Suriye barışa hazır mı?

Suriye Devlet Başkanı Beşar el-Esad, 12 Temmuz’daki Akdeniz Birliği Zirvesi için Paris’e hareketinden önce, Akdeniz ülkeleri arasındaki ekonomik ilişkilerin, başta Arap-İsrail çatışması olmak üzere, bölgede devam eden çatışmalar çözülmeden gelişemeyeceğini söyledi.

Diğer
8 Ekim 2008 Çarşamba

Suriye Devlet Başkanı Beşar el-Esad, 12 Temmuz’daki Akdeniz Birliği Zirvesi için Paris’e hareketinden önce, Akdeniz ülkeleri arasındaki ekonomik ilişkilerin, başta Arap-İsrail çatışması olmak üzere, bölgede devam eden çatışmalar çözülmeden gelişemeyeceğini söyledi. Şam’da iki saat boyunca benimle sohbet etti. Şöyle diyordu: “Barışı sağlamak gibi büyük meseleler hakkında aramızda siyasi diyalog ve görüşmeler olmazsa, başka girişimlerin bir anlamı kalmaz... çünkü birbirimize güven duymayız.”

Washington ve Tel Aviv’deki pek çok kesim Suriye’nin barış yönündeki arzusuna şüpheyle yaklaşsa da, Esad şunları söylerken gayet samimiydi: “Toplumlarımız muhafazakarlığa ve aşırılıkçılığa doğru kayıyor... Terörizm bütün insanlığa yönelik bir tehdittir. El Kaide bir örgüt değil, bir ruh halidir. Sınırları yoktur. Bizim ülkemizde büyüyen bir terör sorunumuz var mıdır? Evet. 2004’ten bu yana, Irak savaşı nedeniyle, örgütle değil bir ruh haliyle bağlantısı bulunan El Kaide hücrelerinin bildiriler ve internet yoluyla ortaya çıktığını görmeye başladık. Bölgenin geleceği için korku duyuyoruz. Terör için oldukça verimli olan bu zemini kalkınma, kültür, eğitim sistemi, diyalog, turizm ve (devletler arası) bilgi alışverişi yoluyla değiştirmemiz gerekiyor. Dünya 11 Eylül öncesine oranla teröre karşı daha hassas bir halde bulunuyor.”

Eğer barış şansı tekrar kaybolursa, aşırılıkçılar için yeni bir kanal açılacağı yolunda Esad’ın hiç şüphesi yok. Suriye’nin İsrail’le dolaylı müzakereleri de bu çerçeveye oturuyor. 2003’ten sonra Esad İsrail’le müzakerelerin yeniden başlaması gereğini daha sık ifade etti. 2006’da Lübnan’daki savaştan sonra, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’ın ifadelerinden kendini açık bir şekilde uzak tuttu: “Ben İsrail’in haritadan kaldırılması gerektiğini söylemiyorum. Biz barış, İsrail’le barış istiyoruz.” Ariel Şaron ve daha sonra da Ehud Olmert bu isteklere kulaklarını tıkadılar, ve diğerleri (özellikle de Washington) Esad rejimine güvenmeyi reddetti. Ancak Mayıs ayında, İsrail ve Suriye, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın aracılığıyla, dolaylı müzakerelerin başlatıldığını açıkladılar.

Peki Esad, İsrail’in müzakerelere başlamayı kabul etmesini nasıl yorumluyor? “Lübnan’daki savaş herkese gösterdi ki, sorunu savaş yoluyla çözemezsiniz. İsrail bölgedeki en büyük askeri güç ve Hizbullah ise bölgedeki bütün ordulardan daha küççk. Ellerine ne geçti? Hiç bir şey.” Savaştan sonra İsrailli makamlara yakın pek çok ABD delegasyonunun Şam’a geldiğini hatırlatıyor. Aralık 2006’da, Baker-Hamilton raporu ABD ve Suriye arasında diyalog çağrısında bulunmuş ve Nisan 2007’de de ABD Temsilciler Meclisi sözcüsü Nancy Pelosi Esad’la buluşmuştu. Ama, diyor: “En büyük engel Amerikan yönetimi. İlk defa karşımızda İsraillilere barışa yanaşmamalarını söyleyen bir yönetim var.”

Esad, Suriye-İsrail müzakerelerinin bir yere ulaşmasından önce 2009’da başa geçecek yeni ABD yönetimini beklemek gerektiğini düş?nüyor. Çünkü ona göre bu müzakerelerin başarısı için güçlü bir aracı gerekiyor ve bu da sadece ABD olabilir. Öyle olsa bile, bekleme süresinde de bir ilerleme sağlanması lazım, ve şu anki dolaylı görüşmelerin amacı da bu. “[İki ülke arasındaki müzakerelerin 2000’de sona ermesinden bu yana] sekiz yıllık bir felç dönemden, Lübnan savaşı ve Suriye’ye karşı iki saldırıdan sonra, aramızda güven yok. Türkiye’de yaptığımız şey İsrail’in niyetlerini öğrenmek; biz onlara güvenmiyoruz ve belki onlar da bize güvenmiyorlar. İsraillilerin barışa hazır olduğundan emin olmak istiyoruz. Golan’ın tamamını geri vermeye, ve sonra da müzakereler için ortak zemini, yani 242 numaralı Güvenlik Konseyi kararını ve tartışmamız gereken genel sorunları (su, güvenlik), planlamaya hazır olup olmadıklarını öğrenmek istiyoruz.”

