Holokost’u öğrenmeli ve öğretmeliyiz. / Ama nasıl?

Kuşların üzerinden uçmaya bile cesaret edemedikleri, diğer canlıların yaklaşmak bile istemedikleri yerlerde yaşam savaşı verdiler. Ailelerinin, sevdiklerinin gözlerinin önünde yok oluşlarına tanık oldular. Bazıları, çektikleri acıları paylaşmadılar, bazıları ise haykırırcasına paylaştılar ancak hepsi içlerindeki acıyı tüm yaşamları boyunca gözlerinde, kalplerinde tüm benliklerinde taşıdılar...

Holokost
12 Eylül 2008 Cuma

Sibel FRANKO - Estel Lita RUSSO

Holokost, Yahudi tarihinin  en acı ve  bir o kadar da gerçek dönemi! Unutulmaması,  anlayabilmek ve anlatabilmek için öğrenilmesi gereken bir dönem..

Amaç geçmişte yaşamak değil, geçmişle yaşamak! Tüm dünyayı bu katliam hakkında bilgilendirmek ve geçmişten ders alarak, tehlikeleri görüp tekrarlara karşı önlem almak..

İnsan yaşamının hiçe sayıldığını çokça gördüğümüz günümüzde Holokostun unutulmayacağı bugün eskisinden de fazla dile getirilmelidir.  Holokost, ancak öğrenilir,anlatılır ve başkalarına da öğretilebilirse önyargı, ırkçılık ve nefret gibi olguların sonuçları kavranabilir, böylelikle daha anlaşılabilir, daha yaşanabilir bir dünyaya ulaşma şansı artar.

- Holokost, engellenebilir miydi?

- Böylesine planlı, teknoloji gerektiren  bir katliam bir daha olabilir mi?

- Hızla gelişen haberleşme ağı böylesi bir olaya izin verir mi?

Kocaman bir soru işareti! Ancak unutmamalıdır ki,  teknolojinin ilerlemesi, bir yandan yaşam süresini ve kalitesini artırırken, diğer yandan  imal edilen etkili silahlarla  çok daha fazla insanın, çok daha kısa sürede yok edilmesine imkan vermektedir. Teknoloji,  sadece iyiler için değil, kötüler için de gelişiyor! İşte bu sebeplerden dolayı yapılan hatalardan ve yaşananlardan ders alarak, tekrarının engellenmesi için,  . dini tercihe , yaşın büyük veya küçük olmasına bakılmaksızın, doğruluğundan emin olunan bilgilerin tüm dünyaya aktarılmasını sağlamak. giderek daha da önem  kazanmaktadır.

Holokostu öğretmenin amacı, sadece 20. yüzyılda değil tüm insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş olan bu trajedinin bilgilerini (sadece bilgilerini, nefreti değil!)  ileriye taşımak ve yaymak, tarifsiz acılar çekmiş olanların hatıralarını yaşatmak,  yaşanmış olanları açıkça sorgulayarak öğrenmek, aktarabilmek ve demokratik bir ortamda yaşamak isteyenlerin  üstlenmeleri gereken sorumlulukları görebilmelerini  sağlamaktır.

Holokost eğitimi;  ırkçılık, önyargı  ve basmakalıplığı anlamaya ve gelişmesine vakitlice engel olmaya imkan sağlar. Başkalarının acıları karşısında sessiz, ilgisiz ve duyarsız kalınmasının tehlikelerinin kavranmasını sağlar. Modern bir toplumun teknolojik gücünü ve bürokratik altyapısını nasıl bir yıkma politikasına; sosyal mühendisliğini nasıl bir soykırıma dönüştürebileceğini gösterir. Tarihi, sosyal, dini, politik, ve ekonomik faktörlerin olumsuz yönde değişiminin, zaman içinde demokratik değerlerin yok olmasına neden olabileceğini görmeyi sağlar. Özellikle gençlerin, dürüstlük, adalet, kişisel kimlik, çevre baskısı, uyum, ilgisizlik ve itaatkarlık konularını sorgulamalarına imkan verir.

