Yaşam Yürüşü’nden izlenimler

Perspektif
14 Mayıs 2008 Çarşamba

Bir Şoa yazısı

ETEL GALİMİDİ
Anadolu Üniversitesi, Turizm ve Otel İşletmeciliği, 1. sınıf

Bu geziye çıkmadan önce Holokost hakkında birçok kitap okuyup, film seyrettim. Bizleri yok etmek isteyen Alman halkını defalarca sorguladım. Neden? Nasıl olur da bir insan bir insanı yok etmek için her türlü yolu deneyebilir. Ve sonra tekrar düşündüm. Yıllar boyunca Yahudi toplumu kendilerini yok etmek isteyen birçok topluma karşı savaştı. Kimi zaman ülkelerden kovuldu, kimi zaman asimile olup dağıldı. Ama bir şeyi kimse hala fark edemedi. Bizim içimizdeki güç, inanç ve bağlılık dışarıdan gelen herhangi bir kuvvetin bize karşı çıkmasıyla sona ermeyecek, tam tersine daha da güçlenecektir.

Beş gün süren bu gezide beni en çok etkileyen Majdanek’ti. Etrafında anıtlar, tahta ve tuğla karışımı bir sürü barakalar ile çevriliydi. Adım attığım her an kendimi kurbanlardan biri gibi görmeye çalıştım. Belki mümkün değildi ama yine de denemeliydim. Önümüzde uzun bir yol vardı, gitgide barakalara yaklaşıyorduk. Bizimle birlikte gelen ve bizi bilgilendiren tur rehberimiz ve Holokost kurtulanımız, az sonra içeriye gireceğimiz alanın insanların dezenfekte edildiği, saçlarının kesildiği sonra da duşlara gönderildiği alan olduğunu söylediler. Bir anda ürpermeye başladım. Gezi öncesinde kendimi alıştırmıştım; ağlamayacağıma, güçlü olmaya çalışacağıma dair. Fakat her şey söylendiği gibi olmadı, bu konuda aklımda, seyrettiğim filmlerden, okuduğum kitaplardan canlanan resimler vardı. Ama gerçeğin içine girmek, yazılanları oradan kurtulanların ağzından dinlemek benim için bambaşka bir duyguydu.

Bir ara küçük bir oda gördüm. İçeriye girince tam karşısında bir pencere vardı. Duraksadım ve düşünmeye başladım. Birkaç saniyeliğine de olsa gözlerimi kapattım. Sanki bir kâbus ile karşı karşıyaydım. Yanı başımda ailem, arkadaşlarım ve ben. Gördüğüm şey ise duşlara doğru yönelen, kafasında binlerce soru işaretini barındıran, buna rağmen hala bir parçacık su için sevinç çığlıkları atan, yaşam mücadelesi vermeye çalışan biz! Gördüğüm belki bir kâbustu. Birkaç saniye sonunda gözlerimi açtığımda gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Bu nasıl bir canilik, akla bile gelmeyecek bu nefret, insanlık dışı bu olay neden bize yapıldı.  

Yürüyüş günü geldiğinde içimde bambaşka bir heyecan vardı. Binlerce insan ve hepsinin tek bir amaç uğruna gelip orada yürümesi ve yine tek bir vücutta birleşip hareket etmesi tarif edilemeyecek duygulardan biriydi. O güne dair hatırladığım iki renk var, biri mavi öteki ise beyaz. Elimizde taşıdığımız bayraklar, içimizde ise bitmek bilmeyen öyle büyük bir güç vardı ki yolumuza çıkan her şeye karşı koyabilirdik. Gün içinde, ölen 6 milyon anısına dualar okuyup, şarkılar söyledik.

Ben bu geziye katıldığım için gerçekten çok memnunum. Umarım benim gibi diğer arkadaşlarım da memnun kalmışlardır. Bu gezi sonrasında yeniden bilincine vardığım şey, Yahudi kimliğime karşı olan sorumluluğumdu.

Bu gezi öncesinde cemaatimde bulunan gençlere yönelik sorumluluğum gezi sonrasında daha da arttı. Arkamdan gelen yeni kuşağı ve etrafımdakileri bu konuda bilinçlendirmek için elimden ne gelirse yapmaya çalışacağım. Her bir Yahudi’nin birbirinden sorumlu olduğunu hiçbir zaman unutmayalım ve unutturmayalım…

Biz yaşam için yürüdük

MEDİ KALAONRA
Ulus Musevi Lisesi öğrencisi

Bu turun olacağını ilk duyduğum zaman kesinlikle gitmem gerektiğini düşündüm. Gideceğimiz günler yaklaştıkça aramızda; ‘Biz bunu kaldırabilir miyiz?‘ diye konuşuyorduk.

Sonunda gideceğimiz gün gelmişti. Beraber havaalanında buluştuk. Polonya’ya varıp da otobüsümüze bindiğimizde herkes birden o ortamın ruhuna girmişti.

