Polonya’da “Modern Yahudi Kültürü: Farklılıklar ve Benzerlikler” Konferansı

Littman Library yayınlarının “Jewish Cultural Studies” kitap serisinin birinci cildinin tanıtımını yapmak üzere Pennsylvania, Birmingham ve Wroclaw Üniversiteleri tarafından düzenlenen “Modern Jewish Culture: Diversities and Unities” konferansı 23–27 Haziran tarihleri arasında Polonya’nın Wroclaw kentinde gerçekleşti. Osmanlı-Türk Sefarad Kültürü Araştırma Merkezi’ni temsilen katıldığım bu etkinlikte Judeo- Espanyol dil ve kültürü hakkında bir konuşma yaptım

Kültür
16 Temmuz 2008 Çarşamba

Karen GERSON ŞARHON

“Modern Jewish Culture: Diversities and Unities” (Modern Yahudi Kültürü: Farklılıklar ve Benzerlikler) konferansı, II. Dünya Savaşı öncesi çok kalabalık bir Yahudi nüfusu olan Wroclaw kentinin “eski şehir” bölümünde yer alan bir üniversitede gerçekleşti.

Wroclaw Üniversitesi Yahudi Etüdleri Bölümü Başkanı Prof. Marcin Wodzinski, Polonya’da bugün Yahudi geçmişine sahip çıkmak için büyük atılım olduğunu ve bu amaçla Yahudi olsun olmasın birçok kişinin çalıştığını söyledi.

Littman Library Yayınlarının müdürü Connie Webber ise, yayınlarının bu yeni dizinin başarısı için yoğun bir şekilde çalıştığını belirtti.

Pennsylvania State University’den Prof. Simon Bronner bu kongrenin günümüz Yahudi kültürünün ortak taraflarını bulmak ve geliştirmek yönünde çaba sarf ettiğini, akademisyenlerin Yahudi kültürü üzerine yaptıkları çalışmaların dünyaya Yahudiliği tanıtmak açısından büyük önem taşıdığını vurguladı.

Üç gün süren konferanslarda 7 ana tema vardı:

“Why (and What) Culture?” (Neden ve Ne Kültürü?) - “Virtual and Authentic Jewish Culture” (Hayali ve Otantik Kültür) - “Creating, Displaying and Depicting Jewish Memory and Culture” (Yahudi Kültürü ve Anısını yaratmak, sergilemek ve tasvir etmek) - “Representing and Performing Jewish Culture” (Yahudi kültürünü temsil etmek) - “Jewish Cultural Landscapes, Past and Present” (Yahudi Kültür Platformları, geçmişte ve günümüzde) - “Defining and Constructing Jewish Culture and Memory” (Yahudi Kültürü ve Anısını yapılandırmak) - “Jewish Culture and Jewish Identities in Contemporary Poland” (Günümüz Polonya’sında Yahudi Kültürü ve Kimliği)

Bu ana temalarda 20’şer dakikalık 23 sunum ve herbirine ayrılan 10’ar dakikalık soru-cevap bölümü izlendi.

Konferansa katılan akademisyenlerin içinde sadece 2,5 Sefarad vardı! Yarı Sefarad olan, konferans organizatörlerinden Birmingham Üniversitesi’nden Antropoloji profesörü Jonathan Webber’di. Kendisi 20 yıl önce İstanbul’a gelip Hahambaşı David Asseo ile tanışmış, sinagogta bir dua esnasında Hahambaşı kendisini cemaate tanıtmış ve “haydi bir şeyler söyle” demiş. Bunun üzerine Prof. Webber “Bendigamos” şarkısına başlamış ve bütün cemaat ona katılmış. Prof. Webber oldukça ortodoks olan çok sempatik bir akademisyen. O gelişinden sonra yıllarca kendisine Şalom gazetesi gönderildiğini ancak sonra birden gönderilerin kesildiğini söyledi sitem edercesine.

Diğer bir Sefarad ise Kudüs Üniversitesinden Iraklı Prof. Shalom Sabar idi. Kendisi Simhat Tora bayrakları üzerine çok ilginç bir sunum yaptı.

Ben Türk Sefaradları’nın temsilcisi olarak oradaydım. Bu konferansta görevim, dil ve kültürümüz hakkında fazla bilgi sahibi olmayan akademisyenlere 20 dakika içinde Judeo-Espanyol dil ve kültürü hakkında bir fikir vermekti.