Holokost eğitimi 13 yaşından itibaren verilmelidir.

Her ne kadar küçük yaştan itibaren bu eğitimin verilebilmesi için hazırlanmış kitaplar ve çeşitli eğitim yöntemleri varsa da , Holokost eğitimini en doğru ve anlaşılabilir şekilde vermek için ideal olan dönem 13 yaş ve üzeridir. Çünkü 13 yaşını geçmiş kişiler  görgü tanıklarının anlattıklarını ve  tarihteki bu karmaşayı anlamaya başlarlar. Daha küçük yaşlarda olanlar ise bireysel olayları bir bütün olarak, tarihsel bir oluşum içinde anlamakta zorlanırlar. Yer, zaman ve olay olgularının doğru ve tam kavranabilmesi çok önemlidir.

Anlatırken, öğretirken kullanılan terimlere çok dikkat edilmeli, genelleme yapmaktan kaçınılmalıdır.

Holokost 6 milyon Yahudi’nin katledilmesine neden olmuştur. Ancak kesinlikle vurgulanması gereken bir başka nokta da, aynı dönem içinde Polonyalıların, Çingenelerin, bedensel ve zihinsel özürlülerin, Yehova şahitlerinin,  homoseksüellerin, Sovyet savaş suçlularının ve politik suçluların milyonlarcasının da etnik kökenlerinden, ırksal özelliklerinden veya  uyruklarından dolayı katledildikleridir.

Tüm  kampların ölüm merkezleri olduğu  ve tüm Almanların işbirlikçi oldukları  gibi genellemelerden kaçınmak gerekir. İşbirlikçi ile seyirci, silahlı direnişle manevi direniş,  konsantrasyon kampları ile ölüm merkezleri ve suçluluk  ile sorumluluk arasındaki farkı belirlemek çok önemlidir.

Holokost dönemindeki olaylar mutlaka tarihsel bir bağlamda incelenmelidir.

Holokost tarihini tek bir faktöre bağlamak doğru olmaz.  Mesela, “holokost sadece kontrolsüz bir rasizmin engellenemez sonucudur” denmemelidir. Bu rasist katliama az da olsa anlam verebilmek için, bu tür bir saldırıya maruz kalanların, içinde bulundukları  toplumla etkileşimleri irdelenmelidir. 

Öncesi ve sonrası incelenerek Yahudi toplumunun uzun bir hikayesi ve zengin bir kültürü olduğunu özellikle belirtmek gerekir. Yaşadıkları topluma katkıları, çalışmaları, başarıları veya başarısızlıkları, toplum içindeki konumları belirlenmelidir. Bu, Yahudilerin sadece insanlığı ellerinden alınmış, aşağılanmış bir toplum olarak görünmesine engel olacaktır.  Herkesin, Avrupa Yahudilerinin kaybından dolayı günümüz  dünyasının ne kadar büyük bir zarara uğradığını farkına varması gerekmektedir.  Var olan veya yok olan her bir bireyin toplumsal gelişim için büyük önemi olduğu belirlenmelidir.

Kullanılan kelimelerin açık tanımı yapılmalıdır.

Holokost’un tam anlamı kutsal kurbandır. Fakat Holokost’ta kutsal olan hiçbir şey yoktur. Genocide kelimesi Nazilerin ırkçılık  teorisi ile paralellik gösterir. Şoa ise İbranice felaket demektir,  fakat  dini anlamından uzaklaşmaktadır.  Aslında yaşanan olayları tam olarak tasvir edebilecek hiçbir  kelime yoktur.

Belki de Holokost’un en doğru tanımlarından biri Eli Wiesel’in şu sözleridir:

“Tüm kurbanlar Yahudi değildi; ancak tüm Yahudiler kurban olarak seçilmişlerdi. Tarihte ilk kez Yahudi olmak yasal bir suç olmuştu. Doğumları, ölüm emirleri haline gelmişti. Düzeltiyorum: Yahudi çocukları doğumlarından önce bile ölüme mahkum edilmişlerdi. Düşmanın hedefi Yahudi tarihine bir son vermek, Yahudilerden tamamen ve geri dönüşsüz bir şekilde arındırılmış bir dünya kurmaktı. Dolayısı ile Auschwitz, Ponar, Treblinka, Belzec, Sobibor, Chelmno,  nihai çözümü gerçekleştirecek kara bacalı ölüm fabrikaları şeklinde kuruldular. Katiller oraya öldürmeye, kurbanlar da ölmeye geliyorlardı…”Olaylar, ilgi çekmek için dramatize edilmemeli! Olduğu gibi abartılmadan anlatılmalı...

