Beatles´ın ayak izlerinde...

Nehir kenarı tarihi Viktorya stili binalar arasında tepesindeki şehrin sembolü “liver” kuşları ve BigBen’den büyük saatiyle Royal Liver, Cunard ve Port of Liverpool binaları gerçekten de çok güzel ve ihtişamlı. Halkın önemli bir kismı Irlanda kökenli, o nedenle Liverpool aksanı, takip etmekte epey zorlanılan bir aksan. Insanlar esprili, cana yakın, yardımsever, tutkulu... Her yerde Londra ile kıyaslıyorlar kendilerini..

Sibel Cuniman PİNTO Yaşam
19 Kasım 2008 Çarşamba

Tanıtacakları herşeyde “Londra’dan sonra en büyük, en geniş, en çok...” En’ler hiç bitmiyor, ciddi ciddi Londra ile sorunları var!

Sibel CUNİMAN PİNTO / Paris

Kuruluşunun sekizyüzüncü yılını geçen yıl kutlayan Liverpool, 2008 Avrupa Kültür Başkenti seçildikten sonra önemli güzelleştirme çalısmalarıyla yeniden doğuyor. Büyüklüğü kaybolmamak için ideal, yürümek için elverişli... Turistik şehirlerin vazgeçilmezlerden “hop on, hop off” otobüsleri sizi belli başlı noktalara götürüyor, şehrin kokusunu alıyor, dokusunu kavrıyor ve sonraki programınızda ne yapacağınıza karar verebiliyorsunuz. Daha ekonomik seçenek, günlük bilet alıp "Circular Route S1" ile şehrin önemli merkezlerinde ring tur yapmak. Özellikle çocuklarla geziyorsanız, bir diğer zevkli ve farklı seçim hem karada, hem denizde giden Yellow Dock Marine ile şehir turu yapmak. DUKW adlı bu savaş araçları New York’ta üretilmiş, II. Dünya Savaşı süresince liman olmayan yerlerde insan ve malzemeyi karaya taşımak için kullanılmış. Halen 1940’ların şasi ve mekanik parçalarından oluşan bu sevimli savaş arabalarını şehrin içinde salınarak gezinirken görmek çok eğlenceli. Mersey Ferries’in 40 dakikalık vapur turu ile de liman bölgesini gezip şehre sudan merhaba diyebiliyorsunuz, minyatürü de olsa şöyle bir New York havası veriyor. Nehir kenarı tarihi Viktorya stili binalar arasında tepesindeki şehrin sembolü “liver” kuşları ve BigBen’den  büyük saatiyle Royal Liver, Cunard ve Port of Liverpool binaları gerçekten de çok güzel ve ihtişamlı.

Şehrin turistik kalbi UNESCO Dünya Mirası’na girmiş olan Albert Dock’da atıyor. Çevresindeki Liverpool alışveriş merkezi ile arena ve kongre salonları bu kompleksi tamamlıyor. Her yıl 5 milyonun üzerinde ziyaretçi karşılayan bu limanın açılışı 1846’da Prens Albert tarafından  yapılmış. Bölge cıvıl cıvıl - müzeleri gezmek, yemek, içmek, su kenarında özlem gidermek, hele denizden gelen ve sizi sarıp sarmalayan esinti ömre bedel. Ilginç müzeler arasında Beatles Story var. John, Paul, George ve Ringo adlı dört gencin bu şehirden çıkıp 1960’larda dünyayı  müzikleri, saç kesimleri, giyimleri, yaşamları ile etki altına almaları, geçen yıllara rağmen bu etkinin halen hissedilmesi Liverpool için süper bir promosyon. All You Need is Love, Let It Be, Yesterday, Yellow Submarine… bu şarkılar unutulur mu? Cd’den kitaba, t-shirt’ten fincana, anahtarlıktan kaskete üzerinde Beatles markası olmayan turistik eşya yok gibi... Şehir bu müzik mirasını sonuna kadar kullanıp turistik ranta dönüştürmeyi çok iyi becermiş. 2010’da Istanbul’da aynı canlılığı, aynı dinamizmi göreceğimizi umuyorum. Hem tarihi, mimari, kültürel, gastronomik mirası ile bizim şehrimiz Liverpool’a kaç basar??

