Diaspora Yahudileri / Osmanlı İmparatorluğu’nda Yahudiler

Sevinin yaratmış olduğu mesihi hareket, Büyük Tapınak’ın yıkılmasından ve Bar Kohba isyanından sonra İsrail tarihinde kaydedilen en büyük kurtuluş hareketidir. Sevi’nin liderliği altında gelişen akım ya da Sabateanizm (Sabetaycılık), iki unsurdan güç almıştır.

Kavram
25 Haziran 2008 Çarşamba

Bunlardan ilki, Yahudi ulusunun sürgündeki genel durumudur. Yahudi felsefesinin temelinde yatan siyasi ve ruhani ulusunun sürgündeki genel durumudur. Yahudi felsefesinin temelinde yatan siyasi ve ruhani kurtuluş ideali de, zaten böyle bir hareketin gelişmesi için gerekli olan altyapıyı sürekli canlı tutmuştur. Gerçekten de, koşullar, mevcutken kitleleri harekete geçirmek zor bir iş değildi. İkinci unsur ise, o döneme özgü koşullardır. 1648 Kmielnitzki katliamı, ondan sonra Polonya-Rusya ve Polonya-İsveç savaşları Doğu Avrupa Yahudilerini çok sarsmış, mesihi umutlar birdenbire önplana çıkmıştır

Sabetay Sevi Hareketi -1  

Bununla birlikte, siyasal ve sosyal olaylar, Sabetaycılık gibi bir hareketi izah etmeye yeterli değildir. Daha önce de belirtildiği üzere, Yeniçağ Yahudi Dünyası, Kabala edebiyatının etkisi altında bulunuyordu. Bu nedenle Sabetaycılığın altında yatan aktif unsurlardan biri, 16. Yüzyılda Safed’de gelişen Kabala Ekolü’nde aranmaktadır. Safed’den dünyaya yayılan Kabalist fikirler, özellikle Kabala üstadı Luria’nın yaklaşımı, güçlü mesihçilik duyguları uyandıracak cinstendi. Bu göreşe göre dinsel icraatlarla (dua, kurban, vb), mesihi mesajı kapma amacına dönek meditasyon arasında sıkı bir ilişki vardı. Bütün yaratıklar, yaratılıştan beri Sürgünde (cennetten sürgün) idiler. Bu sürgünü sona erdirme görevi Yahudilere verilmişti.

Yahudi ulusunun tarihsel kaderi, Luria’nın yaklaşmına göre, Evren’in bulunduğu durumun gözle görülen ifadesinden başka bir şey değildi. Günü gelecek, herkes bu durumdan kurtulacak, bütün insanlar ve diğer yaratıklar ait oldukları yerlere dönecekler ve dünya Sonsuz Ahenk’e kavuşacaktı. Ne var ki bu kurtuluş olayı yalnız bir Mesihi hareketle gerçekleştirilemeyecek, bunun gibi bir dizi eylemi gerektirecekti. Mesih’in kendisi son evrede belirecek ve kesin kurtuluş saatinin gelmiş olduğunu ilan edecekti. Luria’ya göre, siyasal bağımsız bu ideali güdecek milliyetçilik süreçleri, Uzay’ın uzak köşelerinde devam eden gizli süreçlerin sadece dışa, insan gözüne çarpan belirtisiydi. Bu nedenle, Mesih kavramının dinsel, geleneksel ya da siyasal anlamları arasında çelişki ya da çatışma yoktu. Öte yandan, Mesih’in gelmesi uzak bir geleceğe ait bir ideal değil, şimdiki zamanda gerçekleşebilecek gerçekleşmesi gereken olaydı. Başka bir deyişle burada sözkonusu olan umut değil, günün gerçeğiydi. Mesih’in dünya üzerinde belirmesinden önce meydana gelmesi gereken olaylar gerçekleşmiş, son evrenin eşiğine gelinmişti.

1630-40 yılları arasında yaygınlık kazanan Luria’nın Kabala Felsefesinin, Sabetaycılık’ın doğmasında etken olduğu açıktır. Sabetay Sevi’nin Yahudi dünyasına yöneltmiş olduğu çağrının, bu ulusun dağılmış olduğu her yerde (Polonya’dan Yemen’e kadar) yankılanmış olması, Lurianist felsefesinin, düşünce altyapısının muhtaç olduğu son fırça darbelerini atmış olduğunu göstermektedir. Öte yandan Sabetaycılık Amsterdam veya Selanik gibi, Yahudilerin nispeten özgür bir yaşam sürdürdükleri yerlerde çok destek görmüştür ki bu da Luria’nın ortaya atmış olduğu mesihçiliğin siyasal yanlarının da anlaşılmış olduğunu göstermektedir.