 

HAHAMBAŞI MICHAEL SCHUDRICH’İN KONUŞMASI

Polonya Hahambaşısı Michael Schudrich’in “Polonya’da bugünkü Yahudi hayatı” adlı sunumu son derece ilginçti. Aslen Amerikalı olan Schudrich hayatının büyük bölümünü ABD dışında Japonya gibi ülkelerde hahamlık yaparak geçirmiş. Son 25 yıldır da Polonya’da yaşıyor.

Rav Schudrich Polonya’da Yahudilikle ilgilenen üç değişik grup insan olduğunu söyledi:

Birinci grup, 1989 yılında komünizmin sona ermesinden sonra gelen güvenli ortamda Yahudi köklerini keşfeden Polonyalılar. II. Dünya Savaşı’ndan sonra gelen komünist rejim sırasında “Ben Yahudiyim” sözlerini sarfetmek güvenli değildi. Dolayısı ile kamplardan kurtulup da Polonya’da kalan Yahudiler Yahudiliklerinden vazgeçmişler, çocuklarına ve torunlarına Yahudi geçmişleri hakkında hiçbirşey söylememişler. Komünizmden sonra ise, birçok kişi çocuklarına ve torunlarına Yahudi geçmişlerinden bahsetmenin zamanı geldiğine karar vermişler. Yahudi kimliklerini keşfedenlerin yaşları 18 – 65 arası değişmekte. Bu kişiler (özellikle yaşları daha ilerlemiş olanlar) bu yeni kimlikle ne yapacaklarını bilememekte ve hayatlarının şokunu yaşamaktalar. Bu şoku atlatmalarına yardımcı olmak ve Yahudi köklerini araştırmalarına yardımcı olmak da Rav Schudrich liderliğinde Yahudi din adamlarına düşmekte.

İkinci grup Yahudi olmayan Polonyalılardan oluşuyor. Bu Polonyalılar bu ülkede eskiden yaşamış ve tarihlerinin bir parçası olan Yahudi kültürünü ve geçmişini keşfedip (biraz da suçluluk duygusu ve kendilerini affettirme kaygısı ile olsa gerek) korumak arzusundalar.

Üçüncü grup ise Polonya’ya yurt dışından gelen Yahudiler…  Bu kişiler Polonya’ya bazı önyargılarla geliyorlar. II. Dünya Savaşı’nda bazı Polonyalıların Nazilerle işbirliği yapmış olması, yaygın olan antisemitizm ve ölüm kamplarının çoğunluğunun bu ülkede bulunması bu kişilerin Polonya halkına karşı önyargılı olmalarının başlıca nedenleri…

Bu kişiler Polonya’ya geldiklerinde günümüzde bütün Polonyalıların antisemit olmadıkları ve birçoğunun Yahudi kültürünü korumak için ellerinden geleni yaptıkları gerçeği ile karşılaşıyor fikirlerini değiştirmek durumunda kalıyorlar.

Polonya’daki Yahudi din adamları dışarıdan gelme. Bazılarının bu ülkede kökleri var; II. Dünya Savaşı öncesi kaçanların ya da savaştan kurtulanların çocukları. Gördüğüm kadarı Ortodoks din adamlarının en büyük çabaları sonradan Yahudi olduklarını öğrenenlerinin sorunlarını halletmek.

MÜZELER İLE İLGİLİ SUNUMLAR

Viyana Yahudi Müzesi, Berlin Yahudi Müzesi müdürleri ve kurulmakta olan Sydney Holokost Müzesi ile Polonya Yahudi Tarihi Müzesi proje başkanlarının müzeler ve verdikleri hizmetler hakkındaki sunumları çok ilginçti. Bugün müzelerin en büyük sorununun, halkın ilgisinin çabuk kaybolması olduğunda hepsi hemfikirdiler. Müzeye bir gelenin yeniden gelmesini sağlamak için her biri değişik yöntemler geliştirmişti. Anladığım kadarı ile bu konuda en başarılı olan Viyana’daki müze. Bu müze çok sık değişen sergiler yapmakta ve bu sergileri son teknolojileri kullanarak multimedya sistemleri ile desteklemekte. 

Müzeler statik yani senelerce aynı şekilde kalan bölümleri minimum seviyede tutmak için çaba harcamaktalar.

Berlin müzesinin ise en önemli hizmetlerinden biri eğitimle ilgili… Berlin’deki (ilk- orta-lise) okul öğrencilerine müzede özel eğitim vermekteler. Almanya’daki Yahudi geçmişi, Yahudilik, Yahudi kültürü ile ilgili eğitimin yanı sıra, “farklılıkları benimseme”, “farklı olanı kabul etme”, “ötekini anlama ve benimseme” üzerine kurulan seminerler ve eğitim programları var.

