Galata’da Performans Zamanı

Sibel ALMELEK İŞMAN
16 Nisan 2008 Çarşamba

Sandy İPEKER

Galata Perform’un bu yıl üçüncüsünü düzenlediği “Performans Zamanı 08”  programına Lübnan, İsrail, Rusya, İtalya, İngiltere, Polonya, Portekiz, Bulgaristan ve Türkiye’den ellinin üstünde, yerli/yabancı sanatçı ve teorisyen katıldı. 21 – 30 Mart tarihleri arasındaki etkinliğe katkıda bulunanlar arasında Türkiye’ye daha önce de gelen İsrailli sanatçılar Lior Amir Kariel ve Yaacov Chefetz  de vardı.

Galata Perform, düzenlenen etkinliğin amacını, “performans sanatının Türkiye’de gelişmesini sağlamak, deneysel ve yaratıcı sanatsal ifadeyi desteklemek, performans projelerinin izleyicilerle buluşmasını sağlamak olarak” tanımlıyor. “Demokraside Çeviri Dersi” performansıyla Lior Amir Kariel, “Nus-Nus” adlı projeyle Yaacov Chefetz 29 Mart’ta seyirciyle buluştu.

Önce, bekleme salonunda gösterilerin başlamasını bekleyen seyircilerin arasından Yaacov Chefetz, elinde sebzeler ve kocaman bir tencere ile göründü. Hepimizin şaşkın bakışları arasında kendisine ayrılan masaya yerleşen Yaacov, cebinden içi baharat dolu bir poşet çıkardı. Sanki hepimizi yıllardır tanıyormuşçasına samimi tavırlar sergileyerek önce bize baharatı koklattı. Bunun, kendi hazırladığı bir çeşni olduğunu ve içinde tarçından doğu baharatlarına kadar değişik birçok tadın bulunduğunu açıkladı. “Bu baharat da aslında insanlar gibi” diyerek Doğu, Batı, millet, ırk, din gibi ayrımlarının aslında ne kadar da gereksiz olduğunu; tıpkı bu baharat gibi bütün farklılıklara rağmen bir arada uyum içinde yaşanabileceğini belirtti. Bir arada yaşamanın aslında o kadar da zor olmadığını aksine her şeyi daha da güzelleştirdiğini dile getirdikten sonra, yanında getirdiği tencerenin anlamını açıklamak istediğini söyledi. “Bir şef değilim ama yemek yaparım, bu tencere Filistinli  bir dostumun mükemmel bir aşçı olan karısına ait…”

Yaacov aslında mimar… 1973 Arap-İsrail Savaşı’ndan döndükten sonra iki yıl etkisinden kurtulamadığı için çalışamamış. Tekrardan bir şeyler yapmayı performans sanatına ilgi duyduktan sonra başarabilmiş. Şimdi Bar-İlan, Technion gibi üniversitelerde ders veren ve kendine ait atölyesinde sanat çalışmalarına devam eden Yaacov, gösterisinin onu çok etkileyen öğrencisi  Genya ile ilgili olduğunu söylüyor ama daha fazla anlatmak istemiyor, çünkü gösterinin sürprizinin bozulmasından endişe ediyor. Sonra da itiraf ediyor, çorbayı yapmanın değil de sergileyeceği gösterinin onu çok heyecanlandırdığını. O çorbasını hazırlarken biz de Lior’un gösterisini izlemek için içerdeki salona geçiyoruz.

