“Davul olmadan asla”

Bir düğünde - gelinle damat dışında tabii - bir insanın hayatı değişebilir mi? Olabilir değil mi? Pekiyi beş yaşında olsa da mı? Evet, beş yaşındaki Chen bir düğünde, hayatına dair en önemli kararlardan birini alıp, bugün 42 yaşındaki usta perküsyoncu Chen Zimbalista’nın tohumlarını ekti

17 Aralık 2008 Çarşamba

Rina ALTARAS

4 Aralık 2008 Perşembe akşamı toplantıdan telaşla çıkıp CRR Konser Salonu’na 5 dakika gecikerek de olsa girişimi yapıyorum. Chen Zimbalista’nın marimbasından Bach La min. keman konçertosunun sesleri yükseliyor inanılmaz güzellikte ki, birden bir davul vuruşuyla Afrika’dayız. Sürekli sürprizlerle dolu, bir o kadar da dinleyicisiyle iletişim halinde, salonun nabzını son dakikaya kadar tutan bir sanatçı ve ekibinin karşısındayız bu akşam. Ancak ne yazık konser salonunun yarısı bile dolu değil. Chen Zimbalista’nın ise hiç umuru değil! Bach ile başlayıp Bach ile biten, aralarda Brezilyalı Rosaro’dan, Arjantinli Piazzola’ya birer selam çakılan, dinleyicilere imtihan edilmek kaydıyla toplu perküsyon dersi verildiği ve konseri düzenleyen İsrail eski Kültür Ataşesi Zali Detoledo’ya Sezen’in Esmerim’i farklı bir tınıyla hediye edildiği bu konseri (gene) kaçırdınız!

Chen Zimbalista isminde bile müziği taşıyor. Zimbalista soyadı ona, özellikle Orta Avrupa çingeneleri tarafından çalınan daha sonra  Klezmer müziğinde de kullanılan ve tabii ki, bir vurmalı çalgı olan “zymbalion” çalanlara verilen “zymbalist” isminden türeyerek yadigar kalmış. Aşağıda hikayesi yer alan bir zamanların bu harika çocuğu ile gerçekleştirdiğim sohbet sanırım şimdiye kadar hiç zahmetsiz denecek kadar kolay ve tek bir soru sorarak gerçekleştirdiğim ilk ve son röportajdır diye tahmin ediyorum. Chen bir avazda hikayesini anlatırken olduğu müzisyenin arkasında yatan harika heykeltraş annesine ve tüm otoritelerce çılgınlık olarak tanımlanan yolculuğunda ve kararlarında ona kayıtsız şartsız destek olan babasına haklarını teslim ediyor herşeyden önce. İşte tek soru ve Chen’in hikayesi...

Neden perküsyon da başka bir enstrüman değil?

KONSERVATUVAR KARABASANI

Çünkü perküsyon en iyisi (gülüşmeler...). Yeterince cesur olsaydım belki piyano çalardım. Aslında herşey çok basit bir şekilde başladı. 5 yaşındayken annemlerle birlikte çok tipik  bir Yahudi düğününe gittim ve oracıkta davulcuya ve davul setine aşık oldum. Ben de davul çalmak istedim. Ailem beni altı yaşındayken, sonunda konservatuara götürdü. Konservatuvarda ise bir pazarlık aldı başını yürüdü. Davul çalmak istediğimi söyledikçe bana önce flüt çalman gerek dediler. Ve  tam iki yıl davul çalmadan blok flüt çaldım. Tam artık davul çalmanın zamanı geldi derken, konservatuvardakiler şimdi piyano çalacaksın dediler. Ben de “yemezler, piyano çalacağım tamam ama davul ‘da’ çalacağım” dedim. Onlar da kabul etti. Bilmedikleri “ufak” bir detay vardı. Blok flüt çaldırdıkları iki yıl boyunca benim gizlice bir davul hocam olmuştu! Müziğe dair birçok şey, notalar, melodiler  küçük yaşta beynimde yer etti, herşeyden önemlisi “kanıma girdi”.

GENÇLİK BANDOSU VE BULGAR ŞEFİ, İSRAİL FİLARMONİ HAYALİ

Çok genç bir yaşta doğduğum şehrin gençlik bandosuna katıldım. Bulgar asıllı ve son derece disiplinli olan bando şefinin ben dahil bandoda çalan herkesin iyi bir müzisyen olmasındaki katkısı yadsınamaz. Ondan gerçekten çok şey öğrendim. Müziğe dair tüm temel bilgileri ve deneyimleri onun sayesinde bandoda edindim. 14 yaşında ise İsrail Filamoni üyesi olan ilk profesyonel öğretmenim hayatıma girdi ve bana hemen “evet sen profesyonel bir müzisyen, bir perküsyoncu olacaksın” demekle birlikte son derece akıllıca davranarak hiçbir zaman bunun ne zaman olacağını söylemeden sadece çalış demekle yetindi. Ben de günde altı saat gerçekten çok sıkı çalıştım. Hep şimdi, yarın profesyonel olacağım diye içimden geçirerek. Tabii ki, hayallerimden biri İsrail Filarmoni ile çalmaktı. 1982 yılında 16 yaşında iken tüm perküsyoncuları o sırada patlayan Lübnan Savaşı nedeniyle askere aldılar, dolayısıyla orkestrada perküsyoncu kalmadı. Bu da benim şansım oldu, çünkü beni orkestrayla çalmaya davet ettiler. Zubin Mehta, Kurt Masur, Leonard Bernstein ile çalma fırsatım oldu. Hayalim gerçek olmuştu, ancak biraz fazla erken... Orkestralarda çalmaya başladım, bugünkü kadar olmasa da solo performanslar sergiledim.

SOLO KARİYERE GEÇİŞ

Doğal olarak askerde de askeri bandoda çaldım, bu bana eğitimime devam etmem gerektiğini hatırlattı. New York’a gittim. Burada, 21 yaşında bu kadar büyük orkestralarla çalıp son durağa gelmiş olmanın imkansız olduğunu anladım. Yeterli değildi yaşadıklarım ve yaptıklarım, olamazdı da. Kendimi gerçekten ne yapmak istediğime dair sorgulamaya başladım. Ve bu akşam dinlediğiniz performansın istediğim şey olduğunu anladım. Sahnede solo performanslar sergilemek, seyirci ile iletişim içinde olmak,onları avucumun içinde hissetmek... New York Filarmoni’den hocam Moris Lang’e “orkestrada çalmak istemiyorum, kariyerime solist olarak devam etmek istiyorum” deyince “deli misin, böyle bir kariyer bırakılır mı, para kazanamazsın, sürünürsün” diyerek kıyameti kopardı. Ben de “ama bu benim gerçekten yapmak istediğim; en kötü ihtimalle babamın yanına gider, fabrikasında çalışırım” dedim. O günden bu yana orkestra defteri kapandı, az önce dinlediğiniz Bach defteri açıldı, o zamandan beri de uyumuyorum zaten.

Chen kafasında hep yeni projelerle, sürekli hareket halinde dünyayı turluyor. Farklı Bach düzenlemeleri... Bir yandan Bach’ın mükemmeliği karşısında duyduğu sonsuz saygı, dolayısıyla bu müziğe dokunmamak gerektiği, bir yandan da onu, marimbası ve farklı müzik türleriyle birleştirme isteği arasında gönlü sürekli gidip geliyor. Bakalım bize başka ne sürprizler hazırlayacak Chen Zimbalista!