“Dindar olmadan Yahudi olunur mu?”

9 Ekim 2008 (Yom Kipur 5769) Kipur Günü, Rav Mendy Chitrik’in, Aşkenaz Sinagogu’nda dindaşlarımıza yaptığı “Dindar olmadan Yahudi olunur mu?” başlıklı konuşmasını siz okuyucularımızla paylaşmak istedik...

Kavram
15 Ekim 2008 Çarşamba

1. Üç haham aralarında konuşuyorlardı, her biri kendi sinagogunun ne kadar ilerici olduğunu övünerek anlatıyordu.?? Birinci haham: "Biz Yom Kippur duasına başlamadan önce kapıda, gelenlere sandviç dağıtırız. Böylelikle uzun Yom Kippur duasının tam orta yerinde acıkırsanız rahatça yemek yiyebilirsiniz. Beykınlı sandviçten çizburgere kadar birçok farklı ve iştah açıcı yemeğimiz mevcuttur."

İkinci haham: "Bu da bir şey mi? Biz her koltuğun yanına kablosuz internet bağlantılı küçük bilgisayarlar koyuyoruz. Böylece hahamın uzun vaazı sırasında sıkılırsanız, e-mail'lerinizi kontrol edebilir, borsada alım satım yapabilir veya son dakika haberlerini anında okuyabilirsiniz."

Üçüncü haham: "Bunlar da bir şey mi? Biz Roş Aşana ve Yom Kippur zamanı kapımıza bir tabela koyarız: "Bayram dolayısıyla kapalıyız."…

Bizim sinagogumuzda Yom Kippur'da sandviç ikram edilmez, e-mail'lerinizi okuyabileceğiniz bilgisayarlar da yoktur. Ama inancı, düşüncesi, dini kuralları uygulama seviyesi ne olursa olsun bizim sinagogumuzun kapıları tüm Yahudilere açıktır. Bu akşam hepiniz burada olduğunuz için çok ama çok mutluyuz. Biriniz bile Yahudi takviminin bu en kutsal gününde burada olmasaydınız şu anda hissettiğimiz enerjiyi tam olarak yaratamazdık.

Yom Kippur bitiminde haham tüm yahidlerin elini sıkmaktaymış, sıra Sam Goldberg'e gelmiş. Haham onu bir kenara çekerek "Artık T-nrı'nın ordusuna katılmanın zamanı geldi. Dualara daha çok gelmelisin, seni hiç buralarda görmüyorum." demiş.

Goldberg "ben zaten T-nrı'ın ordusundayım, Ribi, hiç endişelenme." diye cevap vermiş.

Bunun üzerine haham "Peki öyleyse seni niye Roş Aşana ve Yom Kippur dışında hiç görmüyorum." diye sormuş.

Bunun üzerine Goldberg hahamın kulağına fısıldayarak şöyle demiş: "Ben gizli ajanım."

Sevgili dostlar, artık Yahudilerin önemli bir bölümünün hatta çoğunluğunun gizli ajan olduğu bir devirde yaşıyoruz...

Ama normalde burada göremeyeceğimiz birçok gizli ajanı, hem de toplu halde Yom Kippur günü görürüz. Çünkü gördüğünüz gibi, bütün yıl sinagoga uğramayan bir Yahudi aslında T-nrı'nın ordusunun vazgeçilmez bir neferidir. Hepinizi, kollarımızı ve kalbimizi açarak selamlıyoruz. Burada olduğunuz için çok mutluyuz, hepinize teker teker sağlık, refah, mutluluk, huzur ve 'nachas' (gurur) dolu mükemmel bir yıl diliyoruz.

2. Kaçınız fark etti bilmiyorum ama dün akşam ki Kol Nidre duası garip bir girişle başladı. Ehal'in önünde bir Bet Din - dini mahkeme - toplandı ve mahkeme başkanlığı görevini üstlenen Hazan (veya kantor) şu kararı telaffuz etti:

"Al daas Hamakom, v'al daas hakahal, beyeshivah shel maalah ubeyeshivah shel matah, anu matirin lihispalel im avaryanim." İlahi mahkemenin ve bu cemaatin verdiği yetkiyle, hem ilahi hem de dünyevi toplumda şu andan itibaren "Avaryanim" ile birlikte dua edilebileceği beyan olunur.

Beyanda alışılmadık derecede güçlü kelimeler kullanılmakta. "Avaryanim" ihlal edenler anlamına gelir. Yıl boyunca, biz Yahudiler kimi zaman kendi aramızda bölünür ve anlaşmazlığa düşeriz.  Diğer Yahudilere bakıp onları "ihlalciler" olarak niteleriz.

Şehirlerarası yolda araba kullanan yaşlı adamın birden cep telefonu çalmış. Arayan karısıymış: "Canım, şu anda haberlerde duydum. 290 numaralı karayolunda trafik akışının ters yönünde giden bir araç varmış. Aman çok dikkatli ol."

Yaşlı adam hemen cevap vermiş: "Dediklerinin hepsi doğru, bir şey dışında, burada trafik akışının tersine giden bir değil Yüzlerce araç var."?

"Hatta doğru istikamette giden TEK araç benimki."

