ajan­da’m

Aylin YENGİN Yaşam
28 Ocak 2009 Çarşamba

• NE İZLEYELİM?

Geçen hafta Cuma günü vizyona giren, dram, tarih, politik türdeki Güz Sancısı, gerek konusu, gerekse oyuncu kadrosu ile çok ilgi toplayacak. Tomris Giritlioğlu’nun yönettiği ve Murat Yıldırım, Beren Saat, Okan Yalabık, Belçim Bilgin Erdoğan’ın başrollerini paylaştıkları filmin konusu aslında bize çok yabancı değil. 1955 yılı güz mevsimine doğru yol alırken, Beyoğlu’nun ışıltılı güzelliğinin üstüne Türkiye’nin gerginleşen siyasi ortamının gölgeleri düşmeye başlamıştır. Antakya’daki güçlü nüfuzu yüzünden DP’nin yakından ilgilendiği Behçet, İstanbul’da Hukuk Fakültesi’nde asistanlık yaparken, babasının etkili kimliğinin gölgesinde marjinal düşüncelere doğru sürüklenmektedir. Behçet’i sürüklendiği yolda tökezleten tek şey, oturduğu evin karşı penceresinde gizlice izlediği kadındır. Behçet tarafından izlendiğini bilen bu kadın Elena’dır. Genç kadın, eski bir fahişe olan babaannesi tarafından, üst düzey bürokratlara sunulan bir fahişedir. Beyoğlu’na ağır ağır inmeye başlayan bu gergin siyasi atmosferin karanlığında Behçet ve Elena’nın yolları kesişir. Gayrimüslimleri taraf olarak belirleyen ve günden güne coşan siyasi dalgaların ortasında, Elena ile Behçet arasındaki karşı konulmaz aşk, kendini savunmaya çalışmaktadır, oysa iki genç aşkın topraklarında “aynı”, yaşadıkları ülkenin topraklarında “farklı” taraflardadırlar.

• NE DİNLEYELİM?

Bu köşemde daha önce de Astoria Café Clémentine’e yer vermiş, birbirinden lezzetli yemeklerini tanıtmaya çalışmıştım. Bu kez, ismiyle ve tarzıyla, sevdiklerinizle beraber olmak isteyeceğiniz, en küçük detayların bile zevkle birleştirildiği buluşma noktası Astoria Café Cléméntine’in müziğinden söz etmek istiyorum sizlere. Dekorasyonunda Levent Penso’nun ince zevki kullanılan Astoria Café Cléméntine bir süredir her Cumartesi akşamı Atilla Demircioğlu ile konuklarına nostalji geceleri yaşatıyor... Misafirlerin kendilerini sıcak ve rahat bir ortamda huzur içinde hissettikleri, bu yüksek tavanlı ve ferah mekânda, güzel bir yemeğin ardından, gitarı eşliğinde Fransızca ağırlıklı şarkılar söyleyen Atilla Demircioğlu’nun geniş repertuarlı programı dinlemeye değer.

• NE OKUYALIM?

Bu hafta sizlere, İnkılap Kitabevi’nden henüz piyasaya çıkmış, raflardaki yerini yeni yeni almaya başlamış, tabiri yerindeyse “dumanı tüten” bir kitap tanıtacağım. Kitabın adı Filler İçin Su (Water for Elephants), yazarı Sara Gruen. Çevirisinin bana ait olması onu övgüye boğacağım anlamına gelmiyor tabii, çünkü kitap zaten kendini dünya çapında kanıtlamayı başarmış! Son zamanların en çok satan kitaplarından biri olan Filler İçin Su, kitap raflarında yerini aldığı günden itibaren ‘Çok Satanlar’ listesinden inmedi. Book Sense, 2007 ‘Yılın Kitabı’, Newsday, 2006 ‘En Beğenilen Kitap’, Book Browse Diamond ‘En popüler Kitap Ödülü’ ve American Library Association Alex ödülü de dahil olmak üzere pek çok ödül aldı.

Sara Gruen, bu başarılı kitabında 1930’lu yıllarda Amerika’da yaşanan büyük ekonomik krizin sirklere nasıl yansıdığını, o şatafatlı görünümün ardında neler yaşandığını, kendisine verilen hiçbir komutu anlamadığı sanılan bir file bağlanmanın nasıl bir his olduğunu ve bir erkeğin hayatının sonuna kadar aşık kalacağı bir kadını sevmesini, anılarıyla hayata tutunan yaşlı bir adamın ağzından okurlarına usta bir dille aktarıyor. Ve 400 sayfalık kitap, “Su” gibi akıyor. Etiket fiyatı 20 TL.

• NEREYE GİDELİM?

Fotoğraflarla yaşama tanıklık etmek! Bu aslında birçoğumuzun zaman zaman yaptığı bir şey. Kimilerimiz bu enstantanelere arkasını dönüp geçiyor, kimimiz ise, Rubi Asa gibi bu “delillerini” sanatseverlerle paylaşıyor.

Ve şöyle diyor Rubi Asa: “Son yıllarda çektiğim fotoğrafların içinde farkına varmadan yoğunlaşan bir ‘Kent – İnsan’ ilişkisini gözlemliyorum. Bu belki mimarlık mesleğimin içgüdüsel bir yansımasından, belki de insan elinden çıkan yapılarla oluşturdukları şehirlerin ancak insanlarla anlam kazanmasından kaynaklanıyor olabilir. Bu gözlem, bir macera gibi beni bilmediğim kentlere, tanımadığım kültürlere, yaşamlara, dünyalara götürüyor. Bana göre görmek, bilmek, tanımak, paylaşmak, sevmek ve zamanı yalnız benim için değil, herkes için paylaşılır kılarak sonsuza dek dondurmak mutlak özgürlüğü yakalamakla eşdeğer...” Schneidertempel Kültür Merkezi’nde ziyaret edilebilecek olan “Kentler ve İnsanlar” sergisi hafta içi her gün 10.30-17.00; Pazar 12.00-16.00 arası ziyaret edilebilir.