“Benim prensibim, her olaya iki tarafından da bakabilmektir!”

15 Nisan Salı akşamı, 19.00 seansından hemen önce, Fitaş Sineması’nın önü hınca hınç doluydu. Son yıllarda, İstanbul Film Festivali’ne talebin azaldığını söyleyenler, bunca insanın “yedek listede” beklediklerini görseler, kesin şaşırırlardı. Sinemanın girişinde, içeri giren konukları bir düğün sahibi edasıyla karşılayan, gelenlerle içtenlikle tokalaşan kişi ise, Amos Gitai’dan başkası değildi. Yani az sonra röportaj yapacağım, “Désengagement” (Çözülme) adlı filmin ünlü İsrailli yönetmeni.

Aylin YENGİN
23 Nisan 2008 Çarşamba

Gitai ile kısacık ama dolu dolu geçen sohbetimizi, sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Umarım siz de benim kadar keyif alırsınız

Bu, yanılmıyorsam, festival için İstanbul’a ikinci gelişiniz. Katıldığınız diğer uluslararası festivallere kıyasla, İstanbul Film Festivali’ni nasıl değerlendiriyorsunuz?

İstanbul Film Festivalini çok beğeniyorum, bence çok başarılı bir organizasyon. Çok kalabalık bir seyirci topluluğu var. İnsanlar bilinçli, ne izlemek istediklerini bilerek geliyorlar; filmler özenle seçiliyor.

Festival kapsamında başka filmler izleme şansınız oldu mu?

Maalesef, İstanbul’a yeni geldim ve kendiminkinden başka bir film izleyemedim. Aslında çok da iyi bir film izleyicisi sayılmam.

Peki nelerden esinlenirsiniz? Okuduğunuz kitaplardan mı?

Size komik gelebilir, ama iyi bir okuyucu da değilimdir. Senede bir ya da iki kitap okurum. Özellikle de çok etkilendiğim bir kitap olursa, yenisine başlamak için, aradan uzun bir süre geçmesini beklerim. Böylelikle kendime, kitabı tam anlamıyla hazmedecek zaman tanırım.

Türk yazarlar arasında sevdiğiniz ya da okuduğunuz biri var mı?

Olmaz olur mu? Orhan Pamuk’a büyük bir hayranlık duyuyorum. Onun Nobel Ödülü alırken yapmış olduğu konuşmanın aynısını yapabilmeyi isterdim.

Peki ya izlediğiniz bir Türk filmi?

Yılmaz Güney’in Yol adlı filmini zevkle izledim.

2005 yılındaki Free Zone filminde, Amerikalı bir genç kadın İsrail’e geliyor, İsrailli bir kadın şoför ile Serbest Bölge’ye geçiyor ve kendini İsrail-Filistin çatışmasının göbeğinde buluyordu. İki yıl sonra aynı formülü Désengagement filminde uyguluyorsunuz. Fransız Yahudisi Ana, doğumundan hemen sonra terk ettiği kızını aramak üzere, İsrail’e geri dönüyor. Senaryolarınızda bu formülü kullanmanızın sebebi nedir?

Sizin formül olarak betimlediğiniz şey, aslında benim için ülkemin gerçeklerini beyaz perdeye aktarabilmenin bir yolu. Ben genellikle filmlerimde gerçek olaylardan yola çıkarak bir öykü kurgularım. Esin kaynağım ne kitaplar, ne de izlediğim filmlerdir, bana ilham veren gerçek olaylardır.

Bu filmde Gazze’deki bir Yahudi yerleşim birimine ulaşmaya çalışıyor kahramanınız. Niye Gazze?

Gazze sizin de bildiğiniz gibi, bütün olayların geçtiği kilit nokta, ancak burasını seçmiş olmamın esas nedeni, oğlumun askerliğini Gazze’de yapmış olması. Bu süreç beni çok derinden etkilemişti.

Yahudi olmanıza rağmen, Ortadoğu çatışmasında her iki tarafa eşit mesafede durmaya çalışmanız, Batı’da takdirle karşılanıyor. Tarafsızlığınızı koruma gayretinizi nasıl tarif edersiniz?

Aslında objektif miyim, değil miyim, bilmiyorum, ama elimden geldiğince tarafsız olmaya çalışıyorum. Çünkü inanıyorum ki, insan ancak bir olayı karşı tarafın da gözüyle görebilirse, gelişme ve ilerleme kaydedebilir. Benim prensibim, her olaya, iki tarafından da bakabilmektir! Bunu yaparken karşı tarafa hak vermek, politik olarak onunla aynı fikirde olmak, hatta anlamak zorunda bile değilsiniz; tek yapmanız gereken şey olayı bir de karşı tarafın bakış açısıyla değerlendirmektir. Barışın ancak, insanların birbirlerini anladıklarında sağlanabileceğine inanıyorum. İnsanlar derken, hem dostların birbirlerini, hem de dostların düşmanlarını anlamalarını kastediyorum.

