UÖML öğrencilerinin kaleminden su

Ulus Özel Musevi Okulları’nda, 12 yıldır geleneksel bir şekilde sürdürülen İzi Erbeş Kültür Etkinlikleri’nin bu yılki konusu “su” olarak belirlendi. Küresel ısınmanın olumsuz etkileri ile beraber, su kaynaklarının korunması ve verimli kullanılması güncelliğini koruyor. Bu haftaki sayıda dereceye giren eserleri yayınlıyoruz

Perspektif
23 Nisan 2008 Çarşamba

İki hidrojen bir oksijen : Selin Zakuto / Birincilik

Gözlerimi açıyorum. Hatırlamaya çalışıyorum nasıl ve nereden geldiğimi. Bilemiyorum sadece bir sesin "Vazgeçilmez ol, yararlı ol, merhametli ol" dediğini anımsıyorum. Bakıyorum kendime neye benziyorum diye, aslında yok bir biçimin. Bulunduğum ortamın şeklini alabiliyorum. Soğuklarda milyonlarca kristali bedenimde tutarken bitkileri besliyorum, koruyorum rüzgârın haşinliğinden, sıcaklarda ise artık geldiğim yere dönmenin zamanı gelmiş diyerek yavaş yavaş damlalara dönüşüp kendi cennetime dönüyorum. Görevimi yerine getirmenin hazzı içinde olduğum yerde buharlaşıyorum.

Kim miyim ben? Tüm canlıların ve yeryüzünün vazgeçilmez elementiyim: Ben suyum. Özel, güzel, yararlı ve tükenmez...

Ama su olmak kolay değil, zannetmeyin basit bir damlayım sadece. Oldukça güç bir görevim var: Toprağa düşünce can katarım bitkilerin bedenlerine, insan ruhlarına derman, yanan yüreklerine hoş bir serinlik. Hayat veririm geçtiğim yerdeki tüm canlılara, topraklara. Ama gelin görün ki kızdığım zaman bendime sığmam, afet olurum, götürürüm tüm toprakları, bitkileri, insanları; arkamda çıplak kayalar, yıkılmış evler, sönmüş ocaklar, ağlayan gözler bırakarak.

Su olmak kolay değil; bileceksin kendini dengeli bir şekilde ayırmayı, yayılmayı bileceksin. Her nehri her ırmağı beslemesini bileceksin. Tıpkı insanların damarlı gibi yayılacaksın, en uç noktalara ulaşıp oralara hayat katmayı bileceksin.

 

Su olmak kolay değil; hayatın içine akmak, sessizliğini koruyan bir göl olmak, huzuru sağlamak.

Su olmak kolay değil; sınırlarını bilmek, her yeri yıkan bir selken bir vadide durulmak, ümit olmak.

Su olmak kolay değil; bir goncanın yapraklarından süzülerek kalbine inmek.

Su olmak kolay değil; duygularını yüreğinde saklayan bir deniz olmak, fırtınalar içindeyken bile sükûnetini koruyabilmek.

Ben suyum, masum bir bebeğin yanaklarından süzülen gözyaşı, ananın yüreğinde akan kanın özü benim.

Ben hayatım.

 

Suyun Gizemi : Gila Benyakar / İkincilik

Bir kelimenin insanda uyandırdığı duygu veya yaptığı çağrışım herkeste farklılık gösterir şüphesiz. Işık dediğimizde kimimizin aklına aydınlık, kimimizin aklınaysa huzur gelir. Suyu ele alınca bambaşka tablolar çizilecektir gözlerimizin önüne. Bana göre o en temiz, en vazgeçilmez ve düşününce anlamı en derin olan şeydir.

Sağlımızın yerinde olmasını sağlamasının dışında, hayatımın birçok köşesinde görüyorum ben onu. Örneğin arkadaşlarımda... Onlar hayatımdaki su gibiler; solmama asla izin vermeyen, her zaman yanımda olan ve bana gün geçtikçe yeni şeyler katanlar. Ne zaman susasam bilirim ki onlar hep yardımıma hazırlar. Su olmadan bir çiçek yaşayabilir mi? Peki bizler yanımızda birileri olmadan hayatımızdan zevk alabilir miyiz? Başka çağrışımları yok mu suyun? Elbette var.

Saflık geliyor aklıma su deyince, kusursuz ve muhteşem. İyiliği düşünüyorum suya bakınca, barışı ve birliği... Meğer ne çok anlamı varmış benim için. Aldığım nefesin bana verdiği mutluluğu düşünüyorum, o olmadan nasıl yaşanır acaba? Onu içtiğim an içime bir serinlik hissi geliyor. Sanırım bu yaşama belirtisi. Beni hayata biraz daha bağlıyor bu duygu. Sanki o bir canlı, ne zaman ne hissettireceğini iyi biliyor. Suyun da bizler gibi duygusal olduğunu duymuş muydunuz hiç? Kötü söze kırılıp, güzel söze mutlu oluyorlar. Üzüldüğümüzde nasıl suratımızı asıyorsak biz, onlar da renklerini bulandırıyorlar. Benzer bir özelliğimiz de varmış, bakın.