Dostlarım, hayat yolculuğundaki insan tabiatı aynen böyledir. Çoğu zaman kendimizin doğru yolda, başkalarının ise yanlış yolda olduğunu düşünürüz. "Ben kurallara uyarım sen ise ihlal edersin. Ben senden daha kutsalım." diye düşünebiliriz. Ama Yom Kippur'da hepimiz 'Bir' oluruz:  "İlahi mahkemenin ve bu cemaatin verdiği yetkiyle, hem ilahi hem de dünyevi toplumda şu andan itibaren "Avaryanim" ile birlikte dua edilebileceği beyan olunur."

3. Peki, birdenbire bağrımıza bastığımız bu "ihlalciler" kimlerdir?

Ve bu açıklamayı niye Yom Kippur günü yapıyoruz? Yıl içinde başka hiç bir duadan önce böyle bir açıklama yapmıyoruz. Yalnızca güneşin batışıyla yılın en kutsal gecesinin başladığı bu gece mahkeme toplanıp beyanda bulunuyor. Neden? Bu hareketin ardındaki gerçek nedir?

Sevgili dostlar, bu akşam zaman içinde seyahat ederek sizlerle tarihteki üç "ihlalci" kategorisini incelemek ve Yom Kippur'un hangi özelliğinin bu ihlalcilerin Israeloğulları nezdindeki itibarlarını değiştirdiklerini göstermek istiyorum.

 4. 'Avaryanim' ile ilgili en yaygın düşünce, bu terimin Orta Çağ İspanya ve Portekiz'inde kendilerini Hıristiyan olarak gösterip Yahudiliklerini gizlemek zorunda kalan Marranolar için kullanıldığıdır. Onlara verilen iki seçenek vardı; 'Ya Haç ya da Kılıç. Ya Kilise ya da Mezar.'  Yahudilerin birçoğu, tâbi tutuldukları bu korkunç sınava dayanamayıp birinci seçeneği kabul ettiler.

Bütün yıl boyunca "iyi Hıristiyanlar" olarak görünürlerdi. Ama yılın yalnızca bir günü, Kol Nidre zamanı, atalarından gelen binlerce yıllık gelenekleri ağır basar ve Engizisyon yöneticilerinden özenle saklanan sinagoglara gelerek o akşamki duaya kabul edilmelerini isterlerdi.

Doğal olarak sinagogdaki cemaatin büyük bir bölümü onları aralarına almak istemezlerdi. "Bütün yıl boyunca Hıristiyan gibi yaşadınız, şimdi vicdan azabı çekiyorsunuz ve bir günlüğüne tekrar Yahudi olmak istiyorsunuz. Yok öyle şey! Gidin buradan ve Hıristiyanlarınıza dönün.

Ama sinagogdaki hahamlar öyle düşünmüyorlardı:  "İlahi mahkemenin ve bu cemaatin verdiği yetkiyle, hem ilahi hem de dünyevi toplumda şu andan itibaren "Avaryanim" ile birlikte dua edilebileceği beyan olunur." Yom Kippur günü, Marranolar da sinagoga buyur edileceklerdi.

5. Bu durum, on beş ve on altıncı yüzyıllarla sınırla kalmış değildir. Çok değişik şekillerde bugün bile benzeri olaylar yaşanmaktadır.

Sözüm meclisten dışarı, birçok kardeşimiz bütün yılı Yahudiliklerini gizleyerek geçirirler.

Bütün yaşamını üniversitelerde hahamlık yaparak geçirmiş ve yüzlerce öğrenciyle karşılaşmış olan bir haham bana bir gözlemini anlatmıştı: 

"Yaşamım boyunca birçok öğrenciyle tanıştım. Konu dönüp dolaşıp dine geldiğinde öğrenciye mensubu olduğu kökeni ve dini sorarım. Eğer 'Ben Protestan’ım' diye cevap veriyorsa bilin ki o Protestan’dır, 'Müslüman’ım' diyorsa bilin ki o Müslüman’dır. 'Ben yalnızca bir insanım' diye cevap veriyorsa bilin ki o Yahudi’dir."

Ünlü Yahudi komedyen Jackie Mason, Yahudi olmayan seyircilerin gösterilerinde ne kadar güldüklerini ve gösteri bittikten sonra kendisine ne kadar hayran kaldıklarını anlatır. Yahudi seyirciler ise önce kahkahalarla gülerler, ardından bir an duraklayıp iç çekerek yanındakilere "espriler fazla Yahudi" deyip memnuniyetsizliklerini ifade ederlermiş.

Kısacası Descartes felsefesinin çağdaş Yahudi versiyonunu şöyle ifade edebiliriz: Kimliğimi gizleyebiliyorum, öyleyse varım.

6. Size, rabinik okuldan sınıf arkadaşım olan bir hahamın aktardığı gerçek bir olayı anlatayım:

Glastnost’un ilk yıllarıydı. Yetmiş yıldan sonra Yahudiler artık açık Yahudi kimlikleriyle özgür yaşamaya ve hareket etmeye başlamışlardı. Maalesef bu özgürlük beraberinde yıllarca bastırılan antisemitizmi de biraz olsun geri getirmişti. 1980’li yılların sonunda bir Chabad hahamı Yahudi yaşamının tekrar kurulmasına yardımcı olmak için Rusya'ya yerleşmişti. Bir gün kapısını genç bir kız çaldı ve derdini paylaştı: "Ribi, bütün yaşamım boyunca Yahudi olduğumu herkeslerden gizledim ve kimse bu konuda yorum yapmadı. Ama Glastnost geldiğinden beri sokakta yürüdüğüm zamanlar insanlar arkamdan 'Zhid, Zhid. (Yahudi, Yahudi)' diye bağırıyorlar. Ne yapacağımı şaşırdım." ??

