Alman Profesörlerin çocukları Bilgi Üniversitesi’nde anılarını paylaştı

Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampüsü’nde gerçekleştirilen sempozyumda 1933 Üniversite Reformu kapsamında Türkiye’ye gelen Alman profesörlerden üçünün İstanbul’da doğup büyüyen çocukları tarih kitaplarında hiç yer almayan anılarını paylaştı

Diğer
31 Aralık 2008 Çarşamba

Melis NİYEGO

Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampüsü’nde1933 Üniversite Reformu’nun 75. yılı adına Türkiye Yahudi Cemaati’nin katkılarıyla Tarih Vakfı tarafından bir sempozyum düzenlendi. Türk Musevi Cemaati Başkanı Silvyo Ovadya’nın da açılışta konuştuğu sempozyumda üç oturum gerçekleştirildi. Birinci oturumda reformun kritik evreleri farklı açılardan incelenirken, ikinci oturumda reform kapsamında İstanbul’a gelen Alman profesörlerin çocukları anılarından bahsettiler. Son oturumda ise o dönemin canlı tanıkları, gelen Alman eğitimcilerin öğrencileri profesörlerini anlattılar.

Çocukları tarafından anıların anlatıldığı oturumda, o dönemde Türkiye’ye gelen hukukçu Prof. Ernest Hirsch’in oğlu Enver Tandoğan Hirsch, heykeltıraş Rudolf Belling’in kızı Elizabeth Weber-Belling ve genetikçi Prof. Alfred Heilbronn’un oğlu Kurt Heilbronn söz aldı.

1937’de İstanbul’a gelen heykeltıraş Rudolf Belling’in kızı Elizabeth Weber-Belling’in anlattığına göre ailesinin kökenleri Yahudi bile değildi. Babası yoz bir sanatçı olarak damgalandığı için Türkiye’ye geldi. Bay Belling Türkiye’ye geldiğinde ilk evliliğinden olan Yahudi oğlu Berlin’de kaldı. Onun hayatını kurtarmak için bir şekilde pasaportuna Yahudi olduğunu gösteren “J” damgasının basılmasını engelledi ve 1939 yılında oğlunu Berlin’den Prag, Viyana ve Budapeşte üzerinden Türkiye’ye getirdi. 11 yaşındaki Thomas Belling 80 saat tek başına yolculuk yaptıktan sonra Türkiye’de babasına kavuşabildi. Belling 1933’te politik tutumundan dolayı Almanya’da mesleğini icra etmesi yasaklandıktan sonra, 1937’den itibaren Türkiye’de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğretim üyeliğine başladı. 14 yıl burada kaldıktan sonra, 15 yıl boyunca İ.T.Ü. Taşkışla’da öğretim görevini sürdürdü. Öğrencilerine “İlk başta klasik zanaatı öğrenip sonra modern heykeltıraşlık anlayışına yönelebilirsiniz” görüşüyle yaklaşan Rudolf Belling 40 yaşında ekspresyonizme yöneldi. Elizabeth Weber-Belling, Güzel Sanatlar Akademisi’nin bahçesinde koşuşturduğu günlere ait anılarını aklında kaldığınca anlatırken, 20 yaşındayken ailece Almanya’ya geri döndüklerini belirtti.