Majdanek’de kendi aramızda kısa bir tören yaptık. Kampın uzaktan görünümü film setini andırıyordu. Yürüdükçe, kampı gezdikçe, orada yaşananları hissetmeye çalıştım. Orada benim ve ailemin olabileceğini hayal ettim. Bunu düşünmesi bile bana acı veriyordu, fakat bunları insanlar bire bir yaşamışlardı.

Perşembe günü Auschwitz kampından Birkenau’ya kadar olacak yürüyüşe katılmak üzere Auschwitz’e gittik. Kampın müzesini dolaşırken insanlardan toplanan protez bacakları, fırçaları, ayakkabıları gördük. Orada insanların kesilen saçları da vardı. Sadece bir kısmını gördük. Fakat bir kısmı bile iki ton ediyordu.

Yürüyüşe başlama saati yaklaştı. Hepimiz yerlerimize geçtik, elimizde bayraklarla İbranice şarkılar söyleyerek yürümeye başladık. Onların ölüm için yürüdüğü 4 km’lik yolu biz yaşam için yürüyorduk. Tüm yol boyunca, orada bulunduğumdan dolayı kendimle gurur duydum.

Yürüyüşün ardından tören yapıldı. Tören sırasında 10.000 kişiyle aynı duyguları paylaşmak anlatılamayacak kadar özel bir andı. “Bir daha asla” demek için herkesin hayatında bir kere gidip o ortamı yaşaması gerektiğini düşünüyorum.

 

Artık cevap verebileceğim

NESİM GÖNCEER
Ulus Musevi Lisesi Öğrencisi

Yazıma öncelikle bizlere Polonya’ya gidip yaşananları yakından öğrenme şansını veren herkese teşekkür ederek başlamak istiyorum. Bu geziyi ilk duyduğum zaman çok heyecanlandım. Çünkü İkinci Dünya Savaşı’nda olanları okuyor, filmlerde izliyorduk. Ancak şimdi olayların geçtiği yerleri gözlerimizle görme imkânını elde etmiştik.

Dvora Cohen gibi içten ve çok bilgili bir rehberin bize eşlik etmesi  derin duygular yaşamamıza sebep oldu. Bu gezi sayesinde artık insanlar bana soru sorduklarında sadece beynimle değil kalbimle cevap verebileceğim. Her düşündüğümde ‘iyi ki gitmişim’ sözünü kendi kendime tekrarlıyorum. Her Yahudi gencinin bu geziye katılıp bilgilerine bir de duygularını katmalarını tavsiye ediyorum.

 

Geçmişi unutmadan geleceğe ışık tutalım

BETSİ KRESPİ
Ulus Musevi Lisesi öğrencisi

Polonya gezisi, bize hem geçmişimizi öğrenmemizde hem de ileride çocuklarımıza aktarmamızda gereken çok önemli bilgiler öğrenmemize yardımcı oldu.

Bu geziye gitmeden önce aklımda bir sürü soru işareti vardı ve döndükten sonra her şeyin cevabını alıp döndüğüm için çok mutluyum. Öncelikle hissettiğim duyguları ifade etmem imkansız…

Tek söyleyebileceğim şey, bir zamanlar Yahudi toplumlarının yaşadıkları mekânları yakından görmüş ve yanı başımda bir Holokost kurtulanının konuşmalarını duymuş olmama rağmen geçmişteki bu vahşete hala bir anlam veremememdir.

Bir insanın aynı koşullarda başka bir insana, sadece Yahudi kimliği nedeniyle tüm bu vahşeti yapabilmesini hala kavrayamıyorum ve bunu anlayabilmemin de kolay olabileceğini sanmıyorum.

Elimizden gelebilecek tek şey ve görevimiz birbirimize daha çok bağlanıp, geçmişimizi unutmadan geleceğimize ışık tutmaktır.

 

Gördüklerimizi aktarmak bizim görevimiz...

RAFİ KOHEN
Ulus Musevi Lisesi öğrencisi

Bir MUN çalışması için İtalya’da bulunduğum için pazartesi günü okula izinli olarak gitmemiştim. Fakat neler kaçırdığımın farkında değildim. O pazartesi okulumuzda March of   the Living için bir seminer verilmiş ve isteyenlerin adlarını yazdıkları bir liste yapılmış. Okul tam on kişilik sponsor bulmuş ve öğrencilerini bu sınırlamayla Polonya’ya yollamaya karar vermiş. Tabii herkes bu fırsatı kaçırmamak için hemen koşup Röne Kaspi’ye adlarını yazdırmış. Akşam arkadaşlarımla konuştuğumda bundan benim de haberim oldu ve ertesi gün düşünmeye zaman bile ayırmaksızın Röne Kaspi’ye gidip adımı yazdırdım. Fakat düşünülmesi gereken onca şey vardı: “Acaba ben bunu kaldırabilir miyim?”  “Acaba ben bu gerçekle yüzleşebilecek kadar olgun muyum?”

