Akyol Sanat Evi’nde çiçek ve heykeller arasında…

Ester Benbanaste ve Beki Bennun küçük yaşlardan beri çizmeye gönül vermiş iki kardeş. Tarzları ve tuvale yansıttıkları konular birbirinden çok farklı olsa da ortak bir paydada, “resim tutkusunda” buluşuyorlar

Tuna SAYLAĞ
12 Kasım 2008 Çarşamba

Ester Benbanaste ve Beki Bennun’un  8 Kasım’da Teşvikiye’deki Akyol Sanat Evi’nde açtıkları sergi, 28 Kasım’a kadar devam edecek. Sergide Benbanaste’nin çiçeklerle renklendirdiği kadınlarını, Bennun’un ise doğanın güzellikleri ile birleştirdiği heykellerini görebilirsiniz.

Sanatçılarla “resmin” hayatlarındaki yerini konuştuk..

Resim, yaşamınıza nasıl girdi?

E.B: Çocukluğumdan beri, öğretmen ders anlatırken bile, resim çizerdim, özellikle kadınları ve eski zaman saray elbiselerini. Ayrıca renkleri desenler üzerinden mozaik gibi birbirine bağlamayı çok severdim. Liseyi bitirince evlendim. Aile hayatına karışınca vaktimi bir şekilde değerlendirmek istedim. Bu amaçla İstasyon Sanat Evi’nde resim ve stilistlik kurslarına devam ettim. Ayrıca Mahir Güven’den de iki sene boyunca resim sanatı dersleri aldım. Bu arada bir arkadaşımla beraber triko işine girdim ve çizmiş olduğum desenleri burada uygulamaya başladım. 1992’de Ressamlar Derneği Başkanı Sevim Gürsoy Tunçyıldız ile önceleri kara kalem ve sulu boya sonra da yağlı boya çalışmalarına başladım. Birlikte bir çok sergiye katıldık; halen beraber çalışmaya devam ediyoruz. 1997 yılında Ressamlar Derneği’ne üye oldum. Bakarak değil de her zaman içimden geldiği gibi resim yapmayı sevdim. Bağımlı kalarak çalışmak hiç bir zaman tarzım olmadı. Tabii ki, herkes gibi ben de klasik resim çalıştım ama daha sonra kendi tarzımı yarattım. Özellikle “Nü” resimleri yapmaya başladım. Elim öylesine alışıktı ki, kadın çizmeye, anatomik olarak fazla bir şey öğrenmeme gerek olmadı. Nü’lerimde kübist ve ekspresiyonist tarzları tercih ettim. Fakat sonraları bu tabloları bazı galerilerde sergileme zorlukları çıkınca kadınları çiçeklerle birlikte çizerek ikisini aynı kompozisyon içinde kullandım. Bu arada çiçek yapmayı çok sevdiğimi farkedince tek başına onu da çalışmaya başladım. Son iki senedir de yağlı boyanın yanı sıra spatülle yağlı boya çalışıyorum ve büyük ölçekli tablolar yapıyorum. Bazen bir resmi bozup üstüne başka resim yaparak ilginç kompozisyonlar elde ettiğim oluyor. Soyut resimden çok, bakan herkesin bir anlam verebileceği resimler yapmayı tercih ediyorum. Yedi kişisel sergi açtım., otuza yakın karma sergiye katıldım. Rahmetli kayınpederim Prof. Marko Benbanaste  beni  resim konusunda her zaman çok desteklemiştir.