Yeni kurulmakta olan Sydney ve Varşova Yahudi müzelerinin proje başkanları da müzeleri için neler planladıklarını ve halkın ilgisini çekmek için nasıl programlar düşündüklerini anlattılar. Akademisyenlerin sordukları en önemli soru ise bu yeni kurulmakta olan müzelerin 25 yıl sonra da aynı ilgiyi çekip çekmeyecekleri ve bunu sağlamak için ne gibi önlemler aldıkları idi!!!

 

BENTE KAHAN KONSERİ

25 Haziran akşamı konferansın sponsorlarından biri olan Bente Kahan Vakfı’nın düzenlediği; “Bente Kahan: Home. Songs and Tales by European Jews” konseri vardı. Wroclaw’ın en eski, en büyük fakat II Dünya Savaşı sırasında yıkılan sinagogu “The White Stork Synagogue” (Beyaz Leylek Sinagogu)nun restorasyonu ile ilgilenen vakfın başkanı Bente Kahan, Norveçli bir Yidiş müziği sanatçısı. Doğu ve Kuzey Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yaşamış ve birçok ferdini kamplarda kaybetmiş olan ailenin yolculuğu Norveç’te sona ermiş.

Aslen Wroclaw’lı olan ve komünist rejime karşı direnişte yer alan kocası ile Norveç’te tanışan Bente, komünist rejim sona erdikten sonra Wroclaw’a yerleşmiş ve bu antik sinagogu restore etmek üzere bir vakıf kurmuş. Norveç Hükümeti’nden 2.5 milyon Euro, Wroclaw Belediyesi’nden de 1 milyon Euro’ya yakın fon bulmuş ve 6 aydır restorasyon çalışmaları devam ediyor. Bu arada giriş katının düzenlenmesi bittikten sonra halkın ayağını alıştırmak için sinagogta her ay düzenli olarak çeşitli konserler düzenlenmekte. En az 300 kişilik bir seyirci kapasitesi olan sinagog restore edildiğinde bir kültür merkezi ve müze görevi görecek.

Bente Kahan’ın konseri son derece etkileyici idi. Bir powerpoint sunumu ve iki müzisyen eşliğindeki konsere iki Ladino şarkı ile başlayan Bente, sunumunu aile fertlerinin geldikleri ülkelerde bir gezinti üzerine kurdu. Teresienstadt kampında ölen bir kadının Norveç’e kaçırmayı başardığı oğluna hitaben yazdığı bir şiiri besteleyip bizlere sunan Bente seyircileri hüngür hüngür ağlattı. Konser bitiminde şöyle düşündüm: “Eğer bizim cemaate Yidiş müziğini tanıtmak ve sevdirmek istiyorsak bu sanatçıyı getirmeliyiz İstanbul’a”.

Konser sonrası buluşmamızda Bente vakıfta neler yaptığını anlattı, çocuklarla yaptığı bir çalışmayı ve CD’yi gösterdi. Ben bizim Estreyikas d’Estambol korosunu anlatınca kesinlikle iki çocuk korosunun birlikte Ladino-Yidiş konseri yapması gerektiğini söyledi. İngiltere Worcester Üniversitesi Film Etüdleri Profesörü Mikel Koven, böyle bir girişimde bulunulması durumunda BBC’den maddi destek sağlayıp, film çekim ekibi ayarlayacağına söz verdi.

İlk etapta 2009 için Cardiff Uluslararası Müzik Festivali ve Kudüs’te düzenlenecek olan World Jewish Studies Congress’in açılış konseri için Ladino ve Yidiş çocuk şarkılarından oluşan bir konser programı ayarlamaya karar verdik. Daha sonra Polonya ve İstanbul’da nasıl bir organizasyon yapılabileceğini düşünmeye başladık.

Avrupa’da genel olarak Sefarad kültürü ve müziği hakkında fazla bilgi sahibi olunmadığı göz önüne alındığında,  böyle bir organizasyon hem kendimizi tanıtmak, hem de kendi halinde ve uyuyan bir cemaat olmadığımızı göstermek açısından çok büyük önem taşıyor. Bu nedenle, Estreyikas d’Estambol projesinin devamı için destek bulunmasının öncelikler arasında yer alması gerektiğini düşünüyorum.