Bu soruları tam cevaplayamadan Polonya’ya gideceğim açıklandı. Pasaport, vize ve gerekli belge hazırlıkları sırasında o telaşla hiçbir şekilde gezinin nasıl olacağına dair düşünecek zamanı bulamadım. Hatta öyle ki gezinin gerçekleşeceği tarihten birkaç gün öncesine kadar sanki böyle bir geziye gitmiyormuşum gibi hissediyordum. Bunun nedenini Türkiye’ye geri dönünce anladım. Beynim, zalimce gerçekleşen bu olaylara tanıklık edeceğim gerçeğini kabullenmek istemiyordu ve sürekli bu anlama sürecini erteleyip duruyordu.

Uçakta bu geziyle ilgili bir sürü düşüncem ve sorum vardı. Ama bunun için çok geçti, artık uçaktaydım ve gidiyordum. Hemen ilk gün Varşova’yı gezmekle başladık işe. Uçaktan iner inmez sevgili rehberimiz Dvora Cohen ve Holokost’tan kurtulan Miriam Akavia ile tanıştık. Bize bir konuşma yapıldıktan sonra ilk olarak Varşova’daki bir Yahudi mezarlığını gezmeye koyulduk. Böylesine büyük bir mezarlığı şehrin tam göbeğinde, modern binaların hemen yanında görmek beni biraz üzüp sinirlendirdiyse de o mezarlıktaki insanların hikâyelerini dinlerken çok etkilendim. Daha sonra belki de en ilginç yerlerden biri olan büyük Varşova Gettosu’nu gezdik. O gün son olarak eski şehri gezdik ve gece geç saatte otele gidebildik.

Ertesi gün ilk güne göre biraz daha ağır ve üzücü geçti. İlk önce Yahudi halkının büyük bir çoğunluğunun yaşadığı Kazimiers Dolney’e gittik ve oradaki sinagogu ziyaret ettik. Sırada o günün bizi bekleyen en zor kısmı yer alıyordu. En büyük kamplardan biri olan Majdanek… Dört saatlik bir turdan sonra, çok üzgün ve buruk Majdanek’i terk ettik. Size çok etkilendiğim bir olayı anlatmak istiyorum. Yahudilerin ocaklarda yakıldığı krematoryumun hemen içinde, bir bölümde fırınların ısısı ile bir SS subayının yıkandığının anlatılması Nazilere olan kızgınlığımı daha da arttırdı. 

Çünkü Yahudileri katletmenin dışında bir de onlara bu kadar aşağılayıcı davranışlarda bulunmaları çok üzücüydü.

Majdanek’ten sonra ertesi günkü programımızın gerçekleşeceği Tarnov şehrine doğru yola koyulduk ve uzun bir yolculuktan sonra odalarımıza dağıldık. Sonraki gün Tarnov’daki birkaç yeri gezdikten sonra sıra, Auschwitz’in bulunduğu Krakow’a gitmekti. Oraya vardığımızda ilkin bir müzeyi ziyaret ettik. Müzede Holokost ile ilgili ilginç resimler ve bilgiler vardı. Daha sonra, Krakow’lu Yahudilerin bu olaylardan önce yaşamış olduğu mahalleyi, Krakow’da bulunan gettoyu ve eski şehri gezdik. Akşam otele gidince herkesin görüşlerini paylaştığı bir toplantı yaptık ve yine gece geç saatte odalarımıza dağıldık.

Ertesi gün bu turun amacını oluşturan Auschwitz’e gittik. Büyük bir kalabalığın içinde her  barakaya girmeye ve içeridekileri gözlemlemeye çalıştık. Bu zorlu ve yorucu geziden sonra tüm dünya ülkelerinden insanların katıldığı bir yürüyüşe başladık. Bu yürüyüş Auschwitz I’den Auschwitz II’ye yani Birkenau’ya kadar uzunca bir yolu yürümek zorunda bırakılan ve sonucunda açlıktan veya yorgunluktan ölen Yahudileri hatırlamak için yapılan bir anmaydı. Bu yürüyüşün Holokost’taki adı “March of the Death” yani Ölüm Yürüyüşü iken insanların bu olayı anmak için bu yolu yürümesine de “March of the Living” yani Yaşam Yürüyüşü denmişti. Yürüyüş sırasınca ölen altı milyonun ismi okundu ve hepimiz İbranice şarkılar söyleyerek yürüyüşe katıldık.

Son gün Nazi’lere baş kaldıran Yahudiler hakkında bilgiler öğrendik ve uçağa binip Türkiye’ye dönerken hepimizin içinde bir burukluk vardı. Gezi, Miriam ve Dvora’nın katkılarıyla başarıyla tamamlanmış ve hepimizin Holokost hakkındaki bilgilerimiz artmış ve düşüncelerimiz oluşmuştu. Şimdi sıra bu öğrendiklerimizin ve tanık olduğumuz şeylerin diğer insanlara ve bizden sonra gelecek olan nesle anlatılmasıydı. Çünkü bu geziye katılan herkesin görevlerinden biri de yaşadıklarını başkalarına aktarmaktı. Benim bu geziye katılmamı ve bu tecrübeyi edinmemi sağlayan herkese teşekkür eder, saygılarımı sunarım.