Alt tarafı su dediğinizi duyar gibiyim. Bir düşünün bakalım su olmasaydı neler olurdu? Bazen varlığından emin olduğumuz şeylerin değerini kaybedince anlarız. Su bizim yaşam kaynağımız, neşemiz, kederimiz... Yokluğunu düşünmek bile istemiyorum. Peki ya siz?

 

Son damla : Reysi Rodikli / Üçüncülük

Dünyanın her yerindeyim; yeraltındayım, yeryüzündeyim. Soğuğum, sıcağım. Hızlıyım, yavaşım; her zaman önemliyim. Fakat insanlar sonsuz olduğumu sandılar. Değer   bilmez   şekilde   tükettiler, kirlettiler. Zaman   geçtikçe   azalıyorum. Bazıları tehlikenin farkında; ama herkes "Kimse bir şey yapmıyor" diye düşünüyor.

Bana öyle şeyler bırakıyorlar ki yok etmem yüzyıllar alıyor ve onları yok ettiğimde de bana yine zarar veriyor. Bazen pis dumanların çıktığı, karanlık binalardan kimyasal atıklar döküyorlar bilinçsizce. Oysa insanoğluna hep yardım etmeye çalışırım ben. Anlamıyorum bu cezanın nedenini. Suçum neydi? Onlara yiyecek, içecek ve ulaşım gibi birçok kolaylık sağladım. Karşılığında aldığımsa sadece çöpler oldu. Başta kızdım onlara, bu yüzden günlerce, aylarca yağmur yağdırmadım bulutlarla anlaşıp. Sonra fark ettim ki olacaklar o noktadan sonra bana zarar vermeyecekti. Canı acıyacak olan ben değildim. Artık çok geçti, geri dönüşü olmayan yola çoktan girilmişti. İnsanlar ne yazık ki çok geç fark ettiler önemimi.

Bilim adamları bir şekilde su kaynakları oluşturabilmenin yollarını araştırıyorlar. Bilimsel buluşların doğaya bu denli hızlı ve olumsuz etki etmiş olmasında insanların bilinçsizliğinin önemi büyük. Tehlikenin yaklaştığını fark ettiklerinde, yeni bir dünya savaşının eşiğindeydi insanlık aslında. Uzun süren araştırmalar sayesinde iyi korumaya çalışıyorlar beni. Fakat bulunduğum ortama artık doğa demek imkânsız. Çevremde uçuşan kelebekler, sevinç içinde sıçrayıp oyun oynayan kurbağalar, benimle serinleyen canlılar olmadıkça bulunduğum ortam tam anlamıyla doğal değil.

Bozulan iklim şartlan, asit yağmurlarından etkilenen bitkiler ve hayvanlar yapay ortamlarda yaşatılmaya çalışılıyor. Bilim adamları, işe yarar bir şeyler bulabilmek için deneyler yaparlarken benden de örnekler aldılar ama yüksek hava sıcaklıkları eklenince işte sonunda bir damla kaldım.

Bilim adamları sonunda su üretebilmenin bir yolunu buldular. Ancak ben, son gerçek su damlası olarak özel bir kapta tutuluyorum. Bu kabı öyle bir düzenlemişler ki ne buharlaşıp kurtulabiliyorum bu işkenceden ne de bir parça toza dönüşebiliyorum. Susuzluğa çözüm bulduklarını duyduğumda sevinmiştim; ama madem su üretebiliyorlar, neden bir damla suyu kutuda saklamaya devam ediyorlar? Cevabı sorumda vermiştim zaten. Ben "gerçek su" idim yeni ürettikleri ise "yapay". İnsanlığın ürettiği yeni su bana benziyor; ama kesinlikle benimle aynı değil.

İnsanoğlu, su üretmenin yollarını aramak yerine elindeki su kaynaklarını korumayı bir an önce öğrenmeli.

 

Hayatımızın anlamı, bir parçacı... Işık Zakuta  / Mansiyon

Su kelimesi aslında iki harften oluşuyor sadece. Kimyada herkesin bildiği bir formülle de yazılıyor. H2O'dan oluşuyor yani, iki tane hidrojen ve bir tane de oksijen. Herkesin bildiği bir element aslında... Musluğumuzdan akan, susadığımızda içtiğimiz, dünyanın %71'ini kaplayan, sabahleyin yüzümüzü yıkarken güne onunla başladığımız, akşamleyin yatmadan önce dişlerimizi fırçalarken kullandığımız, kısaca hayatımızın her alanında, her anında bizimle birlikte olan bir şeydir su. Aslında bu iki küçük harfin ne işe yaradığından çok önemli olan bizim için ne ifade ettiği ve hayatımızda ne kadar önemli olduğudur.