Haham kıza "Sende hiç Yahudi tipi yok. Bana söylemeseydin, senin Yahudi olabileceğin aklımın ucundan bile geçmezdi. Bir de bana bak. Siyah şapkam, siyah kipam ve sakalımla sanırım herkes benim bir Yahudi olduğumu bilmekte. Ama aylardır buradayım, neden sence daha bir kişi bile arkamdan "Zhid (Yahudi) diye bağırmadı." diye sormuş??.

Bir süre sessiz kaldıktan sonra kız cevap vermiş: "Çünkü herkes sana 'Yahudi' diye bağırıldığında senin bunu bir iltifat kabul edeceğini ama bana 'Yahudi' diye bağırıldığında benim bunu bir hakaret sayacağımı biliyor..."

7. Böylece Avaryanim'in ilk kategorisini görmüş olduk: "Gereğinden fazla Yahudi" gibi görünmekten utanan Yahudiler. Bu arkadaşlar Yahudilikleri ile alenen gurur duymadıkları hatta Yahudiliklerini gölgeledikleri zaman daha iyi bir hayat yaşayacaklarını düşünürler. Hayat görüşlerini, Yahudi komedyen Groucho Marx'ın ünlü sözü özetleyebilir: 

"Beni üyesi yapmaya çalışan bir kulübe üye olmayı ben reddediyorum."

Ama Engizisyon zamanı İspanya'da Marrano'lar bile Kol Nidre duası için eski cemaatlerine kısa bir süre için bile olsa dönmeye çalışıyorlardı. Ve haklı olarak bazıları "Bütün yıl boyunca Yahudiliklerini inkâr eden, halkımıza ve geleneğimize bağlılıktan ve cesaretten bu kadar uzak bu Yahudileri biz bugün niye aramıza alalım ki? Sadakatleri bu kadar düşük olan bu kişilerin varlığı dualarımızı sulandırmaz mı?" diye soruyorlardı.

Ama Yahudi mahkemesi, Bet Din ilan etmiş: Hayır! "Anu matirin lehiapalel im haavaryanim." Onlar bizim kardeşlerimizdir. Evinin ve kalbinin kapılarını kendi öz kardeşlerine kapatamazsın.

Bu akşam, yani Yom Kippur günü her Yahudi’nin içindeki ses ona isminin aslında Murat, Selim, Reyhan veya Zeynep değil Moshe ben Chaseh… David ben Yente… Veya Sarah bat Devonde olduğunu söylemekte.

8. Peki, Yom Kippur'un hangi özelliği bu 'avaryanim'leri özlerine, Yahudi kimliklerine geri döndürür? Yom Kippur'da neden 'gereğinden fazla Yahudi' görünmekten mahcubiyet duymazlar?

Medrash Rabah Toldos midraşı Yahudi ihlalcilerin özellikleri ile ilgili bir hikâye nakleder. Olay Milattan sonra 70 yılında Yeruşalayim'in Romalılar tarafından ele geçirildiği ve ikinci Bet Amikdaş'ın yıkıldığı dönemde geçer. ??

Romalılar inanılmaz derecede büyük ve bir o kadar da karmaşık tasarlanmış Mabet'e girdiklerinde nereye gideceklerini şaşırdılar. Ayrıca değerli eserlerin bulunduğu odalar ve odacıkların yeri ile ilgili hiç bir bilgileri yoktu. Kısacası onların iyi bir 'tur rehberi'ne ihtiyaçları vardı.??

Bu işi yapmaya bir Yahudi gönüllü oldu. İsmi Yosef Meshisa olan bu kişi kendini kurtarmak ve cebine birkaç kuruş atabilmek için ruhunu, halkını, cemaatini şeytana yani zalim ve vahşi düşmana satabilecek bir haindi. Yosef, Romalı askerlerin mabedin kutsallığına tecavüz etmelerine ve içerideki değerli parçaları çalmalarına yardım etmeyi kabul etti. Bunun karşılığında kendisinin de Kutsal Mabet'ten canının çektiği bir parçayı alıp götürmesine izin verilecekti.??

Yosef Meshisa görevini tamamladıktan sonra evrenin ruhani merkez üssüne girdi Kutsal Mabet'in en iç odasındaki en kutsal objelerden biri olan menorayı, yani ihtişamlı altın şamdanlığı aldı. ??

İşte bu hareketi, Yosef Meshisa'nın gerçekte nasıl biri olduğu açıkça gözler önüne sermekteydi. Yeruşalayim alevler içinde yanarken, yüz binlerce Yahudi kılıçtan geçirilirken, Bet Amikdaş ikinci kere yıkılmak üzereyken, bu adam yalnızca düşman safına geçerek Romalılara yardım etmekle kalmayıp kendi çıkarları için menorayı çalma cüretini gösteriyordu.??

Yosef, tam Mabet'ten çıkmak üzereyken durduruldu; Romalı askerler onun menorayı alıp gitmesine izin vermediler ve ona "Senin gibi basit bir adamın evinde bu kadar değerli bir nesnenin bulunması yakışıksız kaçar. Geri dön ve menora dışında ne istersen al götür." dediler.