Merhum Hafız el Esad’la (o zamanki İsrail başbakanı) Ehud Barak arasında 1999-2000’de yapılan müzakerelerde en hassas meselelerde pek çok büyük ilerleme kaydedilmişti. “Ben bunların yüzde 80’inin çözüldüğünü söyledim: İsrail ve Suriye arasındaki ilişkiler ve güvenlik sorunları” diyor Esad. “Ama sorun şu ki, İsrail bıraktığımız yerden başlamak istemiyor.” Esad, Golan’ın tamamının geri verilmesi dışında, bir uzlaşma sağlanabileceğini söylüyor. İsrail 2000 yılında Suriye topraklarında bir tampon nokta bulundurması gerektiğini talep etti. Ancak topraklarında hiçbir İsrail askeri varlığı istemeyen Suriye için bu kabul edilemez bir şarttı. Daha sonra bu noktada ABD askeri personelinin bulundurulması konusunda anlaşma sağlandı.

İran’la ilişkileri kesmesi gerektiğini söyleyenler hakkında ne düş?ndüğü sorulduğunda, Esad ihtiyatlı bir şekilde cevaplıyor: “Ben İran’a ne söylemeliyim? Sizin yardımınızı istemiyorum, ben izole edilmek istiyorum mu? Sizinle iyi ilişkiler kurmak istemiyorum mu? İran bizim bölgemizde çok önemli bir ülke. O da sorunların çözülmesini, barış ve istikrarın oluşmasını istiyor. İran temel öneme sahip bir ülke. İranlılar olmadan çözemeyeceğiniz pek çok sorun var. Dış dünya hem barışa ve istikrara kavuşmamı hem de Tahran’la iyi ilişkiler kurmamamı benden nasıl ister? Türkiye’yle de durum bu. Yıllar boyunca Türkiye’yle iyi ilişkiler kurmadık. Bizim elimize ve Türkiye’nin eline ne geçti? Hiç bir şey. İran’la da aynı. İran’la her konuda aynı fikirde değiliz: İsrail, Irak. Ama İran Türkiye’yle müzakerelerimizi destekliyor ve bu bizim için çok önemli. Ama biz kimsenin kuklası değiliz! Sovyetler Birliği’yle müttefik olduğumuz yıllarda bile onlar asla bizim bölgede istediğimiz şeyi yapmamızı engelleyemedi.”

Bush Yönetimi’nin sona ermesinden önce İran’a bir saldırı olacağını düş?nüyor mu? “Mantık olarak, olmamalı. Bunun bedeli dünya için çok, ama çok, ağır olur. Asıl soru, ve bizim İranlılarla da tartıştığımız bu, İran’ın uluslararası hukuk altında ne yapmaması gerektiği. Yani askeri amaçlı atom bombaları. Ama, Suriye dahil, bize barışçıl, sivil nükleer tesisler kurma izni veriliyor. İranlılar uluslararası hukuku çiğnemediği sürece onlara karşı ne yapılabilir ki? Uranyum zenginleştirmeye hakları var. Gelin ve kontrol edin dediler, ve bir kaç yıl öncesine kadar tesislerinde AIEA kameraları bile vardı. İran’a karşı güç kullanmak işe yaramaz, Suriye’ye karşı da öyle.”

Gelecek hakkındaki düş?nceleri sorulduğunda, Esad şöyle diyor: “Beş yıl içinde Suriye’yi, 1960’larda olduğu gibi, daha açık fikirli, daha az aşırılıkçı görmek istiyorum. Önceki nesil... bizim neslimize oranla çok daha açık fikirliydi. Laik olsanız bile, etrafınız aşırılıkçılıkla çevriliyse, kendiniz yanmasanız bile, kokularından zehirlenirsiniz. Irak Saddam Yönetimi’nde laikti; bugün çok daha fazla mezhepçilik var. Keşke, dünyanın geri kalanıyla daha iyi ilişkilerimiz olsa. Keşke medya, özellikle de ABD’dekiler, bizi daha fazla tanımayı deneseler. Biz Batı hakkında her şeyi biliyoruz, ama Batı bizim hakkımızda pek az şey biliyor. Umarım Avrupa Birliği ABD üzerindeki etkisini artırır.”

Alain Gresh,  Is Syria Ready for Peace?
Le Monde Diplomatique, English Edition
Ağustos 2008
Tercüme: www.ekopolitik.org