Birçok insan gibi ben de İstanbul Boğazı'nın eşsiz manzarasını hayranlıkla izlerim. Boğazın deniz manzarasını yani bir yerde suyu izlemek bana huzur ve rahatlık verir. Cumartesi akşamları arkadaşlarımla Boğaz'a karşı bir yerde eğlenmek veya pazar sabahı ailemle boğazın kenarında o eşsiz suya bakarak kahvaltı etmek. İşte aslında su benim için ilk olarak böyle bir anlam taşıyor. Sevdiklerimle beraber, mutlu olarak onu izleyebilmek...

Herkes baharın gelmesi, çiçeklerin açmasıyla veya yazın bir kumsalda keyif yaparak vakit geçirmeyi sever fakat ben gene kışın o yağmurlu günlerde saçlarım sırılsıklam olana kadar yağmurun altında yürümeyi çok seviyorum. Bardaktan boşalırcasına gibi yağan yağmurun her damlası bana sevinç ve heyecan veriyor. Bu yüzden yağmurda dolaşmak, aslında çok ıslansak bile bunun dert etmeye değmeyecek bir şey olduğunu anlamamı sağlıyor benim. Bu yüzden su benim hayatımın farklı açılardan bir parçasını oluşturuyor.

Yazın o sıcağında buz gibi denize atlarken, arkadaşlarımızla yaptığımız eğlenceli bir voleybol maçından sonra kana kana su içerken, biz ne kadar getirmek istemesek de anneannemizin hatırını kıramayacağımız için istediği yalnızca bir bardak suyu getirirken, okulda sıcaklıkla birlikte derslerden bunalmış, su savaşı yapıp disipline giderken hep etrafımızda su var. Aslında bir oturup düşündüğümüzde suyun sadece içtiğimiz veya kimya dersinde bir elementten kullandığımız bir formülden çok şey anlayacaksınız. Çünkü su bütün hayatımız için biz farkında olmasak da çok önemli bir şeydir.

 

Zamanın üç hali : Nesim Gönceer / Jüri Özel Ödülü

Hepimizin hayatında bazen yalnız, bazen birileriyle birlikte, bazense kalabalıkların içinde yalnız olduğumuz anlar vardır. Bu anlar; yeri gelince tek başınıza, yeri gelince ise başkalarının yardımlarıyla içinden çıkılabilecek durumlardır; zamanın su gibi akıp gidiyor olması gibi.

Hepimizin bildiği gibi suyun üç hali vardır. Katı, sıvı ve gaz. Zamanı suya benzetecek olursak zamanın da üç hali olabilir. Katı hali tahmin edebileceğiniz gibi hayatınızda en sıkıntı yaşadığınız anlardır. Hastane koridorlarında geçen o stresli anlar, sevmediğiniz bir dersteki sıkıntınız. O kırk dakika böyle bir derste size iki saatmiş gibi gelir sanki zaman yavaşlamış gibi.

Zamanın katı halinin görülebileceği yerlerde sanki kalıplaşmış bir duygu vardır, yalnızlık. Sevdiğiniz bir insanı kaybettiğiniz andır bu zaman. Ya da onsuz geçirdiğiniz andır.

Hayatta hepimizin bir ilgi alanı vardır. Bunlarla ilgilendiğimiz zamanlarda ise zaman sanki birden sıvı hale geçmiştir. Beğendiğimiz bir filmi izlerken veya  sevdiğiniz insanlarla sevdiğiniz bir şeyi paylaşırken. Eğlendiğiniz bir derste zamanın nasıl geçtiğinin farkına varamadan bir de bakmışsınız ders bitmiştir. Zaman sanki böyle durumlarda hızlanmış gibi hissedersiniz.

Zamanda geriye bir bakacak olursak sanki geçen seneler suyun gaz hali gibi buhar olup uçmuş gibi hissedersiniz. Yaşadığınız güzel anlar zihninizde güzel bir yere sahip olmuştur. Hayatta olan sevdiklerimizle yaşadığımız her anın değerini bilmeliyiz; çünkü hayatta o günlere geri dönüş yoktur, o an bir kere yaşanır ve ancak bize bıraktığı güzel anlarla hafızalarda adeta tekrar yaşatılır.

Gördüğünüz gibi suyun olduğu gibi zamanın da üç hali olabiliyor, yeter ki zamanı nasıl harcadığımızın farkında olalım.