Kanuni Süleyman, Mona Lisa ile sohbet eder mi acaba?

Dünya
21 Mayıs 2008 Çarşamba

Ziva GALİKO / Paris

Bundan aşağı yukarı bir ay kadar evvel, Özel AB Komisyonu başkanı Jose Manuel Barroso Ankara’ya gelmişti.

Barroso, Türkiye ile Avrupa arasındaki ilişkilerin kültürel ve karşılıklı  olduğunu ilave etmiş  ve Osmanlı hanedanının, Avrupa’daki politikalarda çok önemli bir rol oynadığını dile getirmişti. Bu rolün sanat dünyasında bile görüldüğünü ve 1563 yılında, Veronese’in  “Kana’nın Düğünü” adlı tablosunda, Kanuni Sultan Süleyman’ın, Avrupa liderleri ile aynı masada resmedildiğini anlatmıştı. Barroso “Bu resim Türkiye’nin Avrupa’nın bir parçası olduğunun kanıtıdır,” demişti.

Bahsedilen eser, 1797 yılından beri Louvre Müzesi’nde yer almakta; yani Louvre Sarayı’nın 1793’te  müze olmasından 4 sene sonra. Napolyon, Venedik savaşından dönerken, topladığı bir sürü savaş ganimetinin yanına bu freski,  bulunduğu duvardan söktürüp,  eklemiş.

Napolyon’u bir sürü konuda eleştirmek mümkün, ama Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek lazım. Bu tablo Louvre müzesinde gerçek değerini buluyor. Hele,  geçirdiği restorasyonlardan sonra.

Ressam Paolo Veronese, Leonardo da Vinci kadar meşhur olmamasına karşın, en az onun kadar değerli bir Rönesans ressamı. Leonardo da Vinci özellikle Floransa’da çalışmış, Veronese ise Venedik’te. Vinci desene  önem verirken,  Veronese renklere ağırlık vermiş.

Yazımın konusu olan Kana’nın Düğünü tablosu, 1563’te, Venedik’te bulunan San Giorgio Maggiore Manastırı’nın yemekhanesi için sipariş edilmiş ve 15 ayda tamamlanmış. Boyutları bayağı görkemli. Yüksekliği 6m. 77 cm., genişliği ise 9 m. 94 cm. Genelde, manastırların yemekhane duvarında işlenen konu Hz. Isa’nın son yemeği iken, Veronese, engizisyon mahkemeleri ile uğraşmamak için daha suya sabuna dokunmayan bir konu seçmiş ve İsa’nın ilk mucizesini resmetmiş. Louvre müzesi yetkilileri de, bayağı zorlanmışlar nereye asacaklarını bulmak için, bu eseri. Sonunda müzenin en büyük tablosu, aynı müzenin medarı iftiharı Mona Lisa’nın tam karşısına yerleştirilivermiş.

Kafanızı şöyle biraz çevirdiniz mi, işte  karşıda. 77 cm. boyu ve 53 cm. eni minicik kalan Mona Lisa o dillere destan gülümseyişi ile size bakıyor. Minicik ama insanlar devamlı, öbek öbek önünde, fotoğraf çekenler, yorum yapanlar, bakışını izlemek için yan yan yürüyenler, pür dikkat olmalarına rağmen yankesicileri engelleyemeyen  güvenlik personeli ve bu güruhun arasında fırça sallıyan kopistler, vs. vs...

Mona Lisa’dan ayrılıp da konumuza dönersek, Kana’nın Düğünü’nün tablo değil, neredeyse bir tiyatro piyesi olduğunu kabul etmek şart. Antik dekorlu,  Efes harabelerini anımsatan güzelim sütunlu  alanda kurulmuş bir masada, kalabalık davetli kitlesi düğün ziyafetinde besbelli. Ortada, gelinle damadın olması gereken yerde, İsa ve annesi Meryem. En sol uçta ise gelin ve damat yer alırlar. Yanlarında görkemli davetliler. Şeref yerinde olan İsa ve Meryem’in kıyafetleri, gelin damat ve diğer davetlilerin kıyafetlerine kıyasla aşırı sade. Gelin ve damadın yüz ifadeleri bu mutlu günle çelişkiye düşecek kadar  endişeli. Şarap bitmiştir, tam ziyafetin ortasında. Meryem de oğlunu dürtüklemekte, İsa annesine verdiği meşhur cevaba rağmen, “Kadın Kadın ben daha çok gencim“ mucizeyi gerçekleştirir ve şarap bardakları dolar. Yeşil giyimli adam müjdeyi vermek üzere gelin ve damada doğru yönelir.