Yahudileri, Nazi zulmünden kurtarmaya çabalamış olanlar, insanların çok ilgisini çeker. Nazi istilası altında yaşayan halktan, Yahudilere yardım etmeyi başarabilenlerin, ne kadar az olduklarını, ne büyük  zorluklarla karşılaştıklarını, ölümle burun buruna geldiklerini anlatmak gerekmektedir. Ne kadar zor ve tehlikeli bir iş başardıkları ve ne kadar değerli insanlar oldukları ancak bu şekilde daha iyi kavranacaktır.  Daha iyi anlaşılabilmesi  için örnekler vererek kimlik kazandırılmalıdır.

Joe Devries ve karısı Janke, Rotterdam bombalandığında yaşadıklarını şöyle anlatıyorlar:  “Almanya’dan birçok Yahudinin Hollanda’ya geldiğini biliyorduk. Bir bayan bize Yahudi bir çocuğu alıp alamayacağımızı sordu. Evimizin kapısını böyle bir çocuğa açmaz ve sonra onun yok edildiğini duyarsak hayatımızın sonuna kadar kendimizi nasıl hissedeceğimizi düşündük ve kabul ettik. Shlomo Haringman bizimle yaşamaya başladı. Onu Bobby diye çağırmaya başladık. Bobby’nin babası Sobibor’da kardeşleri ile birlikte öldürülmüştü. Annesi ise saklanmaktaydı. Bobby üç buçuk yaşındaydı ve küçük bir kuş kadar ürkekti.

Bir buçuk yaşında bir  de kız kardeşi vardı onu da yanımıza aldık. Bir çocuk sakladığımız için öldürüleceksek, iki tanesi için de uğrayacağımız akibet nasıl olsa aynı olacaktı. Her ikisinin de artık kendi çocuklarımızdan hiç farkları yoktu. Fakat hayat çok daha fazla zorlaşmıştı.”

Yahudilerin de direniş gösterdikleri  belirtilmeli.

Yahudi aileler askeri harekat için organize değillerdi. Konulan bütün kurallara uymaları gerektiğine inanıyorlardı. Çoğu Yahudi son dakikaya kadar kaderinin ne olduğunu bilmiyordu. Kurallara karşı koymuyor, sorgulamıyorlardı ya da daha doğrusu sorgulayamıyorlardı. Ancak, olayları idrak etmeye başlayanlar bir şeyler yapmaları gerektiğine inanarak fiziksel güçleriyle,  silahla veya  belirli bölgeler arasında bilgi, yemek ve silah taşıyarak karşı koymaya çalıştılar.

Her ne kadar Holokost’tan bahsedilirken “kurbanlık koyun gibi ölüme gittiler” direnmediler deniyorsa da bu aslında hiç de bu kadar basit olmamıştı...

Holokost süresince Yahudiler değişik şekillerde direndiler. Kimi silahla, kimi sanatla, eğitimle, kimi de inançla...

Yaşamları boyunca ticaretle veya bilimle uğraşmış  kişilerin  bir anda ellerinde silahlarla çatışmaya başlamaları beklenemezdi. Organize olabilmek ve harekete geçmek için uzun ve zorlu bir süreç gerektiği tartışılamaz bir gerçektir.  Savaş sırasında açlıktan ölecek durumda iken silah bulmaları ve yaşamları için savaşmaları bir avuç kadar insan için bile oldukça zor hatta imkansızdı. Ancak yer yer direniş gösterdikleri ve hayatları pahasına karşı koydukları hepimizin bildiği bir gerçektir.