Ama olayların seyri bu andan itibaren bir anda değişti. Yosef Meshisa, Bet Amikdaş'a başka bir değerli parça çalmak için girmeyi reddetti. Romalı askere dönüp "T-nrı'mı öfkelendirip Kutsal Mabet'ini zaten bir kere lekeledim. İkinci defa böyle bir şeyi yapmamı bekliyorsanız, hava alırsınız." dedi

Romalılar son nefesini verene kadar Yosef'e işkence yaptılar. Ağzından çıkan son sözleri şöyleydi: "Yazıklar olsun bana! Ben Yaradan'ımı öfkelendirdim."

Bu adama ne olmuştu birden bire? Önce kendi maddi çıkarları için Yahudi halkının can düşmanlarıyla işbirliği yapacak kadar alçalmıştı. Daha sonra ne olmuştu ki Bet Amikdaş'a girip başka bir kutsal nesneyi çalmamak için canını vermekten çekinmemişti? Bu ani değişimin nedeni neydi? Yosef'in önce çıkarcı bir hain ardından büyük bir kahraman olması arasında ne olmuştu?

Cevabını vereyim:

Yosef Bet Amiktaş'a girmişti. Yani, T-nrı'nın varlığının en çok hissedildiği kutsiyet alanına adım atmıştı. T-nrı'nın manevi varlığının hissedildiği evine, atmosferine, ortamına adım atınca, Yosef hayatında ilk ve son defa kendi neşama'sını yani ruhunu, pintele yid'i yani yok edilmesi olanaksız Yahudilik kıvılcımını, kısacası öz benliğini hissetti. Artık Romalıların değil Avraham'ın, Yitzhak'ın, Yaakov'un, Moşe'nin ve Ribi Akiva'nın işbirlikçisi bir Yahudi’ydi.  Artık o da, 4000 yıldır kopmamış bu zincirin bir halkası olmuştu!

Sevgili dostlar, üç boyutlu Bet Amikdaş'ın zaman boyutundaki karşılığı Yom Kippur'dur. Bugünü, tüm yılın fizikötesi ve insanüstü merkezi olarak görebiliriz. Bugün algılarımızın kirden arındığı ve kendi kimliğimizin derinliklerini hissedebilme fırsatının bizlere tanındığı gündür. İşte böyle anlarda, T-nrı'nın evlerine dönen çocukları olarak hepimiz BİR oluruz. Herkes bugün kendini evvela bir Yahudi olarak hisseder.

9. Böyle bir hikâye yalnızca ikibin yıl öncesi ile sınırlı değil, benzer bir olay bundan altmış küsur yıl önce bir Yom Kippur günü yaşandı.

Nazi kamplarından sağ çıkmayı başaran ve bindokuzyüzseksenbir yılında Brooklyn'de doksandokuz yaşında ölen Ribi Israel Spira veya Bluzchever Rebbe'nin Janowska Çalışma Kampındaki Yom Kippur tecrübesini anlatacağım şimdi. Janowska, Polonya'nın Lvov şehrinin hemen dışında bindokuzyüzkırkbir yılının Ekim ayında SS tarafından kurulmuş ve Ukraynalı muhafızların yönettiği bir kamptı. Yahudiler için transit görevi gören bu kamptan bir sonraki durak genellikle Belzec ölüm kampı olurdu.

Janowska Çalışma Kampında, Lvov şehrinden gelmiş ve canına susamamışsa kimsenin pek yanaşmak istemediği Schneeweiss adlı bir onbaşı vardı. Schneeweiss, Yahudi olmasına rağmen, SS'in sadık bir hizmetkârı olmayı ve Yahudi mahkûmlara dehşet saçmayı tercih etmişti. Lvov'dan Bluzchever Rebbe'si Ribi Israel Spira'yı çok iyi tanırdı ama onun da Janowska kampında bulunduğundan haberdar değildi. Ribi'ye çok yakın olan birkaç Hasid dışında Ribi'nin gerçek kimliği herkesten saklanıyordu.

Yom Kippur günü yaklaştıkça, kamptaki Yahudilerin korkuları tırmanıyordu çünkü Naziler dehşet ve ölüm saçmak için özellikle Yahudi bayramlarını tercih ediyorlardı ve bu kampta bir yıldan fazla sağ kalmayı başarmış mahkûmlar bayram günlerinde neler olabileceğini çok iyi bilmekteydiler.

Sonunda Yom Kippur akşamı geldi. Endişe ve korku kamptaki tüm Yahudileri sarmıştı. Aralarında Mendel Freifeld'in de bulunduğu birkaç Hasid, Yom Kippur günü gerçekleştirecekleri 'kanun ihlali'ni asgariye indirebilmek için Bluzchever Rebbe'sine giderek Schneeweiss ile bizzat konuşmasını ve kendilerine Yom Kippur günü Tora'nın yasakladığı 39 iş kategorisinden hiçbirinin verilmemesini talep etmesini istediler. Bu istek Ribi Spira'yı çok etkiledi ve gerçek kimliğinin ortaya çıkma riskini de göze alarak Schneeweiss ile konuşmaya karar verdi. Schneeweiss'in Yahudi geleneklerini hiç umursamadığını çok iyi biliyordu. Daha İkinci Dünya Savaşı başlamadığı dönemde bile Schneeweiss alenen Yahudi bayram ve kanunlarını ihlal ederdi. Janowska'da ise merhameti olmayan zalim bir adam haline gelmişti.

Ribi Spira oldukça sıkıntılı bir şekilde Schneeweiss'a giderek ona "Beni herhalde hatırladın. Ben Pruchnik Hahambaşısı, Ribi Israel Spira'yım." demiş. Schneeweiss cevap vermemiş.