Liverpool tüm tarihi boyunca göç alan ve göç veren bir şehir olmuş. Çin dışında en eski Çin mahallesi Liverpool’da. Ihtişamla yerleştirilmiş tak, Çin yılı kutlamaları sırasında Şangay’dan getirilmiş, sokak girişinde yerini almış. Tate Liverpool hayran olduğum Klimt sergisine ev sahipliği yapıyordu. Merseyside Denizcilik Müzesi Liverpool limanının önemini vurguluyor. Dünya tarihinin en ünlü üç gemisi Titanic, Lusitania ve Empress of Ireland’ın trajik hikayalerini izleyip dev boyutta maketlerini görmek çok etkileyici. Denizcilik Müzesi’nin üçüncü katında bulunan Uluslararası Kölelik Müzesi ise tek kelime ile muhteşem. Atlantik aşırı köle ticaretinin önemli merkezlerinden Liverpool böyle bir müzeye ev sahipliği yaparak geçmişiyle yüzleşme cesaretini gösterebiliyor. Müzenin girişindeki Özgürlük Duvarı’nda izlediğimiz farklı insanlarla yapılan röportajlarda tarihteki şekliyle olmasa bile halen günümüzde modern köleliğin devamını hüzünle izliyoruz. Futbol meraklıları için tabii ki Liverpool Futbol Takımı’ndan bahsetmeden olmaz. Tarih içinde yolculuk için müzeyi gezmek ve stadyumun turunu yapmak gerekir(stadyum için acele edin, 2011’de değiştiriliyor!) Walker Art Gallery Avrupanın önemli sanat galerilerinden biri, süper bir koleksiyona sahip. Liverpool Dünya Müzesi içinde ise Ulusal Holokost Anma Günü için açılmış etkileyici bir sergi vardı; adı RESPECTacles. Respect(saygı) ve Spectacles(gözlük) sözcüklerinin bileşiminden oluşmuş. Karanlık uzun bir salona girdiğinizde gözleriniz kamaşıyor çünkü uzun iki tren rayı çevresinde gözlüklerden oluşturulmuş bir sergi bu. Temerküz kamplarından esinlenerek üstüste yığılmış, halk tarafından bağışlanan gözlük balyalarından yola çıkılarak oluşturulmuş ve aynalardaki yansıma sayesinde milyonların simgelendiği bu nefes kesici görüntüde her gözlükle kamplarda hayatlarını kaybeden masum insanlar anılıyor. Özellikle grup halinde gezen okul gruplarına eğitici, öğretici bir işlev yükleniyor. Gezdiğimiz tüm müzelerde günümüz teknolojisiyle oluşturulmuş ve pedagojik yönü ağır basan, çocuklara ve gençlere tarih ve kültür aktarma amaçlı mükemmel düzenlenemelerden etkilenmedik desem yalan olur. Bu arada ulusal müzelerin hepsi ücretsiz gezilebiliyor. (Türkiye’de çıkartılan sadece 20 YTL karşılığı, bir yıl boyunca 300’ün üzerinde müze gezebileceğiniz Müzekartın çok güzel bir girişim olduğunu düşünüyorum.) Yalnız dikkat! Saat beş gibi herşey sona eriyor, müzeler kapanıyor, tur otobüsleri seferlerine son veriyor. Erken akşam yemeği yeniyor, sonrasında pub muhabbeti sürüyor. Matthew Street ve çevresi müzik dinleme, pub gezme için ideal. Cavern Club, Beatles'ın ilk müzik yaptığı klüp ve halen her gün turistlerle dolup taşıyor. Saat altı gibi başlayan canlılık gecenin ilerleyen saatlerinde iyice hızlanıyor.

Şehri gezerken sokaklarda, parklarda, müzelerde hep bu sevimli figürlere rastladık. Tüm Avrupa‘yı gezip Istanbul’a da gelen Cow Parade (Inek Geçidi)’ni anımsatan serginin adı Go Superlambananas-hem süper hem kuzu hem muz??  Orijinali 1998 yılında Japon artist Taro Chiezo tarafından yapılan bu heykel genetik mühendisliğinin yiyeceklerimiz üzerindeki tehlikeleri konusunu gündeme getirmek istemiş, heykel hem kuzu hem muz şeklinde. Bu iki temayı kullanmasının nedeni Liverpool liman şehrinin tarihte önemli bir muz ithalatçısı ve koyun ihracatçısı olması. Sarı renkli 8 tonluk orijinalinden yola çıkarak oluşturulan 1.80 metrelik yüz kadar heykelin her biri ayrı bir olayı simgeliyor veya konuya dikkat çekiyor. Her gördüğümün fotografını çekmeden edemedim, öylesine güzel yaratıcılık örnekleriydi ki!

Halkın önemli bir kismı Irlanda kökenli, o nedenle Liverpool aksanı, takip etmekte epey zorlanılan bir aksan. Insanlar esprili, cana yakın, yardımsever, tutkulu... Her yerde Londra ile kıyaslıyorlar kendilerini.. Tanıtacakları herşeyde “Londra’dan sonra en büyük, en geniş, en çok...” En’ler hiç bitmiyor, ciddi ciddi Londra ile sorunları var!

Bilirsiniz publarda muhabbet uzar, dostluklar oluşur, insan derdini tanımadıklarına bile açar ya, işte böyle bir akşamda Londra’dan iş teklifi alan ve kararsızlık içinde çırpınan bir Liverpool’luyla konu döndü dolaştı bir şehirde yabancı olmaya takıldı. Kalmak mı zor gitmek mi zor ikilemi dünyanın heryerinde aynı: siz şehri bırakıp gidebilirsiniz ama nereye giderseniz gidin şehir sizi bırakmıyor, rüyalarınıza bile girip sizi alt üst ediyor. Çoğu zaman ancak kendi şehrinizde kendinizi evinizde hissedebiliyor ve sevgi ile nefret gel-gitinde eninde sonunda şehrinize geri dönüyorsunuz. Kavafis'in şiiri gibi:

Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın, bu şehir arkandan gelecektir.

Aynı mahallede kocayacaksın, aynı mahallede kır düşecek saçlarına,

Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda, başka bir şey bekleme.

Liverpool’dan nerelere geldik? Yakında başka diyarlardan devam edeceğiz, artık kah rüzgar kah deniz bizi ne yöne atarsa…