Georg Mayer Türk Çarşısı / Şark’ta ticaretin püf noktaları

Salom Kitap
6 Haziran 2008 Cuma

Lizi BEHMOARAS

Çeviren: Yusuf ÖZTEL
Önsöz ve Notlar: Rıfat N. Bali

30’lu ve 40’lı yılların Beyoğlu’suna bir gezintiye çıkmak, nostaljinin tadına varırken yakın tarihle ilgili sağlam bilgiler de edinmek istiyor musunuz? O halde derhal bu kitabı okuyun. 

Kitap iki bölümden meydana geliyor:  Ana bölüm, ünlü Mayer dükkânının sahibi Georg Mayer’in Almanca’dan çevrilmiş mizah dolu hikâyeciklerden oluşan bir tür hatırat… Avusturya kökenli bir Yahudi olan Mayer’in 20’li yıllarla 40’lı yıllar arasında ‹stanbul’daki yaşamının hatıratı da diyebiliriz buna.

“Ancak Mayer anlatısında” ne şahsı, ne ailesi, ne de yüzyıllık bir maziye sahip Mayer Mağazası hakkında bilgi vermemekte” diye belirtiyor Rıfat N.Bali kitaba yazdığı önsözde! Bu nedenle de, kitabın başına isabetle “Mayer Mağazası ve Georg Mayer” başlıklı, daha önce yayınlanmamış bir makalesini koymuş.

Böylece okura, Bali’ye has titiz bir araştırma sonucu, Mayer Mağazası’nın tarihçesi hakkında ayrıntılı bilgiler sunuluyor; okur ayrıca, sabırla derlenmiş sözel tanıklıklar sayesinde capcanlı bir Georg Mayer portresi ile karşı karşıya getiriliyor… Uzun boyu, endamı, mavi gözlerinin birine göz kapağının düşmesi sayesinde etrafındakilere tepeden baktığı izlenimini veren Mayer’in nerdeyse kapıdan içeri girecek hissine kapılıyor, Mayer’lerin ev davetlerinde oldukça snob Elfi Mayer’in düzenlediği klasik müzik konserlerini dinler gibi oluyor… Şimdi artık kaybolmuş bir dünyanın kapıları aralanıyor önünde: Mayer’lerin, Valenberg’lerin, Rozental’ların, Goldenberg’lerin, Neumark’ların, Adler’lerin Hirsh’lerin akşamları bir araya gelip taş plaklarda Mozart, Beethoven ve Tchaikovsky dinledikleri, Avrupa’da son çıkan kitapları hararetle tartıştıkları, şiirler okudukları… Bu oldukça seçkinci dünyada Almanca, çoğu zaman Türkçe’den ve Fransızca’dan baskındır ve Ladino nerdeyse hiç duyulmaz…

Bali’nin makalesiyle daha bir anlam kazanan Mayer’in ‹stanbul hatıratına gelince, yazarının “Bu şehri, beni burada kuşatan ve karşılık vermemin lütfedildiği bütün sevgi ve dostluktan dolayı seviyorum. Ondan ayrıldığımdan beri de iki kat seviyorum” cümleleriyle noktalanır.

Sokakları ölmüş hayvanlardan arındıran çaylak kuşları, asma bahçeler görünümünde seyyar manavları, seyyar balıkçıların peşinden giden sokak kedileri ve insan yığınlarının basamaklarına taştığı, tıka basa dolu tramvaylarıyla bir ‹stanbul sabahı… Georg Mayer’in bir çift beyaz çocuk ayakkabısı sayesinde, şark ticaret zihniyetiyle ilgili aldığı ilk ders, ‹stanbul Belediye Reisi’ne yollanmış ancak ‹ngilizce yazı ve telaffuz (Mayer, Mayor) benzerliği yüzünden kendisine gelen mektuplar, Mösyö Kelepir diye anılan cimri bir antikacıya yaptığı muziplikler… Genç kızları evlilik vaatleriyle dolandıran Eyüplü Halid, bir ikonanın, yol açtığı sanılan mucizeler sayesinde durmadan artan fiyatı, Atatürk’ün Türk yaptığı Avusturyalı bir müzisyenin nüfus sayımı sırasında sayım memuruna verdiği ilginç cevaplar, hırsız “Moiziko’nun” oldukça tuhaf şeref ve namus anlayışı, Beyoğlu’nun ünlü kürkçüsü Lupescu’nun çevirdiği dolaplar vs…

Bütün bu yaşanmış hikâyeler, yazarın, R. Bali’nin tanıtım makalesinde sözü edilen “etrafına tepeden bakışının” yer yer yoğun hissedildiği, sadece dönemin Aşkenaz Yahudi Cemaati’nin değil, doktoru, memuru, esnafı, kürkçüsü, postacısı hatta hokkabazı ile Beyoğlu ahalisinin tümünün renkli bir panoramasını sunuyorlar.

Ayrıca Atatürk devrimleri sırasında ya da hemen sonrasında, Türk halkının yaşantısının birinci elden bir tanıklıkla anlatılması açısından da son derece ilginçler.

Rıfat N.Bali, hemen her sayfada yer alan açıklayıcı dipnotlarıyla onları genç kuşaklar için çok daha anlaşılır kılıyor.