B.B: 1985’te Çizgi’de stilistlik ve resim kursuna başladım. Benim de resim hocam Mahir Güven idi. Bir süre ara verdikten sonra 1996 yılında kara kalem ve yağlı boya ile  tekrar  başladım. O tarihten beri Ressamlar Derneği Başkanı Sevim Gürsoy Tunçyıldız ile çalışıyorum, ben de dernek üyesiyim. Başlarda her tarzda çalıştım, özellikle balerin figürleri çizdim. Sonra bir gün gördüğüm mermer bir çeşmeyi bir kompozisyon içinde kullandım ve çok zevk aldığımı hissettim. Arkası gelmeye başladı; heykeller gördükçe fotoğraflarını çekmeye ve tuvale geçirmeye başladım. Daha fazla örnek görmek için Arkeoloji Müzesi’ne gittim. Benim de ablam gibi elim, küçüklükten beri kadın ve insan figürü çizmeye çok yatkın. Son yıllarda değişik kompozisyonlar içinde ve daha çok doğa ile kullanarak, hep heykel resimleri çalışıyorum. Resimlerimde genelde tezatlar var: yeni/eski, canlı/ölü gibi… Bu arada aynı sebepten dolayı ben de çıplak heykel figürü yapmıyorum.  Hocam, çalıştığım konu genelden farklı ve özgün olduğu için beni yüreklendirip destekliyor. Niyetim bu şekilde devam etmek çünkü yaptığım işten büyük haz alıyorum. Pastel renklerle ince ve ayrıntılı bir şekilde çalışmak, ışık ve gölgeyi sürekli ayarlamak bu işin en zor tarafı. Şimdiye kadar beş kişisel sergiye imza attım ve 23 kişisel sergiye katıldım. Dün akşam Viyana’dan döndüm. Ressamlar Derneği olarak orada bir karma sergi açtık. Avusturyalılar sanata çok değer veriyorlar, dolayısıyla sergiye oldukça ilgi gösterdiler. Ayrıca bu yaz, Burgazada Çocuk Evi’nde resim dersleri verdim. Çok keyifli bir çalışma oldu benim için.

Resim yaparken nelerden etkilenirsiniz daha çok?

E.B: En çok renklerden etkileniyorum. Pastel çalışmak istesem bile fırçamdan hep canlı renkler çıkıyor. Bunu da,  biraz baskıyla büyümüş bir neslin ferdi olarak bir nevi özgürlük patlaması gibi görüyorum. Göz alıcı renklerle, içimden geldiği gibi ve bağımlı kalmadan çalışmayı seviyorum. Estetiğe çok önem veririm ve gerek kadın gerek başka bir nesnenin çirkin taraflarını göstermekten hoşlanmam.

B.B: Daha çok mitolojik figürlerler etkiliyor beni. Özellikle Afrodit’in bir çok resmini yaptım. Ayrıca Büyük İskender, Tanrıça Athena, Michelangelo’nun heykellerini ve bazı hayvan heykellerini resmettim. Pastel renkler benim vazgeçilmezlerim.

Eserlerinizle aktarmak istediğiniz mesaj ya da duygular var mı?

E.B: Bir resmi yaparken yaşadığım duyguları onu seyredenin de yaşamasını isterim. Bu olur ya da olmaz. Resme kendimden çok şey verir, büyük fırçayla çoşkuyla çalışırım. Eserimin beğenilmesi kadar, gerekirse eleştirilmesi de beni mutlu eder. Eleştirinin bana katkıda bulunacağına inanırım.

B.B: İki sene evvel, The Marmara Oteli’ndeki son sergimi ziyaret edenler, resimlerime bakarken büyük bir huzur duyduklarını, başka bir aleme gittiklerini söylemişlerdi. İçlerinden biri, bir tablomu on dakika kadar seyrettikten sonra, sergi defterine duygularıyla ilgili beni çok etkileyen bir şiir yazmıştı. Seyredenlerden böyle reaksiyonlar almak çok güzel bir duygu

Çalışmalarınızı nasıl sürdürüyorsunuz?

E.B: Haftada bir gün, sabahtan akşama kadar, atölyeye gitmeye devam ediyoruz. Özellikle sergi zamanları evde de çalışıyoruz ama atölye kadar verimli olmuyor. Bazen evdeyken aklımıza bir fikir geldiği vakit hemen tuvalin başına geçiyoruz, özellikle de geceleri el ayak çekildikten sonar; çünkü rahatsız edilmemek ve bölünmemek çok önemli.