basından / Kristal gecede sabır taşıran parazitler

Perspektif
19 Kasım 2008 Çarşamba

Ayşe KARABAT, Radikal, 15 Kasım 2008

Öyle vahşi bir geceydi ki o, 92 insan öldürüldü, onbinlercesi tutuklanıp toplama kamplarına gönderildi. O gece Almanya’nın her yerinde Yahudilere ait dükkânlar yerle bir edildiği için ortalığa saçılan camların karanlıkta parlayıp durmasından esinlenilerek, ‘kristal gece’ diye anıldı. 10 Kasım 1938. Naziler iktidara geleni beş yıl olmuştu, 2. Dünya Savaşı ve Yahudi soykırımı henüz başlamamıştı.

Sanılanın askine kötünün de kötüsü Naziler iktidarı ele geçirip bir gecede bütün Yahudileri ölüme yollamadı. Her şey yavaş yavaş, hatta Naziler iktidara gelmeden başlamıştı. 1. Dünya Savaşı’nı kaybeden, ekonomik sorunlarla boğuşan Almanya’da Almanların çektiği acıların günah keçisi Yahudiler ilan edilmişti. Yine sanıldığının aksine Yahudiler, 1920’lerde Alman toplumuna entegreydi. Orduda görev yapıyor, kamu hizmetlerinde çalışıyorlardı. Sonra birileri çıkıp, bazı fikirleri empoze etmeye başladı: ‘Yahudiler kapkaççı, ülkenin yıkımı için uğraşan, Almanlara ait olması gereken zenginliklerin üstüne oturan, dış mihrakların yardakçası kötü’ bir topluluktu. Bu propagandayı sorgulayan kişiler yani solcular ve aydınlar da kötü niyetliydi, Alman ulusunu sevmiyorlardı, onlar da susturulmalıydı.

Nazi iktidarıyla bu propaganda, toplumda genel kabul görmeye başlayıp açık şiddete dönüştü. Topluma haklıymış gibi gelen bahanelerle, Alman kızlarına sarkıntılık, düşmanla işbirliği gibi sebeplerle önce taşrada linç girişimleri başladı. Böylece hem ‘Alman toplumunun milli bilinci(!) yükseltildi’, hem dosta düşmana güç gösterisi yapıldı. Naziler, bu eylemleri sözde ayıplayıp onlara ‘einzelaktionen’ dediler, yani ‘münferit’. Lince çalışılanları da gözaltına aldılar, tabii ki ‘koruma amaçlı’ ama niyeyse onları suçlu da buldular; çünkü onlar milli şuuru tahrik etmişlerdi. (Detayları merak edenler, Birikim yayınlarından çıkacak olan Tanıl Bora’nın Türkiye’nin linç rejimi adlı broşürüne bakabilir.)

İşler öyle bir noktaya geldi ki, neredeyse genel istek üzerine Naziler, Yahudileri hedef alan yasalar çıkarmaya başladı. Kamu hizmetinde çalışmayı yasakladılar mesela. Sonra 1938 Ekimi’nde Polonya doğumlu ama Almanya’da yaşayan 12 bin Yahudiyi tehcir ettiler. Nazi bakanları bu tehciri öve öve bitiremedi, ne de olsa Almanya nihayet millileşiyordu. Ailesi o dönemde tehcire uğramış Fransa’da yaşayan 17 yaşındaki bir Yahudi genci, Alman Büyükelçiliğini basıp önüne gelene kurşun yağdırdı 8 Kasım’da. Diplomat iki gün sonra ölünce, zaten hazırlıkları yapılmış ‘kristal gece’ için düğmeye basıldı. Yahudiler öldürüldüler, evleri, dükkânları yağmalandı ve onbinlercesi toplama kamplarına yollandı. Göbbels, kiristal gece için, “Eh Alman halkının sabrı taşmıştı, vatandaş kendini korumak istiyor” demeye getirecek sözler etti: “Alman halkının sağlıklı içgüdülerinin sonucudur. Almanlar haklarının kısıtlanmasını ya da parazitler tarafından provoke edilmeyi istemiyor.”

Kristal geceyle her şey değişti, Yahudilere karşı yeterince doldurulmuş Alman toplumu, milli şuurla 6 milyon Yahudi’nin katline seyirci kaldı. Yatıp kalkıp şükretmeli(mi)yiz,  dünya artık eski dünya olmadığı ve kristal geceler bir daha yaşanmayacağı için...