Oğlunun anlattığına göre hukukçu Prof. Ernest Hirsch ise 1933 Mart ayında Almanya’da eyalet mahkemesinde yargıç ve bir üniversitenin hukuk fakültesinde de doçent iken, Nazilerin çıkardığı yasa ile bir gecede işsiz kaldı. Bunun üzerine Ernest Hirsch önce Paris’e gitti, ancak Paris Üniversitesi onu reddetti. Daha sonra Amsterdam’a gitti. Amsterdam 1933 sonbaharından itibaren uluslararası ticaret hukuku kürsüsünde kendisine bir yer vermeyi kabul etti. Kısa bir süre sonra Philip Schwartz’ın yardım cemiyetinden kendisine yeni kurulan İstanbul Üniversitesi’nde ticaret hukuku hocalığı yapması için bir öneri geldi. Hirsch bu öneriyi kabul ederek 1933 sonbaharında Türkiye’ye geldi ve 19 yıl boyunca burada kaldı. Oğlu Enver Tandoğan Hirsch babasının hiçbir zaman Almanya’ya geri dönmeyeceğini düşünerek, Enver Paşa’dan ve dönemin Ankara valisi Nevzat Tandoğan’dan etkilenerek oğluna bu isimleri verdiğini tahmin ettiğini söyledi. İstanbul’a geldikten sonra Ankara Hukuk Fakültesi’nde görev yapan Ernest Hirsch’in ailesi ise İstanbul Moda’da denize bakan bir evde oturuyordu. 1939 yılında Türkiye’de doğan Enver Tandoğan Hirsch, çok iyi keman, viyola ve piyano çalan babasının bu müzik aletlerini nereye gitse beraberinde götürdüğünü, kuyruklu piyanonun bir hamalın tek başına sırtına yüklenmesiyle eve getirildiğini anlattı. 1948 yılında ilk kez konuk profesör olarak Almanya’ya giden Ernest Hirsch daha sonra Berlin Belediye Başkanı Ernst Reuter’ın ısrarı üzerine Berlin Hür Üniversitesi’nde çalışmak üzere Almanya’ya döndü. Bu sırada 7 yaşında olan Enver Tandoğan Hirsch, 1952 yılındaki bu dönüşle Türkiye faslının bitmediğini ve Ankara’dan öğrencilerinin Prof. Ernest’le doktoraya gönderildiğini ifade etti. Enver Tandoğan Hirsch, Türkçesi iyi olmayan babaannesine yardımcı olmak için onunla birlikte alışverişe çıktığını, babaannesi ile esnaf arasında tercümanlık yaptığını anlattı.

Genetikçi Alfred Heilbronn’un oğlu Kurt Heilbronn da Türkiye’de doğup büyüdü. Oğlunun paylaştıklarına Bay Heilbronn genetikçi olduğundan ve nasyonalist sosyalistlere karşı görüşler belirttiğinden birkaç kez tutuklandı ve 1933’te Almanya’dan İsviçre üzerinden Philip Schwartz vasıtasıyla Türkiye’ye gelebildi. Kurt Heilbronn bu dönemde babasının kafasında tek bir düşünce olduğunu söyledi: “Hayatta kalacağım ve ilim yapabileceğim.” Kurt Türkiye’ye gelmese babasının hayatta kalamayacağını ve Türkiye’ye olan bağlılığının babasına verilen bu yaşam hakkından geldiğini söyledi. 1912’de ilk eşiyle evlenmek için Hıristiyan olan Alfred Heilbronn kendisini dinler üstü görüyordu. Kurt babasının kendisini Yahudi hissetmediğini, Yahudiliğinin Hitler tarafından hatırlatıldığını belirtti. Türkiye’de, önce öğrencisi sonra tercümanı olan Mehpare Hanım ile evlenen Alfred Heilbronn, bir ‘ecnebi’ ile bir üniversite mensubu evlenemeyeceğinden Türk vatandaşlığına geçti. Daha sonra da, kendi deyimiyle bir “Türk-Alman-Yahudi kokteyli” olan Kurt Heilbronn doğdu.

Alfred Heilbronn’un kurduğu ve Süleymaniye’de bulunan Botanik Enstitüsü’nün hikâyesi de oldukça ilginç: kurutulmuş bitkilerin kutulandığı Herbarium Mehpare Hanım tarafından düzenlendi. Mehpare Hanım burada Uludağ florası üzerine çalıştı ancak kendisi 147 olunca bu Herbarium Frankfurt’a taşındı. Botanik bahçesine babasının ismi verilince Kurt bu bahçenin İstanbul Üniversitesi Botanik Enstitüsü’ne dönmesini sağladı. Böylece Uludağ’ın bitkileri İstanbul-Frankfurt-İstanbul yolunu yapmış oldu. Alfred Heilbronn emekli olduğu sırada Alman Federal Cumhuriyeti kuruldu. Kendisine tekrar vatandaşlık hakkı verildikten sonra Almanya’yla ilişkisi gelişmeye başladı ve 1958’de Almanya’ya taşındılar. 1960 yılında Mehpare Hanım 147 olunca, Bay Heilbronn annesinin Almanya’da kalmasını ve oğlunun ise Almanya’da eğitim görmesini şart koştu.