Sabetaycılık’ın lideri, gerçekten de, beklenmedik bir ortamdan çıkmıştır. Sabetay Sevi gibi bir kişi, antisemitizmin en şiddetli biçimlerinde tezahür ettiği Doğu Avrupa’da belireceğine, Yahudilerin nispeten rahat bir yaşama sahip oldukları Türkiye’de yetişmiştir. Sabetay Sevi (1626-76) İzmir’de doğmuştur. Sevi’nin biyografisi, tarihte ulusların geleceği üzerinde rol oynamış Yahudi liderleri arasında en iyi araştırılmış olanıdır.

İzmir o sıralarda önemli bir ticaret merkeziydi. Sevi’ler ticaretle uğraşan zengin bir ailedeydiler. Sabetay’ın yetenekleri daha küçük yaştayken fark edildiğinden, “haham” olmak üzere, kentin meşhur din adamı Jozef Eskapa’nın yanına verildi. Sevi kısa zamanda Talmud ve Kabala’da uzmanlaştı ve 15 yaşındayken okuldan ayrılıp kendi başına tahsil etmeye devam etti.

Sabetay Sevi ruhsal düzensizlikleri olan bir kişiydi. Uzun süre içine kapanır, insanlardan uzaklaşır, kendini okumaya ve öğrenmeye verir, sonra birden değişir, normale döner, daha sonra kişiliğinin diğer ucuna kayar, büyük bir coşku ve derin bir mutluluk havasına girerdi. Yakınları ve taraftarları Sevi’nin bu davranışını teolojik kavramlarla izah etmeye çalışırlardı. Buna göre coşku dönemleri Tanrı’nın ona göründüğü aydınlık zamanlar, melankolik anlarsa Tanrı’nın yüzünü ondan gizlediği dönemlerdi.

Sabetaycılık akımının en büyük araştırmacısı Gershom Şolem, Sevi’nin kişilik yapısını şöyle anlatır: “Şurası kuşku götürmez bir gerçektir ki Sabetay Sevi hasta bir adamdı... Çağdaşları ondan deli, çılgın, kaçık olarak söz etmişlerdir... Sevi’ye yakın çevrelerin anlattıklarına bakılırsa Sabetay, gerçekten de bazen paranoyaya kaçan manik-depresif psikoz denilen davranış bozukluğundan çekmiştir. Manik-depresif davranış ergenlik çağında belirir ve bu davranışın özelliği olan patolojik olgular onbeş-yirmibeş yaşları arasında gelişir. Bu dönemde patolojik durumlar bazen düzenli aralıklarla bazen de Sabetay’ın durumunda olduğu gibi beklenmedik zaman aralıklarıyla birbirini izler. Bu “iniş çıkışların” şiddeti hastalığın ciddiyetine bağlıdır... Sabetay 20 yaşına yaklaşırken bu türden bir davranış bozukluğu göstermeye başladı.”

Kmielnitzki katliamı (1648) Sevi’nin kulağına geldiğinde, derin bir ‘trans’ durumuna girdi ve Tanrı’nın adını sokaklarda ve sinagoglarda bağırmaya başladı. Mesih olduğuna belki o sıralarda inandı. İzmir’de Sevi’yi tanıyanlar önce buna tepki göstermediler ancak Sabetay bundan sonra dinin temel ilkelerini ihlal edici davranışlarda bulundu: “Manik coşku genç Sabetay’ı başdöndürücü sevinç zirvelerine çekip kendini Mesih sandığı anlarda bu durumuyla ilgili çelişkili bazı olgular da belirirdi. Haftanın 6 günü.... bütün dünyevi şeylerden elini eteğini çeken genç haham, dinsel kuralları ihlal etmeye başlardı.... (bunlar iki türden davranışlardı) dinin yasaklamadığı ancak oldukça garip, şaşırtıcı hatta anlamsız davranışlar ve... Tora’nın emirlerini hiçe sayan ve kendi özhaysiyetini düşürücü davranışlardı (Gershom Şholem, Sabbatai Sevi, The mystical Messiah-1979)

Bunun üzerine İzmir Yahudi Cemaati, 1650’lerin başında Sabetay Sevi’yi kentten kovdu. Sevi, İzmir’den çıktıktan sonra ülkenin çeşitli yerlerinde dolaşmaya başladı. İstanbul ve Kudüs’ün ziyareti etti ve zaman zaman garip davranışları nedeniyle, yerel mercilerin takibatına uğradı.

