1995 yılından itibaren düzenli olarak “The New York Times” Gazetesi’ndeki köşesinde dış ilişkiler yazıları yazan Thomas L. Friedman, 2002 yılında Pulitzer Ödülü kazandı. Bu ödül yazarın The New York Times adına aldığı üçüncü Pulitzer Ödülü. Friedman’ın 28 Ekim 2008 tarihinde yayınlanan yazısının tercümesini aktarıyoruz
Çeviri: Joelle PİNTO
Barak Obama’nın İran ile karşılıklı görüşme teklifine her zaman kuşku ile yaklaştım.
Doğru strateji olduğunu düşünmediğimden değil, fakat başarılı olmak için gerekli güçte olmadığına inandığımdan dolayı. Ortadoğu’da güçten emin olmadan yapılan bir pazarlık, beysbol’u beysbol sopası olmadan oynamaya benzer.
Eğer Obama başkanlık yarışını kazanırsa, içimden bir ses İranlılarla pazarlık edeceğini söylüyor. Elinde bir beysbol sopası ile.
İran Devlet Başkanı Mahmud Ahmedinecad’ın yorgunluktan muzdarip olduğunu gösteren raporları gördünüz mü?
Herhalde akşamları uyumadığındandır.
Petrol fiyatlarının $147’den $57’ye düştüğünü görmek, uyumak için kuzu saymaya benzemez. Bu tarz olaylar, İranlı otokratın kötü rüyalar görmesine sebep olur.
Sonuçta, 1990’larda petrol fiyatlarındaki evrensel çöküş, Sovyetler Birliğinin sonunu getirmişti. Bugünkü İran’ı da Sovyetler Birliği’ne benzetiyorum.
Rusya Ulusal Ekonomi Akademisi Başkanı Vladimir Mau’nun bana anlattığına göre, Sovyetler Birliğini öldüren -uzun süreli yüksek petrol fiyatlarının ardından petrol fiyatlarındaki keskin düşüş- idi. Benzin fiyatlarında 1970’lerde meydana gelen ani artış, Kremlin’in evde para yardımlarını uzatması ve Afganistan’ı işgal etmesine vesile olmuştu. 1980’lerdeki ani fiyat düşüşü ise uzun süren imparatorluğun çökmesine sebep oldu.
Bu arada, İran’daki Şah’ın başına gelen de tam anlamıyla buydu:
1- Petrol fiyatlarındaki ani kabartılar,
2- Büyüklük delüzyonları,
3- Petrol fiyatlarındaki ani çekim,
4- Dramatik düşüş,
5- Bitiş.
Ahmedinecad Hükümeti’nde mollalar petrolden gelen yüksek paralarla eğlendiler; petrolden gelen para ile yemek, gazolin, ev kredisi fiyatlarını ucuz tutup, insanlara iş imkanları yarattılar, böylece İranlı insanları bir anlamda satın aldılar. Ahmedinecad’ın satın alamadığı tek şey, gerçek ekonomik büyüme idi.
Bugün İran’da yüzde 30 enflasyon, yüzde 11 işsizlik oranı var. Binlerce genç üniversite mezunu vasıfsız işlerde çalışıyor; mühendisler ve mimarlar pizza satıp, taksi şoförlüğü yapıyorlar. Şimdi petrol fiyatlarının düşmesiyle, İran aynı Sovyetler Birliği gibi harcamalarını kısmak zorunda kalacak.
Kemerlerinizi bağlayın.
Ahmedinecad’ın başa geçtiği 2005 yılından beri Birleşmiş Milletler, İran’a uranyumu zenginleştirme çalışmalarını durdurmağından dolayı üç tur yaptırımlar uyguladı. Fakat yüksek petrol fiyatları bu yaptırımları minimize ediyordu. Düşen petrol fiyatları ise, şimdi bu yaptırımların gücünü arttıracak. Eğer fiyatlar düşük kalırsa, İran büyük ihtimal önümüzdeki günlerde seçilecek olan ABD Başkanı ile nükleer programı hakkında karşılıklı görüşmelere açık olacak.
Bu iyi bir şey çünkü İran aynı zamanda Hizbullah, Hamas, Suriye ve Irak’taki ABD karşıtı Şiilere yardımda bulunuyor. Eğer ABD Irak’tan çıkmak ve geride düzgün bir sonuç bırakmak isterse, artı Lübnan ve İsrail-Filistin arasındaki çözümlenemeyen anlaşmazlığı kırmak isterse, İran ile olan soğuk savaşı sona erdirmeli. Mümkün mü? Bilmiyorum, fakat petrol fiyatlarının düşüşü bize bir şans tanıyor.
Fakat gücümüzü akıllıca kullanıp, İran’ın gücünü abartmayalım.
Aynı Usame Bin Ladin’in yakalanması için konan ödülün- 50 milyon dolardan bir peniye, artı Dick Cheney’nin imzalı resmi- kaldırılmasına inandığım gibi. İranlı mollaları da söndürmemiz gerekiyor. Onların bizim peşimize düşmesine izin verelim.
Uluslararası Barış için Carnegie Bağış’ının İranlı uzmanı Kerim Sadjadpour, bunu Tahran’da bir Fars halısı için pazarlık yapmaya benzetiyor. “Bir halı dükkanına girdiğinizde, ilk yapmanız gereken ilgisiz davranmanız gerektiği” diye anlatıyor. “Yapmanız gereken en son hareket halısız gitmiyoruz intibasını vermektir”. Satıcı o zaman “Eğer bu konuda bu kadar güçlü hissediyorsanız…” diye söze girer.
Sadjadpour halı pazarından alınacak diğer dersin ise halıların üzerinde hiçbir zaman fiyat bulunmadığı olduğunu söylüyor. Dükkan sahibi belli bir fiyatı değil, alabileceği en yüksek fiyatı arar. İran’ın fiyatı ise petrol fiyatına göre inip çıkıyor, bunu avantajımıza kullanalım.
Sadjadpour’a göre; Barack Hussein Obama, İran’ın mollaları için bir başka meydan okuma oluşturabilir. İranlıların mantığı, herkesi aşağıda tutmak isteyen egemen Amerikan gücüne karşı direnmek.
Gelecek hafta baktıklarında, Devlet Başkanlarının “Büyük Şeytan” olarak adlandırdıkları ülke, göbek adı Şii İslam’da merkez bir şekil olan – Hussein- olan adayı seçmiş olabilirler. Soyadı olan Obama ise, Farsça’ya çevirildiğinde “ O bizimle” anlamına geliyor.
İran sönmek için taze.
İran’ın gücü petrol fiyatı ve liderlerinin popülaritesi ile şişirilmişti.
Liderleri Amerika’yı bir sopayla dürtmeye istekli olduğu için tezahürat gördü. Fakat gerçek ülke kalkınmasında, İran’daki İslami devrim berbat bir başarısızlık oldu.
Sadjadpour, “Genç Araplara bölgedeki hangi liderleri beğendiklerini sorduğunuzda, cevapları genelde Hamas, Hizbullah ve İran’ın liderleri oluyor” diyor. “Ortadoğu’da en çok nerede yaşamak istediklerini sorduğunuzda, cevap genellikle Dubai ve Beyrut gibi sosyal yerler oluyor, İran İslam Cumhuriyeti hiçbir zaman ilk 10’da yer almıyor” diye de ekliyor.
Thomas L. FRIEDMAN
The New York Times
28 Ekim 2008