"Sen de benim gibi Yahudi'sin, Schneeweiss. Bu gece Kol Nidrei. Küçük bir Yahudi grubu, bize yasak olan otuzdokuz iş kategorisinden bu akşam imtina etmek istiyorlar. Bu konuda bir şey yapabilir misin? Bize yardım edebilir misin?" diye sormuş Ribi Spira.

Ribi Spira,  bu alışılmadık talebi dinlerken Schneeweiss'ın bir ara ürperdiğini fark etmiş. Ribi, Schneeweiss'ın elini sıkıca tutarak "Bu utanç verici varoluşumuz içinde biraz olsun haysiyetimizi korumak adına bize yardım etmen için sana yalvarıyorum." demiş.

Schneeweiss'ın katı yüz ifadesi Janowska'ya geldiğinden beri ilk defa değişmiş ve gözlerinde insani bir kıvılcım ortaya çıkmış.

"Bu akşam bir şey yapamam." demiş, "gece birliği üzerinde hiç bir yetkim yok ama yarın, Yom Kippur günü, elimden geleni yapmaya çalışacağım." Ribi, Schneeweiss'a tüm samimiyetiyle teşekkür etmiş ve gitmiş.

O akşam, Ribi Spira ve arkadaşları Lvov mezarlığının yakınlarına çalışmaya götürülmüşler. Kol Nidre okudukları fark edilince Almanlardan dayak yemişler. Gece saat bir gibi, yaralarından kanlar akar bir halde barakalarına dönmüşler. Ribi Spira saman kaplı tahta ranza yatağına doğru ilerlerken geçmişte ailesi ve Hasidler ile geçirdiği Yom Kippur günlerini yaşlı gözlerle hatırlamış.

Sabah olduğunda Ribi ve genç Hasidler Schneeweiss’ın kulübesinde toplanmışlar. Schneeweiss, "Ben dualara inanmam." "ama cesaretinizi takdir ediyorum. Bildiğiniz gibi Janowska'da dua etmenin cezası ölümdür." dedikten sonra Ribi ve arkadaşlarının kendisini izlemesini istemiş.

Onları kamptaki S.S. karargâhı olan ahşap bir binaya götürmüş. "Siz, beyler, yerleri cila kullanmadan parlatacaksınız. Ve sen, haham efendi, pencereleri kuru bezlerle sileceksin. Böylece size yasak olan otuzdokuz iş kategorisinden hiçbirini yapmamış olacaksınız." demiş ve başka bir şey demeden odadan hızla çıkmış.

Ribi Spira, portatif merdivenin üstünde elindeki bezlerle büyük pencereleri temizlerken duaları okuyormuş. Genç Hasidler de yerleri parlatırken hahamlarına eşlik ediyorlarmış.

Ribi, bu olayı yıllar sonra yaşlı gözlerle Brooklyn'de genç Hasidlere anlatırken "Yerler gözyaşlarımızdan ıslanmıştı. O günkü Yom Kippur dualarımızın nasıl olduğunu siz tahayyül edin." demişti.

Öğlen 12 gibi, Ribi ve arkadaşlarının bulunduğu odanın kapısı ani bir şekilde ardına kadar açıldı ve içeriye siyah üniformalarıyla iki ölüm meleği girmiş. Beraberlerinde tepeleme taze yemeklerle dolu tencerelerin bulunduğu bir el arabası varmış. Alman işgalinden beri göremedikleri, bulamadıkları yemeklerin kokusu bir anda odayı sarmış. "Haydi, yemek vakti. Hep beraber, sebze çorbası, et ve beyaz ekmek yiyeceksiniz." demiş SS subaylarından biri.

Diğer SS subayı bağırmış: "Eğer şu anda yemek yemezseniz, hepinizi şuracıkta öldürürüm." Kimse yerinden kıpırdamamış, Ribi merdivenin üstünde, genç Hasidler de parlattıkları noktada donakalmışlar. Alman subay emirlerini tekrarlamış ama Ribi ve arkadaşları oldukları yere yapışmışçasına duruyorlarmış. SS'ler hemen Schneeweiss'ı çağırmışlar.

"Schneeweiss, eğer bu pis köpekler yemek yemeyi reddederlerse, bil ki onlarla beraber seni de öldüreceğiz."

Schneeweiss hazrola geçerek gözlerini Alman subayın gözlerine dikmiş. Ona sakin bir tonla "Biz Yahudiler bugün yemek yemeyiz çünkü bugün en kutsal günümüz olan Yom Kippur'dur, Kefaret Günümüzdür." demiş.

Uzun boylu subay kükremiş: "Anlamıyorsun, Yahudi köpek! sana Führer ve üçüncü Reich adına emrediyorum, fress!"

Schneeweiss kılını kıpırdatmadan başı dik bir şekilde aynı cevabı vermiş: "Biz Yahudiler geleneklerimize itaat ederiz. Bugün Yom Kippur'dur ve oruç tutulur."

Alman subay tabancasını kılıfından çıkarmış ve namluyu Schneeweiss'ın şakağına dayamış. Schneeweiss tüm sükûnetiyle başı dik bir halde kıpırdamadan durmaya devam etmiş. Ve beklenen silah sesi sonunda gelmiş. Schneeweiss yere yığılmış. Yeni parlatılmış yerde, çapı her saniye artan bir kan gölü oluşmuş.

