Gecenin içindeki kahraman

“Uçsuz bucaksız Amerika kırsalının bir beyaz gecesinde daha, dünyayı kafamın içinde döndürerek yeni bir uykusuzluk nöbetiyle boğuşurken karanlıkta tek başınayım.”

Salom Kitap
14 Kasım 2008 Cuma

Emel BENBASAT

Eski bir kitap eleştirmeni olan August Brill geçirdiği araba kazasından sonra kızı ve torunuyla birlikte yaşamaya başlar. Bu üçlüyü bir araya getiren, her birinin içinde yaşadıkları suçluluk duygusu ve ortak acılarıdır. August; hayatının kadını olarak adlandırdığı Sonia’yı yakalandığı kanser hastalığı sonucu kaybetmiştir. Uzun yıllar önce evliliklerinin bitmesine ve dokuz yıl birbirlerinden ayrı kalmalarına neden olan hatalarının suçluluğu, yaptığı ikinci evlilik ve bu evliliğin onda açtığı yaralar altında ezilmekten kurtulamayan Brill, Sonia’nın onu bağışlamış olmasına ve yeniden birleşmelerine rağmen kendisini affedememektedir.

Eşi tarafından aldatılarak terk edilen kızı Miram ve Irak’ta savaş esiri olarak öldürülen erkek arkadaşı Titus’un acısını dindirmeyi başaramayan torunu Katya ile uykusuz gecelerin hâkim olduğu bir yaşamı paylaşan bu üçlü bir yandan birbirlerinin yaralarını sarmaya çalışırken, diğer taraftan içlerinde kopan fırtınayı dindirmeyi çabalamaktadır.

Brill, uykusuz geçen gecelerinde kurguladığı öykülerle beynindeki düşünceleri uzaklaştırmayı ve kendini biraz olsun rahatlatmayı amaçlamaktadır. Bu gecelerden birinde, 11 Eylül’ün hiç yaşanmadığı, Irak’ta savaşmayan, bunun yerine iç savaşın yaşandığı yeni bir Amerika var eder. Bu hayalî ABD’de ülke kanlı bir iç savaşa sürüklenmiştir. August’ın; gerçek Amerika ile kendi kafasında kurguladığı Amerika arasında bocalayan kahramanı Bric gece boyunca bu ikilem arasında kalarak hiç tanımadığı bir Amerika ile tanışır. Brill beynindeki düşüncelerden uzaklaşmak için yarattığı kahramanında aslında kendi hayatına doğru derin bir yolculuk yapmaktadır. Gecenin ilerleyen saatlerinde torunu Katya’nın yanına gelmesiyle kaçmaya çalıştığı tüm acıları bir bir karşısına dikilir. Katya’nın, büyükbabasının Sonia ile nasıl tanıştıklarına olan merakı ve onların aşklarını dinleme arzusu onları koyu bir sohbete taşırken Brill, torununun, Titus’tan askere gitmeden önce ayrıldığını ve bu nedenle ölümünden kendini sorumlu tuttuğunu öğrenir. Onu teselli etmeye çalışarak yeniden gülümsemesi için birlikte her gün seyrettikleri filmleri kendilerinin yapmasını teklif eder. Bu teklife çok sıcak bakmayan Katya’nın uykuya dalmasının ardından Titus’la onları tanıştırdığı için kısa süreli bir pişmanlık duyan Brill, Titus’un yenik düştüğü başarısızlıklarından kaçmak için gittiğine kesinlikle ikna olduğunu hatırlar. Bu düşünceler onu bir kez daha geçmişe doğru yol almaya zorlar. Sabahın ilk ışıkları ile odasına gelen Miriam’ın, Katya ile yaptıkları sohbeti paylaştığında, kızının sözleri onu biraz olsun rahatlatır. Çünkü, ikisi de bilmektedir ki; Miriam’ın okuması ve fikirlerini paylaşması için babasına verdiği son kitabının taslağında dediği gibi “şu garip dünya yuvarlanıp gidiyor.”

Kitapta; üç farklı karakter, pek çok ortak acı ve birbirinden farklı suçluluk duyguları romanın başkahramanı August’ın geçirdiği uykusuz gecelerden birinde beyninde yarattığı kurgusuyla okurun gözleri önüne seriliyor. Torunu ve kızıyla yaşadığı paylaşımlarla bölünen bu kurgu sonunu merakla bekleyeceğiniz bir hızla devam ediyor.

Auster romanında sözcükleri şiirsel bir tınıyla işleyerek heyecanı doruk noktasına çıkartmakta, sürükleyici anlatımıyla bir nefeste okunacak eserini başarıyla kitapseverlere sunmaktadır.