İnançları ile direndiler; Dini inançlarını kaybetmedikleri gibi ondan güç alanlar, tek destek olarak görenler  de vardı.

“1942’de Purim Bayramı sırasında Almanlar Baranowicz’de toplu bir katliam yapmaya hazırlanıyorlardı. Hayatta kalmayı başarmış olan Dr. Nehemia Kroschinsky gördüklerini şöyle dile getirmiş. Bir grup çok dindar Yahudi diğerlerinden ayrılmışlar ve sıraya dizilmişlerdi. Birlikte duruyorlar ve Kiduş Haşem için kendilerini hazırlıyorlardı. Rabbi Nissan tam ortalarına doğru ilerleyerek, ‘ Yahudiler, unutmayın bugün Purim” diye bağırdı. “Gelin hayatın şerefine ‘Lehayim’ içelim” dedi. Elindeki kupayı doldurdu ve seslendi ‘Lehayim’. Diğer Yahudilerin ellerinden tuttu ve dans etmeye başladı. Gözü güneş gibi parlıyordu ve ananevi Purim şarkısı Şoşanat Ya’akov’u söylüyordu, şarkısı bir Alman mermisi onu sonsuza dek susturana kadar devam etti.”

Eğitimle direndiler.

Gettolarda ve kamplarda çocukları eğitmek için inanılmaz bir çaba harcandığı bilinmektedir. Duvarların içindeki oyuklarda bulunan yazılar ve resimler bunu kanıtlamaktadır. Eğitim aynı zamanda bu insanların yaşam ile aralarındaki incecik bağın kopmamasını da sağlamaktadır. Müzik ve  sanat çalışmaları da imkansızlıklar içinde sürdürülmüştür.

Bazıları sanatla direndiler. Bulabildikleri minicik kağıtlara, resim çizerek veya  şiirler yazarak ve gizli yayınlarla içlerinde kopan fırtınaların dışa vurumunu belgelemeye çalıştılar. Amaçları belki de yaşamlarının sonunda olduklarını hissettiklerinden yaşadıklarını paylaşmak,  belge bırakabilmekti.

Müzikle ;

 Yanlarında olan ve izin verilen müzik aletleri veya sadece kendi sesleri ile içlerindeki acıyı aktarmak için.

?iirlerle;

 

Gizli yayınlarla;

 

Resimlerle;

Roman Kramsztyk (1885-1942) Varşova Gettosu’nda hayatını kaybetti.

Amaç Eğitim vermek yürekleri dağlamak değil!

Günümüzde medyada Irak’taki savaş veya Darfur Sudan’daki mülteci kampları ile ilgili olarak insanları çok rahatsız eden, içini acıtan resimlerle karşılaşılmaktadır. Yaşam savaşı verenlerin ya da yaşamını kaybetmiş olanların resimleri bunlar. İçimizden kaçımız televizyonda bu tip resimlerle karşılaştığında uzaklara bakmayı tercih etmez? Bu nedenle Holokost’u anlatırken resim seçimlerinde çok dikkatli olmak gerekir.

Nazi rejimi, kurbanlarının haklarını, mal varlığını, adlarını,  insanlığını ve son olarak da yaşamlarını ellerinden aldı! Savaştan önce normal yaşamları olan Avrupa’daki insanların evlerinden ve birbirlerinden koparıldıklarını nasıl ifade edilmelidir.? Bunun yöntemi kesinlikle bir deri bir kemik kalmış kurtulanlar veya üst üste vahşice yığılmış çıplak vücutlar göstermek olmamalıdır. Bu görüntüler  insanları korkutarak tepki vermelerine ve öğrenmeyi reddetmelerine sebep olabilir.

Peki ama nasıl resimler kullanılmalı? Başlangıç aşamasında kullanılabilecek en güzel yöntem savaş öncesi resimler ve şahsi  hikayelerle normal yaşam hakkında bilgi vermektir. Bu resimler ilk bakışta normal aile yaşamının portresini çizer. Daha sonra başlarına gelenlerle bağdaştırıldığında bu insanların, yaşamları çok büyük işkencelerle  ellerinden alınmış  normal insanlar olduklarına dikkat çekilmiş olur.

