Bir Hanuka hikâyesi / Tanrı’nın mucizeleri

Renata Sibel YOLAK Kavram
24 Aralık 2008 Çarşamba

II. Dünya Savaşı öncesi Polonya’da kulaklara ülkenin Almanlar tarafından istila edileceği haberleri geldi. Çok az bir kesim Yahudi, Polonya’yı terk etti ve Filistin’e doğru yola çıktı. Diğer Yahudiler zaten bir düzen kurdukları için, bunların söylenti olmasını ümit ediyor, Polonya’da yaşamayı düşünüyorlardı. Oysa kara bulutlar Polonya üstünde dolaşmaktaydı. Bir gün içinde hayatları değişen insanlar, evlerinden zorla toplanıyor, trenlere bindirilerek, belirsiz yerlere götürülüyorlardı. Önce Yahudi oldukları anlaşılsın diye “herkesin Magen David yıldızını koluna takması gerekiyordu. İşte bir grup insanın tıklım tıklım bindirildiği bir trende Polonyalı Rav Grünzberg de vardı. Rav aç sefil günlerce gittikleri bir gün, cebinden bir fitil ve bir kibrit çöpü çıkardı. Ne bayramların, ne günlerin farkındaydı arkasındaki toplum. Ama o bir Rav olarak bu soğuk ve kanlı günün Hanuka’nın ilk günü olduğunu biliyordu. Yaşlı gırtlağından dualar teker teker döküldü. Sakalı ağarmış, birkaç gün içinde sanki yüzlerce yıl yaşlanmıştı. Trendeki diğer insanlar da ardından duayı tekrar ettiler. Tek bir fitili yakan Rav titreyen elleriyle mumu taşırken, arkasındaki insanlar Amen, Amen sözcükleriyle ona katıldılar. Gözlerinden birkaç damla yaş süzüldü. Kim bilir ne olacaklardı? Nereye gidiyorlardı? Herşey belirsizdi. Onları zorla toplamaya geldiklerinde çabucak bir mum ve bir kibrit atmıştı cebine.

Birkaç gün sonra Hanuka bayramıydı ama içinde umutları vardı. Belki bir mucize olabilirdi. Vagondaki tüm insanlar birbirlerine sokulmuş düşünceli ve üzgündüler. Hüzünlü gözlerinde bir umut vardı. Birkaç gün sonra onları bir kampa getirdiler. Çok sıkı çalıştırıyorlar, çoğunu öldürüyorlardı. Dayanıklı olanlar zor koşullarda çalışıyorlardı. Ravın yaşlı kalbi birkaç gün daha soğuğa dayanabildi. Ölmeden önce kutladığı son Hanuka Bayramı’nda tüm etrafındakilerini kutsamış, onlara ümitlerini kaybetmemelerini öğütlemişti. Yıllar sonra kolunda temerküz kampının dövme numarasını taşıyan yaşlı bir kadına nasıl kurtulduğunu sorduklarında, “Çok gençtim, çok ümitsizdim, ravımızın yaktığı o tek bir mumun ışığı her gece gözlerimin önüne gelir, dayanmaya çalışırdım. Çok çektim ama yaşamayı başardım” diye anlatır. Yüzünde yaşadığı acıların izleri okunmaktaydı. Yalnız bir gazeteci o kadının gözlerinde hikâyesini anlatırken bir ışık görür. İşte bu ışık ümidin, dayanmanın, zorluklarla savaşmanın, yaşamanın ışığıdır. “Umudun ışığı”.

Yıllar sonra Uzak Doğuya işi düşen iki İsrailli iş adamı ve birkaç Yahudi turist, bir gün çok talihsiz bir olay yaşarlar. Bir Hanuka günü öncesi bulundukları adada aniden hava değişmeye başlar. Birden dalgalar kabarmaya etrafındaki her şeyi içine almaya başlar. İsrailli işadamları, etraftaki çekik gözlü birkaç yerli ahali bir sürü turist aynı kaderi paylaşır. O sırada buldukları herşeye herkese sarılarak kurtulmaya çalışırlar. Canhıraş çığlıklar etrafı sarmıştı. O gün biraraya gelen bu insanlar birkaç dakika içinde bir küçük bot bulduklarında birbirlerine yardım ederek bota doluşurlar.  Sekiz kişi hayatta kalır. Denizin dibe batıp çıkarttığı bu bottan İsrailli iş adamları, iki Yahudi turist, ve dört yerli adamın yanında etraftan çığlıklar içinde şu sözleri bağırmaktaydı: “Şema Yisrael ‘Ad’ Eleonu Ad Ehad” yerli adamların anlattıklarına göre bu sihirli sözlerin etkisi büyük olunca bu sekiz kişiyi taşıyan o küçük bot, gelen bir dalga tarafından karaya doğru savruldu, fırtınanın da etkisi giderek azalmıştır.

Baygın olarak bulunup başlarına gelenleri anlatmaya başladıklarında hüngür hüngür ağlayan İsrailli Yaakov “Sonumun geldiğini düşündüm. Şema duasını okuyuverdim. O gece ilk Hanuka mumlarını yakacaktık. Tanrı’dan bize yardım etmesini haykırdım. Sonra olanları hatırlamıyorum” der.

Bu iki hikayede de mucizeler gerçekleşti. Bu iki hikaye gerçekten yaşanmış ve bu olayları yaşayanların ve tanıkların anlatımlarıyla duyulmuştur. Nerede olursak olalım, başımıza neler geleceğini bilemeyiz. Ama içimizdeki ümit ışığı duaların gücü hergün  yeni  mucizeler bayramıdır. “Bazen bitmek bilmeyen dertler yağmur gibi insanların üstüne yağar. Ama unutmayın ki, rengarenk gökkuşağı da yağmurdan sonra çıkar.”

Hag Hanuka Sameah.