Konuşmasını Türkçe yapan Kurt Heilbronn, eşinin de bir Türk olduğunu sözlerine ekledi.

Üç konuk tarih kitaplarında hiç yer almayan bilgileri aktararak o günlere ışık tuttular.

 

Prof. Ernest Hirsch

Yahudi bir anne babanın çocuğu olan Hirsch 1902 yılında Almanya’da doğdu. 1924 yılında hukuk doktorasını tamamlayan Hirsch, 1927 yılında Frankfurt Main Üniversitesi ticaret hukuku kürsüsünde ders veriyordu. 1933 yılı Nazi Almanyası'nda yargıçlık ve hocalık işine ani bir şekilde son verildi. Kitapları, piyanosu ve kemanı hariç her şeyini satıp Amsterdam’a gitti. Hirsch Hollandaca öğrenip Amsterdam Üniversitesi’nde ticaret hukuku kürsüsünün başına geçmeyi beklerken kendisine İstanbul Üniversitesi ticaret hukuku kürsüsünün başına geçmek için bir teklif geldi. Teklifi kabul ederek 1933 yılında Türkiye’ye geldi. 1936 yılından itibaren sözleşme gereği derslerini Türkçe vermeye başlayan Hirsch 1945-1952 yılları arasında ise Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde profesör olarak çalıştı. Şu an yürürlükte olan 6762 sayılı Türk Ticaret kanunun mimarı olan Hirsch, 1952 yılında Berlin Belediye Başkanı Reuter’in ısrarı üzerine Almanya’ya döndü. 1953-1967 yılları arası Hür Berlin Üniversitesi’nde görev yapan profesör, 2 dönem rektörlük yaptıktan sonra 1967’de emekli oldu.

Prof. Alfred Heilbronn

Prof. Dr. Heilbronn, Nazi Almanya’sında Münster Üniversitesi’ndeki görevinden oldu. Gestapoların elinden kurtularak Alman eşiyle birlikte 1933’te İstanbul’a sığınan Heilbronn, 1933 Üniversite Reformu ile İstanbul Üniversitesi’nde göreve geldi. Fen Fakültesi’nde botanik biliminin temellerini atan profesör, ayrica üniversiteye bağlı Botanik Enstitüsü’nün kurulmasını sağladı. İlk eşi vefat ettikten sonra tercümanlığını yapmakta olan Mehpare Hanım ile evlendi ve oğulları Kurt Heilbronn dünyaya geldi. Prof. Heilbronn 72 yaşına geldiğinde, oğlu Kurt 6 yaşındayken, Türk vatandaşlığına hak kazandı. Ancak emekli edilince, bilimden uzak kalmaya dayanamayıp Almanya’ya geri döndü. Alman hükümeti kendisine tüm haklarını geri verdi ve ömür boyu öğretim üyeliği hakkı tanıdı. 1961’de Mehpare Hanım da Almanya’ya gitti. Aynı yıl vefat eden Prof. Heilbronn eşine oğlunu Almanya’da büyütmesini vasiyet etti.

Rudolf Belling

Heykeltıraş Rudolf Belling’in, Nazi rejimine uymayan politik düşünceleri ve yozlaşmış olarak damgalanan eserleri nedeniyle, 1933’ten itibaren Almanya’da çalışma şansı yoktu. 1935’te 8 ay boyunca New York’ta kalan Belling, burada modern-klasik döneme ait en önemli eserlerini Weyhe Galerisi’nde sergiledi. Amerika kendisine bundan sonra burada hayatını sürdürmesi için müthiş bir fırsat sundu. Ancak Belling yahudi olan ilk eşinden olan oğlu Thomas’ı kurtarmak için 1935’te tekrar Berlin’e döndü. 1937’de İstanbul’a gelen Belling, burada 30 yıla yakın çalıştı. 15 yıl Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğretim üyeliğinden sonra 1951’den 1966’ya kadar İstanbul Teknik Üniversitesi’nin mimarlık bölümünde profesör olarak görev yaptı. 80 yaşında Almanya’ya geri dönmeye karar verdikten sonra Münih yakınlarındaki Krailling’e taşındı. Haziran 1972’de Rudolf Belling Münih’te hayata gözlerini yumdu.