Karikatürün hammaddesi insan; karikatüristin misyonu ise insan davranışlarındaki çelişkileri, yanlışlıkları söz ve çizimin yardımıyla gülümseterek eleştirmektir ki, bu ciddi bir zeka seviyesi gerektirir. 1992 yılından beri gazetemizde çizdiği Mozotros Ailesi bandıyla bizi bize, kırmadan, tatlı tatlı iğneleyerek anlatan sevgili arkadaşımız İrvin Mandel, tıpkı diğer çizerler gibi sayfalarca yazının veremediği mesajı tek bir karikatür ile izleyene ulaştırıyor.
Mozotros Ailesi’nin 16 yıllık serüvenini, sonuncusu kısa süre evvel yayınlanan beş albümde toplayan İrvin Mandel’in karikatürleri genelde söz ağırlıklı, konuşma balonlarını cömertçe kullanıyor. Esprileri, kullandığı dil ve değindiği konular ise onun cemaatini ne kadar iyi tanıdığının ve izlediğinin en önemli kanıtları. Arkadaşımız İrvin Mandel ile karikatür üzerine sıcak bir sohbet gerçekleştirdik.
Dilersen önce şu soru ile başlamak istiyorum; yıllardan beri Şalom’da zevkle takip ettiğimiz Mozotros Ailesi adeta Türk Yahudi Cemaati’nin bir aynası. Bizleri bu kadar doğru yansıtmanı neye borçlusun?
Herhalde iyi bir gözlemci olmama borçluyum. Ama sadece gözlem de yeterli değil, buna hayalgücü katmak ve espri ile süslemek gerekli. Zira Mozotros Ailesi bantlarında olaylar her ne kadar yaşanmış hissi verse de, altına “gerçek bir olaydan esinlenilmiştir” notu düştüğüm birkaçı dışında, hepsi hayal ürünü bantlardır. Eğer gözlemciliği neye borçlusun diye sorarsan, o da doğuştan gelen bir yetenek olsa gerek. Tabii her yetenek gibi o da üzerinde çalışılmayı ve geliştirilmeyi ister. Gözlemciliğin dışa vurumu başta bende taklitçilikle başladı. Malum, önce okuldaki öğretmen ve öğrencilerin taklitleri ile başlanır ve öyle devam eder. Ben uzun yıllar çevremdekileri bu şekilde eğlendirdiğimi hatırlarım. Yurtdışında okuduğum okulda ve çalıştığım şirketlerde bu alanda çok “show” yapmışımdır. Aslında karikatür ve taklitçilik kardeş uğraşılardır diyebiliriz, tabii bu ikisini de belli oranda espri katarak anlamlandırmak şartıyla.
Mozotros Ailesi haftalık serüvenleriyle yoluna devam ediyor; bizimle bir bandın konusu, esprisi ve çizimiyle ortaya çıkış sürecini paylaşır mısın?
Haftalık bantların hazırlanış süreci çok uzun değil aslında. Eğer hafta içinde yaşadığım veya duyduğum bir olaydan esinlenip kafamda bir espri yaratmışsam, masaya oturup bunu çizmek bir saatimi almaz. Yok eğer aklımda hiçbir şey yoksa –ki genelde böyledir- ve ertesi güne bantı yetiştirmem gerekiyorsa –ki genelde son gün çizerim- uzun bir süre beyaz kağıt bana ben de ona bakarım. Fakat her ne hikmetse son anda bir espri ortaya çıkartır ve çizerim. Bazen tıkandığım da olur. Bunu da, o hafta Şalom’da eski bir bandın yayınlanmış olmasından anlayabilirsiniz.
Karikatür, yazıyla resmin birbirini tamamladığı bir alan; sana göre karikatürü etkili kılan hangi (espri/çizim) kısmıdır?
Söz konusu benim çizimlerimse, tabii ki, espri ön planda, çizim espriye görsellik kazandırıyor. Tabii ki çizim çok önemli, bazen sadece tiplemelerin komikliği bile güldürebiliyor.
Ancak genel anlamda karikatür sanatı, gücünü az çizgiyle çok şey anlatabilmekten alır ki bu da yazısız karikatürleri daha değerli ve anlamlı kılar.
Sence bir karikatür mutlaka mesaj verme, eleştirme, çelişkileri ortaya koyma kaygısı gütmeli midir? Absürd esprili karikatürler hakkında ne düşünüyorsun?
Mutlaka bir mesajı olmalı, üzerinde düşündürebilmeli. Aslında bir karikatür kısa sürede okunup tüketilmemeli. Karikatür, izleyicinin kafasında bir düşünceyi geliştirebildiği ve karşılıklı bir tartışma yarattığı ölçüde başarılıdır. Karikatür, yerel, evrensel, güncel, genel olduğu ölçüde farklı değer ve anlamlarla yüklenir ve bir miyadı vardır, diğer sanat dallarına kıyasla misyonu farklıdır.
Absürditeye, nadir de olsa ben de bantlarımda yer veriyorum. Absürd, çok hoş ve komik olabilir. Önemli olan belli bir kalitede olması. Kaba, küfürlü espriler beni güldürmüyor doğrusu. Kendi bantlarımın da öncelikli koşulu beni güldürebilmesi. Kendim gülmediğim bir espriyi çizmem ve yayınlatmam. Tabii bu bütün bantlarım çok komiktir anlamına gelmez. Sonuçta ben bu işi kendimi eğlendirmek için yapıyorum. Çünkü kendi kendimle başbaşa kalınca sıkılıyorum, sıkıcı bir insanım aslında.
Mozotros Ailesi karikatürlerinde, eleştirel bakışın yanı sıra çizerin toplumuna duyduğu hoşgörü ve sevgisi de hissediliyor ki, bana göre bu bandın bu kadar sevilmesindeki en büyük sır burada… Bu konuda ne söylemek istersin?
Doğrudur. Ben toplumumuza sevgi ve sempati ile yaklaşıyorum. Her ne kadar bazı konularda toplumumuzun uzağında dursam da hiçbir zaman sert eleştirilere yer vermem, kırıcı olmamaya özen gösteririm.
Zaman zaman farklı konularda da karikatür çiziyor musun?
Evet, sürekli olmasa da zaman zaman başka dergilerde farklı konularda çizgilerim yayınlanıyor..
Turizmci mi karikatürist mi? Kendini daha çok hangisi olarak hissediyorsun?
Birisi mesleğim, diğeri hobim. Nedendir bilmiyorum ama oldum olası unvanlardan hoşlanmadım. Kendimi daha çok turizmci veya daha çok karikatürist olarak hissetsem ve tanımlasam, içimdeki diğer onlarca İrvin’e haksızlık etmiş olurum. Bir de şu var, ben kendime bir unvan yakıştırsam, gün gelecek onun önüne “eski” sıfatı eklenecek (eski turizmci…eski karikatürist... gibi) ki, o da hoş değil. Sadece adım ve soyadım, kullandığım tek garantili sıfat.