Sevi’nin yaşamı, Gazzeli Natan’ın adını duyduktan sonra önemli bir değişiklik kaydetti. Kulağına gelen söylentilere göre, Gazze’de oturan Natan adında bir kişi, insanların ruhunu arındırıyor ve ona gelenleri mutluluğa kavuşturuyodu. Sevi Gazze’ye gitti ve Natanla görüştü. Natan onu tedavi etmeye girişeceğine, Sevi’yi Mesih olduğuna ikna etti. Olay yıldırım hızıyla bütün Kuzey Afrika ve Avrupa’da duyuldu. Natan’da Sevi’ye katılarak, dünyanın kurtuluşunun yakın olduğunu bildirdi.

Sabetay Sevi’nin Mesih olduğu iddiasıyla ortaya çıkması bütün Yahudi cemaatlerinde heyecan ve kaynaşmalara yol açtı. Sevi aynı yılın sonlarına doğru İzmir’e döndü. Bu arada yolda Halep’ten geçerken ifade etmiş olduğu bazı kehanetlerin doğru çıkması üzerine, kitlelerin ona gösterdikleri güven kat kat arttı. Kurtuluş, Yahudi cemaatlerinin bilincinde bir umut olmaktan çıktı ve eşikte bekleyen bir gerçeğe dönüştü. Heyecan ve gerginliğin artmasına paralel olarak, Sabetay Sevi de bir ruh durumundan diğerini geçiyor, bazen ‘trans’ anlarında, Yahudiliğin en basit ilkelerini ihlal edici davranışlarda bulunuyor (Tanrı’nın adını anmak, kuralların yasak ettiği yemeklerden yemek gibi), onu izleyenleri de davranışlarını benimsemeye teşvik ediyordu.

Sevi İzmir’deyken İsrail’in mesihi olduğu artık dünyanın her tarafında duyulmuş taraftarlarıyla muhalifleri arasındaki cepheleşme iyiden iyiye belirginlik kazanmıştı. Artık Sevi’ye inananlar “maamin” (mümin) ona karşı koyanlar ise “Kofer” (Kafir) idiler.

Coşku ve gerginlik bir süre sonra olaylara yol açtı. 11 Aralık 1665’te Sabetay Sevi, taraftarlarını yanına katarak, muhaliflerinin toplanmış olduğu bir sinagoga saldırdı, burada birçok garip eylemlerde bulundu ve 15 Sivan 5426 (18 Haziran 1666) tarihin Kurtuluş Günü olduğunu ilan etti. Bundan önce Gazzeli Natan’ın bir kehaneti üzerine, Sevi’nin İstanbul’a gideceği, burada “Büyük Türk”ü (padişah) tahtından indireceği, yerine de onun geçeceği bildirilmişti.

Bu arada İzmir kadısı Sevi’yi birkaç kez huzuruna çağırmış ve bu davranışlarını izah etmesini istemişse de, Sevi her seferinde Kadıyı yatıştırmaya başarmıştı. Öte yandan Sabetay Sevi’nin tarftarları, muhalif kesim üzerinde terör yaratmışardı. Birçok muhalif zamanla ya Sevi’nin cephesine geçmek ya da kenti terketmek seçenekleriyle karşı karşıya kalmışlardı. Örneğin İzmir’in tanınmış hahamlarından Salamon Algazi Manisa’ya kaçmış, evi Sevi’ciler tarafından yağma edilmişti.

Bundan sonra herşey Sabetay Sevi’nin lehine gelişti. İstanbul’un tanınmış Kabala uzmanlarından Avraham Yahni ve peşinden sürüklediği birçok kişi, İzmir’e gelip yeni akıma katıldılar. Ticari ve ekonomik faaliyet durdu. İzmire dışarıdan gelenler kendilerini sevinç gösterilerine ve Natan’ın düzenlemekte olduğu “af dileme” törenlerine verdiler. Natan, Sevi’nin nebiliğini yapıyor. Kurtuluş’un gerçekleşmesi için gerekli koşullarını oluşturmak çabasıyla, halkın ne yapması gerektiği konusunda “bildiriler yayımlıyor” onlara yön vermeye çalışıyordu. Af dileme ve pişmanlık duygularını vurgulamak için uzun oruçlar tutuluyor buna benzer çeşitli dinsel icraatlarda bulunuyordu. Bu arada İstanbul, Bursa, Halep, İsrail, Mısır gibi yerlerden birçok taraftar İzmir’e geliyor, Sevi de en samimi taraftarlarına çeşitli unvanlar veriyordu.

devam edecek...