Görünen ile görünmeyen aynı tuvalde buluştu

Miriam Şulam, 6-19 Ocak tarihleri arasında, Levent Tenis Kulübü’nde açtığı sergide 36 yağlı boya eserini sanat severlerle tanıştırdı. Yaşamla ilgili duruşunu ve renkli duygularını resimlerine yansıtan Şulam için sanat vazgeçilmez bir ifade aracı…

Tuna SAYLAĞ
28 Ocak 2009 Çarşamba

Miriam Şulam’ın resimlerini serginin açılış günü görme fırsatı yakaladım. Deniz Kızı’ndan Hasır Şapka’ya, Beyaz Gelincikler’den Siyahi Nü’ye çok farklı temadaki yapıtları renkleri, boyutları ve sunumlarıyla çoşkulu bir ortam yaratmışlardı. 2005 yılından beri resimle uğraşan ve halen bir atölyeye devam eden Miriam’ın bir başka tutkusu da yazmak; buna dair bir kaç örneğe de sergide rastladık.

Serginin adı “Görünen ve Görünmeyen” idi; bu başlığı biraz açar mısın? Neden bu adı koydun?

Bu benim ilk kişisel sergim ve gerçekten çok heyecanlıydım. Sergilediğim resimler, 3.5 yıldır yaptığım hemen hemen tüm çalışmalarımı kapsıyordu. Daha önceden satılmış olan tablolarımı da koleksiyon olarak sergiledim. Bu yüzden tek bir konsept yoktu ve sergime koyacağım isim hepsini içeriyor olmalıydı. ‘Görünen ve Görünmeyen’ yaşamın içinde, herşeyde varolandı. Tablolarım da yaşamın içinden birçok konuya değiniyordu. Her insanın ve herşeyin bir görünen, bir de görünmeyen yanı vardır. Bence, yaşamın gizemi de bunda saklıdır. Resimlerimi tuvale aktarırken benim yaşadıklarım, hissettiklerim; ayrıca başkası resme baktığında gördükleri, resmin onu alıp götürdüğü duygular ve mekanlar ise onun görünmeyeni. İşte bu yüzden sergimi gezenlerin, görünendeki görünmeyenleri keşfetmeleri için bu ismi seçtim.

Sergide bulunan 36 resim, birbirinden çok farklı temalar içeriyordu. Bir yerde “Fırtına”yı izlerken öbür köşede “Lady Godiva”yı seyrettik. Tuvale geçireceğin konulara nasıl karar veriyorsun?

Bir fotoğraf karesi gözüme yakalandığında eğer beni çok etkiliyor ve kendine çekiyorsa ‘işte budur’ diyorum. Resmin bana verdiği duygu çok önemli. Genelde birşeyler çağrıştıran ve estetik olarak bana hitap eden resimleri seçiyorum. Zaman zaman bir konuya odaklanıp o konuda resim aradığım hatta iki-üç resimden bir yağlı boya çalışması yaptığım da oldu. Örneğin, Fırtına son yaptığım çalışmaydı ve önce konuyu seçmiştim. O konuda beğendiğim iki fotoğrafın karışımına kendi eklemelerimi de katarak çalıştım. Bu eseri çalışırken o kadar büyük bir haz aldım ki, onun görünmeyeni de kağıda yazı olarak dökülüverdi.

Ortaya konan iş sahibinin aynasıdır derler. Sence resimlerin hangi özelliklerini ortaya çıkarıyor daha çok?