Ribi Spira ve Hasidler oldukları yerde dona kalmışlar ve gördüklerine inanamamışlar. Tanıdıkları en radikal din karşıtı kişi olan Scheeweiss, T-nrı'nın adını alenen kutsayarak büyük bir tzaddik gibi can vermiş...

İşte günümüzden bir Yosef Meshisa öyküsü. Yosef Meshisa için Bet Amikdaş, Schneeweiss için ise zaman boyutunun Bet Amikdaş’ı olan Yom Kippur, dönüm noktaları olmuş.

Schneeweiss, ruhunun derinliklerinde bu akşam yaptığımız deklarasyonu duymuş: "İlahi mahkemenin ve bu cemaatin verdiği yetkiyle, hem ilahi hem de dünyevi toplumda şu andan itibaren "Avaryanim" ile birlikte dua edilebileceği beyan olunur." Yom Kippur günü, Avaryanim yoktur. Yabancılaşan, dışlanan, kaybolan Yahudi yoktur. Hain yoktur. Kendinden utanan, saklanan Yahudi yoktur. Yalnızca lichtike neshamos, ilahi bir ışıltıyla parıldayan Yahudi ruhları vardır.

10. Ama Avaryanim kelimesi ile ilgili bir yorum daha vardır.

Bu kelimenin tarih boyunca kullanımı yalnız Marranolar için değil, Yahudiliğin uyduruk bir din, Tora'nın saçmalık ve Yahudi inancının ilkel ve hatalı bir deney olduğunu ispat etmeye çalışanlar için de olmuştur. Bu insanlar bütün yıl boyunca Yahudiliği boykot ederler. "Yahudi dinine ihtiyacımız yok. Dine bir tek saçmalıklara inanmak isteyen aptallar tutunur. Bu çağdışı inanç sistemine bağlanmak isteyenler olabilir. Hatta Richard Dawkins'in "T-nrı Yanılgısı" olarak adlandırdığı bu düşünceleri etrafa yayanlar da olur. Ama ben varoluşçu bir insanım ve Karl Marx'ın "toplumların afyonu" olarak adlandırdığı bu kandırmacaya inanacak değilim." derler.

Ama Kol Nidre zamanı gelince bu insanlar da, rasyonel veya irrasyonel bir şekilde diğer kardeşlerine katılıp dua etme isteği duyarlar.

Günümüz dünyasında, üzerinde Yahudilik etiketi bulunan her şeyi sorgulamakla kalmayıp aşağılamayı da alışkanlık edinmiş Yahudiler de vardır. Her gün görüştüğüm ve konuştuğum birçok Yahudi’den biliyorum ki, Yahudilikle sorunlar yaşayan birçok kardeşimiz mevcuttur. Bu kardeşlerimizi suçlamamız doğru mu acaba? Onlar aldıkları din derslerinde veya katıldıkları Talmud Tora kurslarında  temel olarak T-nrı'nın kızdığında tüm kâinatı sular altında bırakabileceğini ve akan suları kana dönüştüreceğini öğrendiler.

Diğer kardeşlerimiz ise, dürüst ve inançlı olması gereken bazı kişilerin ikiyüzlü davranışlarına tanık oldular.

Sinagoga yeni gelmeye başlayan bir yahid hahama sormuş: "Haham efendi, Tora'da yalnızca mutlak gerçekler yazılıymış, bana da öğretebilir misin?"

"Tabii ki." demiş haham.

"Vereceğin derslerin ücreti nedir, haham efendi?" diye sormuş genç yahid.

" T-nrı'nın bizlere ücretsiz verdiği Tora'yı öğretmek için ben kimseden ücret almam." diye cevap vermiş haham.

Yahid bu cevaptan oldukça etkilenmiş. İlk ders başlamış ve haham bir Tora kitabı açmış. Kitap tümüyle İbranice olduğu için genç adam bir anda paniklemiş: "Ben İbraniceyi okuyamam ayrıca okuyabilsem bile tek kelimesini dahi anlayamam."

Haham sakin bir şekilde cevap vermiş: "Merak etme ben sana öğretirim, yalnız İbranice derslerinin saat ücreti yüz dolardır, bilgin olsun."

Çocukluk yılları sinagogda geçen başka kardeşlerimize göre Yahudilik gerçeklerden kopuk ve can sıkıcı bir faaliyet de olabilir.

Bir gün bir Yahudi’ye sormuşlar: "Bilgisizlik ve ilgisizlik arasında ne fark vardır?" Gelen cevap şöyleymiş:

"Bilmiyorum ve umurumda da değil..."

Bazılarınız bana hep sorar; ortodoks sinagoglarında neden Winston Churchill'in "demir perde" dediği kadın ve erkek bölümlerini ayıran mehitza bulunur? Böyle bir şeyin günümüzün çağdaş ve modern toplumlarında hala var olması doğru mudur?

Ve şimdi size yıllardır sakladığım sırrı açıklıyorum:

Gördüğünüz üzere, ortodoks hahamlar verdikleri vaazlarla dinleyicilerin çoğunu uyuturlar. Ve biz kadınlarla erkeklerin sinagogda birlikte uyumalarını istemiyoruz…

Evet, dediğim gibi birçok kişi Yahudiliğin gerçek hayat sorunları, mücadeleleri ve ikilemleri karşısında oldukça yetersiz kaldığını düşünür.

Birçok başka kişi de sinagoglarda da rastlanan bürokrasinin içlerindeki isteği körelttiğini söylerler.

