PESAH -1

Yahudi bayramları arasında en eskisi sayılabilecek, Pesah’tır. Bahar festivali diye de adlandırılan Pesah, İbrani takvimine göre Nisan ayının 19’una rastlamaktadır. Mısır topraklarından çıkışın yıldönümü olan Pesah’ın birinci ve yedinci günleri İsrail’de yaşayanlar için, bunlara ilave olarak ikinci ve sekizinci günleri de Diaspora’dakiler için "Yom Tov" kabul edilmiştir

Kavram
16 Nisan 2008 Çarşamba

Tarımsal, milli, popüler aile bayramı özelliklerini kendinde toplayan Pesah, İsrail’de 7 gün, Diaspora’da 8 gün boyunca kutlanmaktadır.

Mısır topraklarından çıkışın yıldönümü olan Pesah’ın birinci ve yedinci günleri İsrail’de yaşayanlar için, bunlara ilave olarak ikinci ve sekizinci günleri de Diaspora’dakiler için "Yom Tov" kabul edilmiştir. Bu günlerde iş yapılması tamamen yasaklanmıştır. Bayramın diğer günleri ise "Hol ha-mo’ed" (Ara Günler-Medianos) dediğimiz günlerden oluşmaktadır ki bu günlerde iş yapıp yapmama serbesttir.

 

Pesah’ın anlamları

Pesah, birçok şeyi birden ifade etmektedir.

* Bize atalarımızın Mısır esaretlerinden Tanrı’nın yardımıyla kurtuluşunu ve bağımsız bir kavim olarak varlıklarını sürdürmelerinin başlangıcını anımsatması bakımından bir "Bağımsızlık Bayramı" olarak nitelendirilir.

* I. ve II. Bet-Hamikdaş zamanında kendi topraklarında atalarımız yaşamlarını tarım ve çiftçilikle sürdürmekteydiler. Toprakla iç içe yaşayan atalarımız arasında Pesah’a "Tarım Bayramı" da diyenler olmuştur. Zira Pesah tam ürünlerin olgunlaşma döneminin başlangıcına isabet etmektedir.

* İsrailoğulları Tora’ya göre senenin üç belirgin döneminde Yeruşalayim’e gidip orada bayramlarını kutlamaktadırlar. Şavuot ve Sukot yanında Pesah da bunlardan biri olduğundan bu bayrama "Hacılar Bayramı" diyenler vardır.

Tora bu bayramlar için iki farklı isim kullanır:

Pesah ve Hag ha Matzot

Pesah kelimesi bize Mısırlıların başına gelen 10 musibet sırasında İsrailoğullarını bağışık tutan mucizevi kutsal korumayı anımsatır.

Tora’da "Tanrı İsrailoğullarının evlerinin üzerinden geçti" diye geçer (Pesah = Passover).

Bu olay daha sonraki yıllarda Bet-Hamikdaş’ta kuzu korban edilerek anılmaya başlanmıştır. Hag Hamatzot adı ile bize, bayram boyunca yalnızca mayalanmamış undan hazırlanan ekmek yenileceğini hatırlatır. Bütün bunların dışında Pesah çocuklar için özel bir bayram haline getirilmiştir. Yapılan törenlerin odak noktasını oluşturan Mısır’dan çıkış olayının nesillere aktarılması bayrama ayrı bir anlam vermektedir.

"Bunu oğluna söylemeli, anlatmalısın" diyen atalarımız; tüm çocuklara öğretilmesini mecbur kılmıştır. Böylelikle nesillerden nesillere bir ulusun doğuşu aktarılmış olacaktı.

"Mişna" bize iki ayrı Pesah’tan bahsetmektedir: Birinci geceyi, korbanı çabucak yemenin anısına, "Pesah Mitzrayim" olarak adlandırırken; diğer günlere İsrailoğullarının Mısır’dan çıkar çıkmaz kutladıkları bayram anısına "Pesah l’Dorot" demektedir.

