55 yaşından sonra gelen mutluluk: resim

“Hiç bir şey için zaman geç değildir” savını doğrularcasına 55 yaşında resim yapmaya başlayan Sabetay Dekamhi, karakalem, peyzaj ve natürmort’lardan oluşan son sergisini Göztepe Kültür Derneği’nde açtı

Tuna SAYLAĞ
24 Aralık 2008 Çarşamba

Fotoğraflar: Mordo PİNHAS

26 Kasım Çarşamba akşamı GKD Kültür Komisyonu tarafından düzenlenen “Umuda Göç/Yahudi Profösörlerin Türkiye’ye iltica etmelerinin 75. yılı” etkinliği kapsamında açılan sergi, seyredenlerin ilgi ve takdirini topladı. Aynı akşam konuşma fırsatı bulduğum 63 yaşındaki Sabetay Dekamhi’nin, resim deyince, gözlerinin mutluklukla parıldadığını gözlemledim.

Kaç yıldan beri resimle haşır neşirsiniz?

Resim benim için 55 yaşından sonra gelen bir mutluluk. İnsan, o yaşta merak duyduğu veya sevdiği bir konuda, bu müzik, resim ya da heykel olabilir, ders alıp bir şeyler yaratabilir mi? Resme bu duyguyla başladım. Daha önce İsrail’de, yedi yıl stilistlik ve modelistlik yapmıştım. Bu çalışmalar da, model seçme, renk armonisine karar verme aşamalarıyla, bir nevi yaratıcılıktı. Bu tecrübem bana, acaba bilgilerimi resim üzerinde değerlendirebilir miyim sorusunu sordurarak, başlamak için güç ve cesaret verdi. Böylece 55 yaşında sanata ilk adımımı attım. İki sene karakalem çalıştım. 2002 yılında, Moskova Sanat Akademisi mezunu, UNESCO Sanatçılar Birliği üyesi değerli ressam, heykeltraş Adalet Kara ile tanıştım. O tarihten bu yana birlikteliğimiz devam ediyor, kendisinden ders almaya devam ediyorum. Adalet Kara, uzun yıllar Rusya’da yaşamış bir Türkmen. Sürrealist resimler yapıyor ve konusunda adeta bir deha.

Bu süreçte sergiler de açtınız…

İlki Adalet Kara Atölyesi, ikincisi Beyoğlu Yeminli Müşavirler Sanat Evi’nde olmak üzere iki karma sergiye katıldım. Ayrıca geçen yaz, Burgazada Deniz Kulübü’nde kişisel bir sergi açtım. İleride hocamın rehberliğinde ve onun tarzına yakınlaşarak başka sergiler de açmayı düşünüyorum.

Yaklaşık on yıldır resim sanatıyla uğraşıyorsunuz ve hala öğreniyorsunuz. Bunların ışığında resim hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Resim sanatı ile uğraşanları ikiye ayırıyorum; birincisi: bir manzarayı veya herhangi bir objeyi tuvale başarıyla yansıtanlar. Tablolarının karşısına geçtiğinizde çok güzel olduklarını görürsünüz. İkinci gruptakiler ise, resmettikleri peyzajın, kişinin ya da nesnenin uyandırdığı duygularla kendi duygularını harmanlayıp onları tuvale geçirenlerdir. Bu ressamlar özel sanatçılardır ve onların seviyesine ulaşmak için senelere ihtiyaç vardır. Ben onlara üstad rassam diyorum. Adalet Kara da böyle biri… Benim için sanat sevgidir, güzelliktir, tutkudur, ayrıca evrensel bir dildir. Sanat denen kavramın özelliği, bütün dünyaca paylaşılabilir olmasıdır. Edebiyat da öyledir. Ancak evrenselliğe ulaşmak hiç de kolay bir iş değildir. Bunu çok az kişi ya da grup başarmıştır. Mesela Ludwig Zamenhof, insanları birbirine yakınlaştırmak için müşterek bir lisan olan Esperanto’yu yaratmış, fakat ne yazık ki, gereken ilgiyi görememişti.

Edebiyatla aranız nasıl?

Edebiyatı çok seviyorum. Bazı karalamalarım da var. Gençliğimden beri dizelerle uğraşırım.

Bundan sonrası için resimle ilgili ne gibi projeleriniz var?

Bu konuyu hocamla da konuştuk. Bundan sonra bir şeyler anlatmaya çalışan  resimler üzerine çalışmak istiyorum. Bu akşamki sergimde böyle bir tablo var: Burgazada Lavi Levent Kovos Korusu’nu betimleyen tablo. Lavi Levent Kovos’un hikayesini hepimiz biliriz. Sık sık yürüyüş yaparım; bir gün bu korunun yakınından geçerken çocuk arabası iten bir bayanı ve koşan gençleri gördüm. Gözümde şöyle bir tablo canlandı: bir yanda, yaşamı temsil eden küçük bir bebek ve gençler, öte yanda hayatın sonu… Bundan sonra böyle, bir anlam ifade eden resimler üzerinde çalışmayı düşünüyorum.

Soyut resim yapıyor musunuz?

Hayır, henüz yapmadım. Ona başlamadan önce duygularınızı resme yansıtmayı ve konuları başka bir gözle anlamlandırmayı iyice öğrenmeniz gerekiyor ki, bunun için de zaman ve deneyime ihtiyaç var.

Her gün fırçayı ya da kalemi elinize alır mısınız?

Her gün. Akşam eve geldiğimde televizyon seyretmem, tuvalin karşısına  geçer üç dört saat resim yaparım. Resimden sıkılınca şiir okurum. Tevfik Fikret’ten Namık Kemal’e… Benim çok değerli bir dostum vardı: Salim Rıza Kırkpınar. Çok iyi bir edebiyatçıydı. En büyük zevkim onun bulunduğu sofralarda olmaktı. Bu sofradakilerin çoğu Yahya Kemal’in çömezleriydi ve aynı geleneği sürdürürlerdi. Seksenini aşmış Kırkpınar’dan Yahya Kemal, Nazım Hikmet, Tevfik Fikret şiirleri dinlemek büyük zevkti.  

Sanat size neler katıyor?

Sanatın bana en büyük katkısı sevgi… Onunla bütünleştiğim zaman her şeyi, ailemi, iş hayatımı, rahatsızlığımı unutuyorum.

O an tek hedefim tabloma vereceğim renkler, yakıştıracağım çizgiler. Kendimi buna kaptırıyorum. Resim yapmak bana müthiş bir terapi oluyor.