Anlayış

Holokost
12 Eylül 2008 Cuma

İnsan ve doğasını anlama çabasında, psikiyatri biliminin yeri oldukça önemlidir. Biyoloji ve genetik başta olmak üzere birçok alanda yapılan araştırmalar insan davranışlarının "neden"lerini ortaya koymaya çalışmaktadır. Daha araştırılacak çok şey var. Birçok konu gibi, soykırım da tüm dinamikleriyle incelemeyi fazlasıyla hak eden bir konudur.

Soykırım, 6 milyonu Yahudi olmak üzere, 10 milyondan fazla insanın hayatını yitirdiği, insan olmanın özünde yatan birçok özellik arasında, "vahşet"in belki de en güçlü göstergesidir. I. Dünya Savaşı’ndan sonra, Avrupa’da bulunan antisemit potansiyelin giderek bir eyleme dönüşmesi ve akıl almakta zorlandığımız sonuçlarıyla soykırım bizlere, insan olmanın bir başka yüzünü anlatmaktadır. Bu gerçekliğin nedenlerini sadece Hitler’in psikopatolojisine veya antisemitzme bağlamak, araştırmamız gereken konuların sadece ana başlıklarını oluşturacaktır.

Birçoğumuz savaşların, cinayetlerin, haksızlıkların, kötülüklerin neden var olduğunu kendi kendimize sorarız. "İyilik", "kötülük", "hayat", "anlam" hepimizin yeri geldiğinde dile getirdiği sorulardır. Yaratılışın veya tüm çirkin taraflarıyla bu sistemi tam anlamıyla açıklayabilmek ne kadar mümkündür, bilemiyorum. Yine de bu anlam arama çabasında, uçtaki örneklere baktığımızda, Soykırım bir kez daha araştırmaya değer bir alandır.

Her sene Soykırım’ı anma törenleri düzenliyor, konuyla ilgili yazılar hazırlıyor veya okuyor, bu trajediyi hatırlıyoruz. Hâlbuki buradan almamız gereken birçok ders var. Bana göre bu derslerin en önemlisi insan olduğumuzu hatırlamak ve doğamızda barındığımız olumlu ve olumsuz tüm güçlerin ayırtına varmaktır. Elbette hepimizin temennisi daha az savaşın yaşandığı, daha barış dolu bir dünya… Evet, toplumlar ele alındığında savaşlar ve soykırımları hatırlıyoruz; ama yeri geldiğinde birey olarak kendimizi ele almamız da gereklidir. Samimi ve gerçekçi bir şekilde insanlara karşı olan sevgimizi, yaptıklarımız ve bize yapılanlar karşısında verdiğimiz duygusal tepkiler kadar, bir "anlayış" da geliştirebilmeliyiz.

Bu noktada şu soru sorulabilir: "Soykırımın ardında nasıl bir anlayış vardır?" Bu soru ile haklı çıkartılabilir nedenler aramıyoruz. Bu soru ile kendi doğamıza işaret ediyoruz, yanıt orada… Sonuçta belli bir noktadan sonra "Alman", "Yahudi", "Amerikalı", "zenci", "eşcinsel" veya "Filistinli" kalmıyor geriye… Yeri geldiğinde kültür mozaiği olarak algılayabildiğimiz, yeri geldiği zaman bir savaş nedeni olarak gördüğümüz tüm bu bireyler, aslında bir insanlık portresini oluşturuyor… İnsan derken, kendimizden farklı bir türden söz etmediğimize göre, yeri geldiği zaman da bu portre aynadaki yüzümüze eşdeğer oluyor…

Soykırımın altındaki anlayış nedir?

İnsanlık portresinde kendimizi çirkinliklerimizle, çıplak bir biçimde görmeyi ne derecede göze alabiliriz? Elimize bir fırça verilmiş… İstersek altı köşeli yıldızları karalayabiliriz, istersek dünya haritasını yeniden çizebiliriz veya yemyeşil bahçeler işleyebiliriz…

Soykırımı, insanlığı anlamak kadar, bir ödevimizde onu anlatmak, yeni nesilleri doğru yetiştirmek… Bugün bizler, yarınsa bizim çocuklarımız ele alacaklar bu fırçayı? Hayatım adına dünyanın şahane bir resmini görmeyi artık bekliyorum. Tarih ve psikiyatri bana birtakım şeyleri değiştiremeyeceğimizi anlatıyor. Birbirimize karşı biraz daha anlayışlı olabilecek miyiz? Umut ediyorum. İnsan üzerinde çalışılması kolay bir "konu" değil… Zor bir iş biliyorum; ama yine de gelin anlayışın ve vicdanımızın bize doğru olarak anlattıklarının resmini çizelim…

Foto: Selection for Gas Chambers