Cesur bir ses: Magdi Allam

Magdi Allam… Corriere della Sera’nın cesur müslüman gazetecisi… Düşmanı çok olan Mısır asıllı ünlü İtalyan gazeteci bugün Avrupa’nın gündeminde

Dünya
23 Nisan 2008 Çarşamba

Ziva GALİKO / Paris

Magdi Allam, 1970’ lerden beri İtalya’da yaşayan Mısır asıllı ünlü bir gazeteci… 

20 yaşında kendisini güvende hissetmediği gerekçesi ile Mısır’ı terk eder. O zamana kadar olağanüstü bir medeniyetin varisi memleketinde sıradan, herkes gibi bir vatandaştır, Allam.

Mısır’ı terkeder, zira 15 yaşında iken ilk aşkını yaşar ve bu aşkı yüzünden, hiç beklemediği bir anda, apar topar, şaşkın ve korku içinde, Mısır gizli servislerince (Mukhabarat) sorguya çekilir. Haberdar olmadığı bir şeyi öğrenir: sevdiği kız Yahudidir, bu yüzden ajanlıkla suçlanmaktadır. Sorguların ardı arkası kesilmez, travma yaşar ve ‘ver elini Roma’ der. İtalya’ya yerleşir, çok başarılı bir gazeteci olur. Bugün Corriere della Sera’nın genel müdür yardımcısıdır.

1970’ten 2006 yılına kadar gittikçe gelişen ve inanılmaz sürpriz gelişmeler gösteren bir düşünme ve yazma şekline sahip Magdi Allam. 70’li yıllarda Batı dünyasının, 68 Mayıs Devrimi’nin ve geleneksel sol düşüncenin tüm özelliklerini taşır politik eğilimi. Hiç kendini sorgulamadan, Ortadoğu sorunu hakkında klişeleşmiş düşünceleri izler.

Magdi Allam, (veya Italya’da ona karşı olanların dediği gibi, Magdi Vakası) 2006 yılında Dan David Vakfı’nın dünyaca ünlü ödülünü, Endonezyalı, Polonyalı ve Şilili üç gazeteci ile paylaşır. Dan David Vakfı’nın kurulma amacı, dünyayı daha iyiye götürecek eserleri, projeleri ve fikirleri cesaretlendirmek ve gerçekleştirilmelerine imkan sağlamak. Üç ayrı dalda veriliyor bu ödül: ‘Bugün’, ‘Geçmiş’ ve ‘Gelecek.’

 ‘Geçmiş’ ödülünü, Japon kemancı Yo Yo Ma alır. İki Amerikalı bilim adamı da kansere karşı araştırmaları sayesinde ‘Gelecek’ ödülüne hak kazanır. ‘Bugün’ ödülünü alan gazetecilerden biri olan Magdi Allam, ‘Avrupa’nın eseri: intihar komandoları’ ve ‘Korkuyu yenme’ adlı eserleri ile bu onura layık görülür.

Magdi Allam‘ın Milano’daki konuşmasını dinlemek üzere konferans salonuna girdiğim anda, (konferans son eseri olan  ve 2007 yılının haziran ayında basılan ‘Yaşasın Israil’ isimli kitabını tanıtmak üzere düzenlenmişti) sahnede oturan uzun boylu ama çok zayıf adamdan yayılan müthiş enerji ile onu zaten tanıyanlara ilettiği  ümit ve çoşku hemen hissediliyordu. Hafif Arap aksanının belli belirsiz etkilediği İtalyancasıyla dinleyicilere hitap etmeye başladığından az bir süre sonra, değişik, klişelerin dışına çıkan, kendine has, akılcı, devamlı sorgu içinde olan bir tutumla olaylara yaklaştığını, kalıpları sarsmaktan çekinmediğini farkına varmayan kalmamıştı.

Konferansı izleyen tartışma Magdi Allam‘a yapılan bir öneri ile sona eriyordu:

-‘ Orta doğu barış görüşmelerinde neden İtalya’yı temsil etmiyorsunuz?’

Magdi Allam, gazetecilik görevini çok aşmış biridir. Mesleğini ifşa ederken aynı bir bilim adamının  gerçeği arayışındaki titizliği gösterir.

Politika, Yunancada çok yüzlü anlamına gelir. Politikacıların ve çömezlerinin gerçek niyetlerini açığa vurarak, italyan İçişlerı Bakanlığının güvenini kazanır,  faydalı ögütlerde (kendisine çok düşman kazandırması pahasına) çalışır, bir takım kişilerin davet edilmesine engel olur, bazı antlaşmaları da feshettirir.

Ilk başta Nasır ve daha sonra Arafat sayesinde klişe ve ön yargılardan kurtulduğunu devamlı vurgular. Allam’a göre Nasır’ın, 1967 hezimetinin ardından, ilk safhada İsrail’e karşı tüm Arap ülkelerini birleşmeye çağırması, panarabizm hareketini doğururken (ortak bir düşmana karşı birleşme), ikinci safhada radikal bir akım gelişir. Kin, şiddet, ve nihayet düşmanı gördüğün yerde öldürmeye izin. Arap ülkelerinin medeniyeti, kültürel farkları, özellikleri, giderek çok güçlü negatif dürtülerin daha ağır basması ve aşırı dinci bir egilimin giderek yayılması sonucu kaybolmaya yüz tutar.

Allam, Arafat’a bir ‘minnet borcundan’ söz eder yazılarında. Onun sayesinde İsrail’e karşı olan ön yargılarından kurtulduğunu vurgular. Arafat ile ilgili olarak, ‘sadece iktidar, hırs ve para düşkünü, megaloman biridir’ der. Filistin Halkına yaptığı kötülükleri sıralar ve intihar komandolarının ortaya çıkmasında payının büyük olduğunu düşünür. Şehit mertebesine eriştiklerini vurgulayan Arafat, gençleri ölüme iter; yani hayatı değerlendireceğine ölümü yüceltir.

Allam, Ortadoğu krizi hakkında batı ülkelerine de uyarıda bulunmaktan geri kalmaz. Batı ülkelerinin, seçim yolu ile başa geldiklerini öne sürerek, her devlet adamı ile işbirliğine hazır olmalarını eleştirir.

İntihar komandolarını destekleyen politikacılara karşı amansız bir mücadele verir. Zira, hayatın değeri ya herkes için geçerlidir, ya da hiç kimse için değildir.

Magdi Allam,‘Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar (bugün laik Müslümanlar da ölüm tehlikesi ile karşı karşıyadır), hep birlikte harekete geçip terörü besleyen kinin köklerini kazımalıyız’ der. Bugün ise ölüm tehlikesi ile karşı karşıya Allam. Düşüncelerini yüksek sesle söylediği için hep koruma polisleri ile dolaşıyor.

Kolayca tahmin edileceği gibi, bu yazı Magdi Allam’ın düşüncelerinin ve yaptığı analizin  tümünü kapsayamaz.  Küçük bir fikir verebilmişse amacına kısmen ulaşmıştır. Yazımı, kitabına alelacele çiziktirdiği, şu güzel cümleyle bitiriyorum:

‘Dünyada, serbestçe yazarak, korkusuz konuşarak, gerçek ve barış içinde yaşama dileği ile…’

Magdi Allam 07.06.2007

 

Not: Bundan 5 hafta kadar önce Magdi Allam, onu sevmeyenlerin ekmeğine yağ sürerek, katolik olur. Din seçimi insanın kendisine aittir diye düşünebilecek miyiz acaba?