Bir Kol Nidre akşamı adamın biri sinagoga gelmiş, ama kapıda şamas tarafından durdurulmuş. "Biletinizi görebilir miyim?" diye sormuş şamas.

Adam "benim biletim yok, buraya yalnızca şu anda içeride olan arkadaşım Billy Cohen'e önemli bir şey söylemek için geldim. Şamas kibar bir şekilde normal zamanlarda bilet uygulamasının olmadığını, ama Roş Aşana ve Yom Kippur dualarında kalabalıktan dolayı buna mecbur kaldıklarını söylemiş.

Adam "sizi anlıyorum, ama Cohen'le çok önemli ve acil bir konuyla ilgili görüşmem gerekiyor. Bana yalnızca bir dakika müsaade edemez misiniz?" diye sormuş.

Şamas sonunda kabul etmiş: "Peki buyrun beyefendi, ama sizi içeride dua ederken yakalarsam çok kötü olur şimdiden uyarayım. "

Evet, birçok Yahudi için sinagoglarda maneviyat eksikliği vardır. Bu yüzden orada derin, ruhani ve anlamlı bir deneyim yaşayamazlar.

Ve bazılarımız ise T-nrı'ya kızgındır çünkü hak etmediğimiz halde, O bizi fazlasıyla incitmiş ve üzmüştür. T-nrı'nın anlayışlı ve sevgi dolu olması gerekirken bazılarımız hastalık, ölüm, ailelerin parçalanması, parasızlık ve başka konularla ilgili inanılmaz ıstıraplar yaşamaktadırlar. Böylesi şartlar altında insanın inancını muhafaza etmesi çok zordur. 

11. Gene de nedendir bilinmez, Yom Kippur  geldi mi bir şeyler bu bahsettiğimiz Yahudileri bir mıknatıs gibi çeker ve onları bizim aramıza bir geceliğine bile olsa döndürür.

Bazılarımız bu insanlara "Bütün yıl bize 'sizi kim ister ki' dediniz. Şimdi biz size aynı şeyi söylüyoruz kuşkularınız ve öfkelerinizle dualarımızı bozmak istemiyoruz. Sizin konularınız bizi ilgilendirmiyor..." diyebilirler.

Ama bet din ne diyor: "Sakın böyle sözler söylemeyin." Ve bet din şöyle devam ediyor: Yuvanıza dönün, bize sorularınızla gelin, bize öfkenizle gelin çünkü bizim geleneğimizde T-nrı'ya kızmak veya O'nu sorularınızla sınamak serbesttir. Kendisinin ve yarattığı dünyanın şimdi olduğundan daha iyi ve daha adaletli olmasını T-nrı'dan talep etmek de serbesttir. Bu yüzden "anu matirin lihispalel im ha Avaryanim" diyoruz.

Ama Yom Kippur günü bizim sözde ilgisiz, öfkeli, şüpheci, ıstıraplı Avaryanim Yahudilerimiz de özel bir pırıltıyla parlarlar. Çünkü Yom Kippur günü, Yahudilik adını verdiğimiz yuvamızda günahlarımız ve sevaplarımızla her birimize yer vardır. T-nrı'nın göğsünde her ağrılı kalp, her yaşlı göz, her incinmiş ruh, her karışmış akıl ve evet, her sözde din karşıtı için yer var.

Al daas Hamakom, v'al daas hakahal, beyeshivah shel maalah ubeyeshivah shel matah, anu matirin lihispalel im avaryanim." "İlahi mahkemenin ve bu cemaatin verdiği yetkiyle, hem ilahi hem de dünyevi toplumda şu andan itibaren "Avaryanim" ile birlikte dua edilebileceği beyan olunur."

Yom Kippur günü hepimiz biriz.

12. Bir de avaryanim'in üçüncü ve en kolay anlamı vardır.

Kimdir avaryanimler yani kuralları ihlal edenler?…

Biz…

Hepimiz - Bazen dürüst davranmayan, bazen küçük bir yalan söyleyen, kimi zaman başkalarının dertlerine karşı duyarsız, kimiz zaman bencilleşen biz basit ve sıradan insanlar.

Bunlardan bir tanesi arada bir karısına çirkin sözler sarf etmekten çekinmeyen bir kocadır, bir diğeri randevuya geç kaldığında "evden bir saat önce çıktım ama E-beş'te trafik kitlendi" diye yalan söyleyen bir arkadaştır.

Bir başkası çalışanının kalbini kıracak sözler söyleyebilen bir patrondur veya ekstra bin dolar kazanmak için küçük hilelere başvurabilecek bir elemandır. Veya kötü günün acısını evindeki masum çocuklarından çıkarabilecek bir babadır.

Evet, arada bir ahlakından taviz verebilen ve bunu vicdanına da kabul ettirmeye çalışan düzgün insanlardan bahsediyorum.

Hepimiz avaryanimiz. Ruhlarımız ise tahmin ettiğimizden daha hassastırlar; Kısa vadede tatmin olmak için dürüstlüğümüzden taviz verdiğimizde ruhumuz incinir ve hırpalanır.

Belki de aramızda "ben ikiyüzlü olamam. Bu kadar günah işlemiş iken, bu akşam T-nrı'yla ne kadar içten konuşabilirim ki?" diyenler vardır.

Ve kendilerini hatasız ve lekesiz gören BAZILARIMIZ da "biz bu akşam kusurlu insanlarla birlikte dua edemeyiz.