İnsan takım tutarken bile tarafsız olamazken…

Bu olay bir futbol takımını desteklemekten çok farklı maalesef, çünkü futbol meşin toplarla oynanırken, gerçek hayatta, havada uçuşan metal toplar, mermiler ve füzeler var.

Filmi izleyenlerin, karşı tarafın karakterlerinden hoşlanmaları sizi rahatsız etmiyor mu?

Aksine, izleyicilerin onların acılarını da paylaşmalarını istiyorum. İnsanlar aslında, politik anlamda sandığınızdan çok daha olumlu ve barışçıllar. Dünyanın yaklaşık üçte ikisi çok yakında, uzun süreli bir antlaşma sağlanacağına inanıyor. İnsanlar savaşmaktan yoruldu artık, o yüzden bir orta yol bulunacaktır.

Politikaya atılmayı düşündünüz mü hiç?

Asla! Çok teklif geldi aslında, ama ben politikayı filmlerime yansıtmayı tercih ediyorum. Sanatçıların politikaya bulaşmalarını doğru bulmuyorum.

İsrail sineması geçen yıl uluslararası arenada pek çok başarıya imza attı. Bir Oscar ödülü, Berlin’de “en iyi yönetmen” ödülü, Cannes’da “Altın Kamera” ödülü… İsrail sinemasının bir hamlesi söz konusu olabilir mi? Yoksa bu ödüllerin aynı yıla denk gelmesi bir rastlantı mı sadece?

Kesinlikle büyük bir gelişme söz konusu… İsrailliler bu konuda çok büyük bir atılım gerçekleştirdiler. Aralarında çok cesur yapımcılar ve yönetmenler var. Türk halkı da bunun bilincindedir: başarılı bir yapım ortaya koymak için, güçlü ve cesur bir iş çıkartmak gerekir. Cesur işler, çoğunlukla en kritik olanlardır, tıpkı Cannes’da ödül kazanan film gibi. Kendini güçlü sayan bir toplum, bu tür kritik eserler meydana getirmelidir. Güçlü ülkelerin halkla ilişkilere ihtiyacı kalmaz, güzel filmler ve güzel kitaplarla kendilerini tüm dünyaya tanıtabilirler.

İsrail sinemasının dünya sinemasındaki yeri nedir?

Bu soruyu benim yanıtlamam pek doğru olmaz. Bu daha çok eleştirmenlere ya da yapımcılara sorulması gereken bir soru, diye düşünüyorum

Yoğun programınız içinde, bize vakit ayırdığınız için, çok teşekkürler.

Ben teşekkür ederim...

Amos Gitai hakkında kısa kısa

• 11 Ekim 1950’de Haifa’da doğdu.

• Babası gibi o da mimarlık mezunu.

• Aile geleneğini sürdürmek adına, oğlu da mimarlık okuyor.

• 1973 yılındaki Yom Kipur Savaşında askere çağırıldı.

• Doğum gününde Golan Tepeleri üzerinde uçarlarken

   helikopteri vuruldu.

• Şimdiye dek sadece Telaviv’de yaşadığı kendi evini

  dekore etti.

• Film kariyerine belgeseller çekerek başladı.

• Şimdiye dek yaklaşık 40 film çevirdi.

• 2000 senesinde çevirdiği Kipur adlı filmle tanındı.

• Çoğunlukla İsrail’de, ara sıra da Amerika’da yaşıyor.

Son filmi Désengagement hakkında

Oyuncular: Juliette Binoche, Liron Levo, Jeanne Moreau / İsrail-Fransa-Almanya-İtalya, 2007 yapımı

İsrail sinemasının çok tanınan ve çok tartışılan yönetmenlerinden Amos Gitai son filminde gözünü bir kere daha İsrail siyasetine çeviriyor. Yıl 2005. İsrailli Uli ve yarı Fransız kız kardeşi Ana, yıllar sonra Fransa’da karşılaşırlar. Ana, yirmi yıl önce doğurup terk ettiği kızını aramak için İsrail’e dönmeye karar verir. Otomobil, tren ve gemiyle sınırların ötesine bir yolculuk yapan Ana ve Uli bir anda kendilerini İsrail’in Gazze’den geri çekilme operasyonunun yarattığı duygusal ve siyasi kargaşanın ortasında bulurlar... Filmde, geçtiğimiz yıllarda festivali ziyaret eden ve Sinema Onur Ödülü alan Jeanne Moreau’nun da rolü var.