Bu soruyu aslında, sevgili öğretmenim Nilgün Sabar’a sormanız gerekir. Onun hep söylediği de budur çünkü. Beğendiğim kareler, boyarken seçtiğim renkler, fırçayı tuvale vuruş şekline kadar herşeyin aslında beni ifade ettiğini söyler. Bende en çok farkedilen sanırım hayata pozitif yaklaşımım ve güzelliğe, estetiğe olan tutkum. Her resimde mutlaka coşku, mutlaka aşk, mutlaka sevgi vardır. Genelde figüratif resimler yapmam da çok hareketli yönümü açığa çıkarıyor. Resmin içinde figür olduğunda, onun canlandığını hayal ederim hep. Yaşayan, içindeki mekana dalınan, insana birşeyleri çağrıştıran tablolar olmalı. Ayrıca resim yaparken, sabırsız ve mükemmelliyetçi yapımla de çatışmaya giriyorum. Yağlı boya çalışırken, bu yönlerimi de törpülüyorum.

Bazı resimlerin yine  tarafından yazılan metinlerle desteklenerek  tematik bir bütünlük yaratılmıştı. Resimler mi yazılara yoksa yazılar mı resimlere ilham oldu?

Her ikisi de… Bazı yağlı boya çalışmalarım, ona özel hikaye yazdıracak kadar beni etkiliyor. Ayrıca yaşama dair yazdığım bazı kısa yazı metinlerini, seçtiğim resimlerle birleştirdiğim de oldu. “Hasır Şapka” fotoğrafından yola çıkarak bir hikaye yazdım; o hikayemden yola çıkarak da “Maria” adlı tablomu yaptım. Yazı yazmak benim yaşamımda vazgeçilmezim, şimdi artık boyayla dost oldular; ikisi birbirine karışınca daha da anlamlı oldu. Hepsi de Miriam’ı anlatıyor.

“Kadın”, yapıtlarında önemli bir figür; bu konuda neler söyleyebilirsin?

Doğrudur. Birçok kadın figürlü resimler yaptım, bazıları nü, bazıları Afrikalı. Bana gore, kadın estetiktir, güzeldir, çekicidir, cazibelidir, tutkuludur, güçlüdür; aynı zamanda çok duygusal ve zariftir. Yuvarlak hatlarıyla görselliğe hitap eder. Kısacası, bulunduğu ortamlarda güzel bir enerji yayar.  Hepimizin ihtiyacı da bu ortamlarda varolmak değil mi? Aslında seçtiğim resimlerde masumiyeti çağrıştıran küçük kız ve bebekler de var. Kiminde erkek figürler de mevcut.  Hepsi birden yaşamın ta kendisi!

Sergine gelen tepkiler nasıldı?

Gerçekten çok güzel yorumlar ve tepkiler aldım. Beklentilerin üzerinde bir performans sergilediğimi anladım. 3-4 senedir yaptığım bu çalışmaların bu kadar beğenilmesi tabii ki, benim için büyük bir motivasyon oldu. Yapacağım şey ise devam etmek. Bir arkadaşım bana, kadınların içinde taşıdığı tüm duyguları her tabloda farklı bir şekilde yansıttığımı söyledi. Bazıları cesur buldu, kimisi çok içten ve samimi. Genelde duyguların yoğunluğu algılandı. Tanımadığım bir beyefendi bana kalın fırça tuşlamalarımla harikalar yarattığımı ve buna devam etmemi söyledi. Bana sergiden hatıra kalanlar: sevgi dolu sözlerle doldurulmuş bir defter, gelenlerin üzerine fırçayla veya parmakla iz bıraktığı bir tuval ve içinde harika anları dondurmuş fotoğraf kareleri.

Sanat uzun ve zevkli bir yol; resimle ilgili başka projelerin var mı?

Sanat, insanı gerçek dünyadan farklı boyutlara geçiren harika bir köprü. Ben daha çok yazı yazmayı seviyorum; ancak metin yazarlığımın yanında beyaz tuvallere can katmaya mutlaka devam edeceğim. Boyarken aldığım hazzı başka birşeye değişmem. Herşeyi unutup yaptığın resmin dünyasına dalıp gidiyorsun ve bu arada farkında olmadan kendi kendinle birçok konuda yüzleşme de yaşıyorsun.