Bu çok önemli günde yalnızca ahlaken lekelenmemiş kişiler dua etmeli. Kusurluların varlığı dualarımızın T-nrı tarafından kabulünü engeller." diye düşünmekteler.

Ama bet din yine devreye giriyor ve diyor ki: Ahlaken kusursuz tek bir kişi bile yoktur. Yalnızca ahlaklı ve dürüst bir hayat yaşamak isteyen kusurlu avaryanimler vardır. Onlarla birlikte dua etmek bir lütuf değil bir zorunluluktur, çünkü onlardan başka birlikte dua edilebilecek kimse yoktur. T-nrı, sevapları ve günahları ile yalnızca gerçek kişilerle ilişki içindedir. T-nrı bizim küçük günahlarımızdan arınmamızı ve hatalarımızı düzeltmemizi ister çünkü hayatta mutlu olabilmek için ya vicdanımızı tümüyle yok etmeli ya da tertemiz bir vicdana sahip olmalıyız.  

Ayrıca, hepimiz Avaryanim olduğumuz için birbirimize ihtiyacımız vardır. Doğamız gereği her birimiz eksik ve kusurlu olduğumuz için ancak birlikte olduğumuzda bir bütünlük hissi elde edebiliriz. Dolayısıyla, kusurlu Avaryanim ile birlikte dua etmek bir lütuf değil, kendi kusurlarımızı bulup düzeltmemiz açısından bir zaruri bir ihtiyaçtır.

13. Güzelliği kadar kaybolma ve bir daha bulunamama tehlikesi ile bilinen Avustralya'nın kırsal bölgelerinin birinde bir aile kamp yapmaktaymış. Küçük kızları etrafta dolaşırken birdenbire gözden kaybolmuş.

Aile başta paniklememiş ve kızlarının yanlışlıkla başka bir ailenin çadırına gittiğini düşünmüş. Ama bir süre sonra küçük kızın kaybolduğu anlaşılmış.

Gönüllü birçok kişi kayıp kızın peşine düşmüş ama tüm çabalara rağmen çocuğu bulan olmamış.

Zaman geçtikçe gönüllüler güç birliği yapmaya karar vermişler çünkü havanın kararmasına çok az zaman kalmış. Hava kararınca vahşi hayvanlar, soğuk  ve susuzluk gibi faktörler sağ kalma şansını oldukça azaltırmış.

Bir gönüllünün aklına çok parlak bir fikir gelmiş. Herkesin el ele tutuştuğu bir insan zincir oluşturmak ve yayılabildikleri kadar yayılmak. Daha sonra da, oluşan büyük çemberi kapatarak kayıp kızı içeride tutarak bulmak.

Bu fikri uygulamaya koymuşlar. Yanlarına su ve kumanya almışlar, el ele tutuşmuşlar, uzunluğu kilometreleri bulan bir insan zinciri oluşturmuşlar ve çemberi kapatmışlar. Güneş batmış ve karanlık çökmeye başlamış. Herkes avazının çıktığı kadar kızın ismini bağırıyormuş ama beklenen cevap bir türlü gelmiyormuş. Karanlık olmuş, artık göz gözü görmüyormuş ama kimsenin pes etmeye niyeti yokmuş.

Tam vazgeçmek üzerelerken, birisi bir ağaca dayanmış yatan küçük bir kız görmüş. Hemen ona doğru koşmuşlar, kız zor nefes alıyormuş. Aralarındaki bir doktor kızın hayatını kurtarmaya çalışırken herkes gözyaşları içinde dua ediyormuş.

Ama çabalar sonuç vermemiş, kız son nefesini vererek ruhunu Yaradan'ına teslim etmiş.

Bunun üzerine gönüllülerden biri ıstırap içinde şunları söylemiş: Neden? Neden daha önce el ele tutuşmayı akıl edemedik? Neden?

Sevgili kardeşlerim, hem dış hem de iç tehditlerin arttığı bir devirde yaşıyoruz. Bizi yalnızca dışarıdan Ahmedinejad, Hamas, Hezbollah, Suriye, El Kaide ve yeni antisemitizm dalgası tehdit etmiyor. İç tehditleri de azımsayamayız: Kültüre yabancılaşma, bölünme, kamplaşma, ilgisizlik ve asimilasyon da bizi yok edecek kadar büyük tehlikelerdir.

Ve biz torunlarımızın bize "neden daha önce el ele tutuşmadınız?" diye sormalarını istemiyoruz.

Dolayısıyla, sevgili dostlar, bu akşam el ele tutuşalım ve bir yaşam ve sevgi çemberi oluşturalım.

Yaşam ve sevgi çemberimiz bu sinagogu aşarak nerede olurlarsa olsunlar tüm kardeşlerimize ulaşsın.

Bu akşam hep bir ağızdan ilan edelim:

Biz BİRiz. Birbirimizi tüm kalbimizle seviyoruz. Biz tek bir aileyiz, tek bir halkız, yaşayan tek bir organizmayız, tek bir ruhuz.

Bu akşam el ele tutuşalım ve beyan edelim:

Shma Yisroel Hashem Elokanu Hashem Echad!

Bir inancımız, bir T-nrımız, bir Tora'mız ve bir toprağımız var.

Bu akşam, el ele tutuşalım ve sesimizi duyuralım:

T-nrım, avaryanim ve kinderlach olarak biz yani senin ihlalci çocukların, geri geldik. Haydi, bizi evimize götür ve Moşiah'ı şimdi gönder.