Bu noktada eğitimcilerin yaptıkları çalışmaya  bir göz atmak gerekir.  

Resim ve fotoğraflardaki  normallikler arasında, bu insanları nelerin kurbana dönüştürdüğünü bulma çalışması...

Eğitimciler, bazı resim ve fotoğrafların incelenerek onlardaki normallikler arasında, bu insanları nelerin kurbana dönüştürdüğünü bulmanın, basit  sorulara verilen cevapların  konu hakkında farkındalık yaratma açısından çok büyük önem taşıdığı konusunda fikir birliğine varmışlardır. Verilen cevapların ardından yapılan açıklamalar hatalı bilgilerin düzeltilmesi ve eksik bilgilerin tamamlanması,  taşların doğru yerlere yerleşmeleri için imkan sağlamaktadır.

Sorular :

1- Resimdeki kızı tanıyor musunuz?

2- Görünüşünde bir farklılık var mı? Onu diğer kızlardan farklı yapan bir özelliği var mı?

3- Ona neler olduğunu biliyor musunuz?

4- Neden onun hikayesi çok önemli ?

Anne Frank, 1929 yılında Almanya’da doğar. Ailesi Nazilerden kaçmak için 1933 yılında Amsterdam’a taşınır. 1942 yılında saklanmaya başlar. Bir süre sonra 4 Yahudi daha onlara katılır. 1944 yılında yetkililer bu 8 Yahudi’nin nerede saklandığını öğrenince yakalanıp konsantrasyon kamplarına gönderilirler. Anne ve kız kardeşi Margot 1945 yılında Bergen Belsen’de tifüs nedeni ile hayatlarını kaybederler. Birlikte saklanan sekiz Yahudi’den sadece Anne’in babası hayatta kalır. Amsterdam’a döner ve saklandıkları süre boyunca Anne’ın tuttuğu günlüğü yayınlar.

Bu adama ne yapıldığı hakkında bir fikir yürütebilir misiniz?

1- Bu adamın yüzüne bakarak uyruğu hakkında bir fikir yürütebilir misiniz?

2- Burnunuzun şekli veya gözlerinizin rengi yüzünden arkadaşlarınız veya bulunduğunuz toplum içinde sınıflandırılsaydınız neler hissederdiniz?

Eugenics

Bu adam Nazilerin hedef gruplarından biri olan çingenelerdendir.

Burnu, tüm fiziksel özelliklerin insanların ırkını gösterdiğini savunan Naziler tarafından  ırk araştırmaları için ölçülmektedir.

 

1- Sizce bir çocuk bu resmi neden çizmiştir?

2- Bir çocuğun kampta hangi olanaklara sahip olduklarını düşünüyorsunuz?

3- Sizce bu çocuğun beklentisi nedir?

Bu resim Terezin kampındaki gizli bir sınıfta bulunmuştur. Küçücük bir kağıt parçası üzerine yapılmış olsun bu resimde insanlar yemek kuyruğundadır. Ve resmi çizen çocuk 1944 yılında Auschwitz’de hayatını kaybetmiştir.

Holokostu anlatmak için resimleri, müzikleri, kitapları ve her türlü dokümanı kullanmak, mümkün. Her şeyden önce bunların yardımıyla eğitimin altyapısını oluşturmak çok önemli. Ancak  bu benzersiz olayı gerçekten öğrenebilmek ve gelecek nesillere aktarabilmek için, yaşananları, her ne kadar bir avuç kalmış olsalar ve giderek azalsalar da, gerçek şahitlerin ağzından dinlemek  ve tarihe dokunabilmek çok büyük önem taşır. Tarihe dokunmak için en etkin yolların başında ise, gerekli eğitim altyapısını oluşturduktan sonra  olayların gerçekleştiği yerlere gitmek gelir.  Az da olsa, olanları  kavrayabilmek, anlam verebilmek ve yaşanan acıyı hissedebilmek, ancak olayların geçtiği yerlerde mümkün olacaktır.