Lior, üzerinde siyah kostümü, hepimizi oldukça sert bir tavırla kapıda karşılıyor. Seyirciler yerleştikten sonra üzerinde bir çok kâğıt, yapıştırıcı, makas olan masaya altı tane gönüllü çağırıyor. Diğer seyircilerin ise koltuklarının altında bulunan ses çıkaran oyuncakları almalarını ve itiraz etmek istedikleri zaman bu oyuncaklarla ses çıkarmalarını söyledikten sonra seçtiği altı gönüllüye üzerleri kâğıtla kaplanmış görme imkânını oldukça kısıtlayan deniz gözlüklerini veriyor. Gönüllülere beşer dakika içinde önce bir lider, sonra da bir  sözcü seçmelerini ve masadakileri kullanarak onu görsel biçimde tanımlamalarını söyleyen Lior, seçilen lideri ve sözcüyü grubun dışına alarak bu sefer hukukun ne olduğunu açıklamalarını istiyor gruptan. Bu sırada kendisi de çeşitli gazeteleri yıkıyor bazen de grubun etrafında dans ediyor. Gösterisinin finali ise oldukça sert. Masanın etrafında koşarak oradaki gönüllüleri elindeki streç kağıt ile çevrelemeye başlıyor. Salondaki hemen herkes bu  gösteriden etkilenmişti. Eşyalarını topladıktan sora yanıma gelen Lior, gösteridekinin aksine dünya tatlısı bir insan… Önce biraz gösterisi üzerine konuştuk. Sözlerine demokrasinin aslında o kadar da iyi bir yönetim biçimi olmadığını açıklamakla başlıyor: “Öncelikle bakış açımızı kısıtlıyor, benim bu üzeri kağıtla kaplı deniz gözlüklerini dağıtmamın amacı da buydu zaten” diyor ve “evet demokraside liderimizi, sözcümüzü seçeriz, ama bir yerden sora o lider bizden ayrıdır” diye ekliyor. Bu gösteri sadece demokrasiyi yermek için değildi, değindiği bir diğer nokta ise insanların çoğu zaman uyguladığı koyun psikolojisiydi. “Baksana herkes sorgulamadan ben ne dersem yaptı, hatta seyircilere itiraz etme hakkı tanıdığım halde bu haklarını kullanmadılar bile.” Bir ara yanımda oturan diğer seyirciler ile kendisinden daha doğrusu o sırada canlandırdığı karakterden çekindiğimizi anlatınca ise gülmekten kendini alamıyor. Bu tepkisizliğin dünyanın her yerinde böyle olup olmadığını sorduğumda ise kendisine göre kesin öyle olduğunu ama bir gösteriyi farklı bir yerde olsa bile bir daha tekrarlamadığı için bilemeyeceğini belirtiyor. Geçen seneki performans haftasında gösterilen videolarda asıl performanslarını bu tarz salonlar yerine sokak ya da otobüs duraklarında gerçekleştirdiklerini anlatıyor. Tepkileri sorduğumda ise, “Tepki gelmez olur mu” diyor. Bazen fiziksel boyuta ulaşan tepkilerle karsılaştığını hatta bir keresinde bir gösterisinin sonunda, sanatçı olduğunu anlamayan insanların polis çağırdığını anlatıyor. Gösterisinde neden gazeteleri yıkadığını sorduğumda ise “bir çok gösterimde yıkama ya da temizlemeyi kullanıyorum, bu kötülükten arınmayı sembolize ediyor benim için” diyor  Lior. Burada gazeteleri yıkamak da kötü haberlerden kurtulma arzusu aslında..

Salondan çıktığımızda Yaacov’un çorbasının kokusu her tarafı sarmıştı. Bütün seyircilere çorba ikram eden Yaacov, “Genya ile konuşmak” adlı performansını sunmak üzere salona geldi. Konuşma zorluğu çeken Genya, onu çok etkileyen bir öğrencisi; Ukrayna’dan gelen bu kız, bir çok zorlukla mücadele etmek zorunda kalmış. “Bu kızın yaşadıkları inanılmaz” diyor Yaacov.

Gösterinin başında seyircilerden isimlerini masada duran post it’lere yazıp duvarda asılı olan saatin yanına asmalarını istiyor. Barkovizyonda Genya’nin konuşmasını izlerken kendisi de, ağzına bir patates koyup  konuşma güçlüğü çeken biriymiş gibi bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Tercümanı rolündeki kız ise anlatıyor: “Yahudi inanışına göre insanın başına hastalık gibi olumsuz bir şey geldiğinde kötü ruhtan kaçmak için isim değiştirilir, çünkü ismi kişinin kendisidir…”