Emanet Çocuklar

Dehşet karşısında gösterilen sükunet, cesaret ve beceriklilik; her an değişen şartlara ayak uydurarak bukalemun gibi yaşamak; evsizlik, kimliksizlik; hayatta kalmak için gösterilen inat ve dayanıklılık … Sonunda da yaşanamadan biten çocukluklar...

Holokost
12 Eylül 2008 Cuma

Lita RUSSO

Holokost’ta 1.500.000 çocuk öldürüldü! 1.500.000 umut yok oldu!...Ancak bunları zaten biliyoruz. Bizim bilmediğimiz kurtulanların nasıl başardıkları ve bu günlere nasıl geldikleri…

Böyle bir felaketten sonra "Kurtulmak" mutlu son olmaktan çok, zor bir başlangıç olmuş onlar için.

"Emanet çocuklar" savaş zamanı Yahudi olmayan insanların yanına sığınarak hayatta kalmayı başarmışlar. Bazıları yıllarca lağım çukurlarında yaşarken, bazıları da ufacık kilerlerde, ya da dolaplarda hayatlarını sürdürmüş. Şanslı olanlar ise bir Hıristiyan ailenin yanında o ailenin çocuğu olarak büyümüşler, ya da manastırlarda rahibe olarak yetiştirilmişler. Öykülerinde birçok ortak yön bulmak mümkün. Ancak en belirgin ortak özellikleri savaş sonrası kimliklerini bulabilmek için çok çaba harcamış olmaları.

Yıllarca orada burada yaşadıktan sonra savaşın bitmesi de onların acılarını dindirememiş. Yıllar sonra anne ya da babasına kavuşabilenler bile kendilerini şanslı hissedememişler. Uzun süre kimseyi sevememişler, güvenememişler, ait olamamışlar... Gecelerce uyuyamamışlar, ya da kabuslar görmüşler. Birçoğu geçmişlerini kimseye anlatmak istememiş bazılarıysa sürekli anlatma ihtiyacı hissetmiş. Kendileri gibi birçok Yahudi daha olduğunu bilmelerine rağmen bunu araştırmaya cesaret edememişler.

Yıllarca geçmişlerinden kaçarak yaşadıktan sonra 1991 yılında New York Marriot  Marquis Hotel’de bir araya gelmişler. Tüm dünyadan gelen ve "Nazi Soykırımının gözünden kaçmayı beceren" 1600 kişi bu toplantıda her şeyini paylaşmış ve iyileşme süreçlerini daha da hızlandırmışlar.

 

NICOLE DAVID

Nicole 1939 Belçika doğumlu. Annesi Gestapo tarafından yakalanıp Auschwitz’e gönderilenler arasındaymış ve ona bir daha kavuşamamış. Yıllarca farklı yerlerde ve farklı insanlarla yaşamış. Savaştan sonra babasına kavuşmuş ve ona ölene kadar bakmış. Nicole annesinin arkasından ağladığında babası onu susturduğu ve ağlarsan yakalanırız dediği için yıllar yılı ağlayamamış.

 

ROSA SIROTA

Rosa 1933 Polonya doğumlu. Almanlar ülkeyi işgal ettiğinde büyükannesini ve babasını götürmüşler. Komşuları, annesine onları koruyabileceğini, kendisini herkese kardeşi olarak tanıtacağını söylemiş ancak daha sonra para sızdırmak için birkaç SS subayıyla anlaşmış ve onlara şantaj yapmış. Roza ve annesi ise oradan kaçıp başkalarının yanına sığınarak hayatta kalmayı başarmışlar. Savaş sonrası çok büyük psikolojik problemler yaşayan Roza’yı hayata kocası Howard ve çocukları bağlamış.

 

RICHARD ROZEN

Richard 1935 doğumlu, Polonyalı ve doktor bir babanın oğlu. Babasını savaşta kaybetmiş. Savaş bittikten sonra gençlik yıllarında her an yemeğinin biteceğini düşündüğü için yiyecek çalmış ve hırsız damgası yemiş, akrabaları tarafından bile dışlanmış. Bu zor yılların ardından annesiyle birlikte Avustralya’ya gitmişler. Avustralya’da yengesinin evinde korkudan günlerce bir şey yiyememiş. Bunu fark eden yengesi ona, eğer süt istiyorsa dilediği kadar  içebileceğini söylemiş. Bu söz adeta sihirli bir dokunuş gibi kalbini ısıtmış ve o günden sonra, ailesinin ona sunduğu  karşılıksız sevgi ile kendini toparlamış.

 

JOSIE MARTIN

1938 Fransa doğumlu. Anne babası tarafından  bir rahibeye bırakıldığında çok küçükmüş. Emanet edildiği rahibe onu çok sevmiş, korumuş ve kollamış. Ancak anne babası tarafından terkedilmiş olmak  hissi Josie’nin yetişkinliğinde çok büyük travmalar yaşamasına sebep olmuş. Çocukluğunu atlamış olmak, kocasıyla olan ilişkilerine yansımış. Anne babasıyla ise çok uzun yıllar iletişim kuramamış. Ta ki kendi bebeği olana kadar... Minik  Geoffrey doğunca  Josie’nin  travmaları artmış ve terapilere gitmeye başlamış. Uzun süren terapi seansları ve  ailesinin kendisine verdiği destek sayesinde sorunlarını aşmış ve  mutlu bir insan, harika bir anne olmuş.

Savaştan önce 1.600.000  Yahudi çocuk yaşıyordu ve Naziler bu çocukların 1.500.000 ini yok ettiler! Ama diledikleri gibi tamamını değil! Hayatta kalmayı başaran çocuklar yıllarca psikolojik sorunlarla boğuştular! Sorunlarla boğuştular ama yaşadılar ve yeni nesillere can verdiler!... Emanet çocuklar artık büyüdü... Bir çoğu şimdi kucaklarında  torunlarıyla,  hayata sıkı sıkı tutunarak ve her yeni günün değerini hepimizden iyi bilerek yaşıyorlar.

Bir rabinin söylediği gibi; şimdi Kidush Haşem (ölümün kutsanması) zamanı değil, şimdi Kidush Ha’ayim (hayatın kutsanması) zamanıdır.

ß Emanet Çocuklar - Jane Marks    Doğan Kitap

Tanrı’ya mektup

Tanrım?  Ne kadar iyisin!

Biri yaptığın iyilikleri saymağa kalksa hiç bitiremez…

Tanrım?  Yöneten Sensin!

Adalet Sensin,

İyiyi ödüllendiren,

Kötüyü cezalandıran Sensin…

Tanrım?  Sayende çok güzel bir hayatım oldu.

Başkalarında olmayan bir çok şeyim oldu.

Tanrım?  Şimdi Senden tek bir şey istiyorum:

Annemi, babamı bana geri ver.

Onları (benden daha fazla) koru.

Koru ki, onlara bir an evvel kavuşabileyim.

Geri dönmelerini sağla!

O kadar iyi bir annem ve babam var ki…

Sana inanıyorum Tanrım, ve Sana şükrediyorum.

Lilian Gerenstein (1931-1942)