan Davos’tan beri yaman bir psikanalitik tahlil yapıp duruyor: Yüksek sesle konuşmak, bir suçluluk belirtisiymiş!

Aman sayın Erdoğan, eğer bu doğruysa, siz suçüstü yakalanmış olmuyor musunuz?

Radikal / 17 Şubat 2009

Türker ALKAN