Veronese’nin renk uzmanlığındaki ustalığına diyecek yok, şarabın rengi bize adeta içme arzusu veriyor. Resmin en solunda görünen gelin ve damada müjdeyi götüren adamın ve davetlilerin giydiği kumaşların canlılığı göz kamaştırıcı. Bu arada, o devrin dünyaca meşhur iki ipek dokuma merkezinin Bursa ve Venedik olduğunu da ilave edelim. Davetlilerin arasında da dünya liderlerinin en meşhurları yer alıyor. Damat ve gelinin yanında mavi giysili hükümdar, Fransa-Osmanlı ilişkilerini başlatan 1. François ve eşi, hemen yanında yeşil sarıklı bir sultan ve sarılı turunculu kavuğu ile Kanuni Sultan Süleyman. Veronese, Kanuni’yi ve az ötesinde oturan kırmızı giysili Avusturya Macar İmparatorluğunun kurucusu Charles Quint’i profilden göstermiş  zira onları tasvir etmek için iki hükümdarın sikkelerinden esinlenmiş.

Kanuni Sultan Süleyman bir kaç sebepten dolayı bu tabloda yer almış. O sıralarda çok güçlü bir hanedanın başında olması en önemli neden.Diğer neden, 1. François’yi, mahpus olduğu İspanya kralının elinden kurtulması için gereken fidyeyi ödemesi. 1. François’nın annesi Louise de Savoie’nın Kanuni’ye yazdığı mektuplar devlet arşivlerinde muhafaza edilmektedir. Kanuni’nın fidyeyı ödemesi, Fransa-Osmanlı ilişkileri başlamasına da yol açar. Kapitülasyonlar imzalanır. Kapitülasyon kelimesi Latince Capitula, yani konu anlamını taşıyan kelimeden türer. Başta son derece olumlu gelişen bu antlaşma, yüzyıllar boyunca bildiğimiz bozulma ve sömürü yolunu tutar.

Venedik’te çalışmış ressamların, Osmanlı hanedanı ile çok sıkı  ilişkileri olmuş. Bizans imparatorluğundan beri en yoğun ticari ilişkiler, ipek yolunun ilk durağı olan, Venedik limanı aracılığı ile gerçekleştirilmiş ve Osmanlı hanedanı  süresince de devam etmiş. Veronese, Osmanlı padişahlarını  resmeden ilk ressam değil. Tarih kitaplarımızı süsleyen ve bugün Londra’da National Gallery’de  bulunan, çoğumuzun tanıdığı, Fatih Sultan Mehmet’in o muhteşem beyaz kavuklu, beyaz renginin en güzel örneklerinden biri olan portresini yapan ressam gene bir başka Venedikli sanatçı olan Gentile Bellini’dir. Bellini, 1479 yılında, Venedik Cumhuriyeti tarafından  İstanbul’a gönderilmiş ve ilk oryantalist ressam unvanını kazanmıştır. Bellini’nin, İstanbul’dan getirdiği  saray hayatını anlatan ve yeniçerileri resmeden eskizleri olağanüstüdür.

Veronese de 1563’te bu görkemli tablo da, Kanuni’yi resmedecek ve üstadı Bellini’yi izleyecektir. İtalyan Rönesanssının en kalabalık ilk tablosunu yaratmakla da ünlüdür Veronese.

Tam karşıda yüzyıllardır yapayalnız gülümseyen Mona Lisa , bu dügün kalabalığını ve dünya büyüklerini görüp de aralarına katılmak istemez mi sizce?. Kendi sade kıyafetini değiştirip, biraz yanaklarına allık çalıp; Kanuni ve Charles Quint’le sohbet etmek istemez mi?.

Veya mesela, iki salon öteye geçip Napolyon’un şu meşhur taç giyme törenini gösteren tablonun önünde durup, Josephine’e hayran hayran bakmaz mı?.

1. François, Napolyon’u tanıyamadığına hayıflanmaz mı?.

Louvre Müzesi akşamları boşaldığında, tüm ziyaretçiler gittiğinde, ressamların usta fırça darbeleri ile ölümsüz olmuş Mona Lisa ve diğerleri acaba ne yapıyorlar, kim bilebilir?...