Sefirat Ha Omer (Omer’in Sayılması)

Hag Ha Aviv tanımı tarımsal yönden büyük önem taşımaktadır. İsrailoğulları kutsal topraklara yerleştiklerinde yalnızca tarımla uğraşmaktaydılar. Pesah’ın ikinci günü ise bütün kış yetiştirdikleri arpanın ilk mahsulünü sungu olarak Bet Hamikdaş’ta Tanrı’ya sunmaktaydılar. Bu adak "Omer" adıyla bilinirdi.

Bunun anısına bugün bizler Pesah’ın ikinci gecesinden başlayıp Şavuot’a kadar 49 gün sayar ve buna "Sefirat Ha Omer" deriz.

Behor Orucu

Pesah’tan bir gün önce behorların; yani ailenin ilk erkek çocuğunun oruç tutması adettir. Bu, Mısır’da İsrailoğullarının ilk doğan erkek çocuklarının (Behor) felaketlerden kurtuluşunu hatırlamak içindir.

Din adamlarımız bu orucu hafifletmek için Pesah’tan önceki gün sabah duası Tefilla’dan sonra mecburi bir öğün koyarlar. Şöyle ki o sabah duasından sonra Talmud’un bir bölümünün öğreniminin tamamlanması bir ziyafetle noktalanır ve böylelikle Behorların bütün gün oruç tutma zorunlulukları kalkmış olur. Bu yemeğe "Seudat Mitzvah" denir.

Bet-Hamikdaş zamanlarında kutlamalar

Tanrı’nın Mısır halkına gönderdiği musibetlerden onuncusu tüm Mısır’daki ilk erkek çocukların ölmesi şeklindeydi. İsrailoğulları Mısır’a gelen felaketlere maruz kalmamak için Tanrı’nın emri üzerine Mısırlılar için kutsal sayılan kuzuları kesip bu kuzulardan akıttıkları kanları kapılarına sürmüşlerdi. Kapılardaki bu kan izleri Tanrı’ya bir işaret olmuş ve Tanrı bu musibeti getirirken İsrailoğullarını yani kapıları kan işaretli olanları atlamıştı (Passover).

Bu olayın anısına her sene Pesah’ta kuzu korban edilmesi ve bunun keyifle yenmesi İsrailoğullarınca gelenek haline gelmiştir.

I. Bet-Hamikdaş zamanında korban edilecek kuzu Bet-Hamikdaş’a getirilerek, orada korban edilirdi.

14 Nisan öğle vakti Bet Hamikdaş’a kafileler halinde korbanlarını sunmaya gelen halk kitleleri üç ayrı gruba ayrılırdı. Birinci grup Bet Hamikdaş’ı doldurduğunda kapılar kapatılır; Şofar’ın çalınmasından sonra kuzular korban edilir ve onlara eşlik eden hahamlar kuzudan akan kanı ellerindeki altın ya da gümüş bardaklara doldururlardı. Bu bardakları elden ele en öndekilere doğru geçirerek korbanlarını en yakın hahama kadar ulaştırırlar. En sondaki, korbana en yakın haham ise bu elindeki kanı tek bir hareketle adak taşının tabanına doğru serpiştirir; bu arada Hallel duası okunur.

Bu tören sıradaki ikinci ve üçüncü gruplara da uygulandıktan sonra bütün kuzular ateşte yakılarak pişirilir ve herkes korban ettiği kuzuyu hiçbir parçası kalmayacak şekilde keyifle yer.

II. Bet-Hamikdaş yıkılmasından sonra ise korban Bet-Hamikdaş’a götürülemez olmuştu. Din adamları, buna rağmen adet ve geleneklerin yerine getirilebileceğine, tapınağa gitmeden de duaların tapınağa dönük durumda yapılabileceğine karar vererek korban yerine dualarının sunulacağını kabul ettiler.

Pesah böylece; Matsa yenen, Hametz’in ortadan kaldırıldığı, Seder sofrasında bir parça kuzunun her zaman bulundurulduğu şekliyle günümüze kadar süregeldi.

Pesah’ın hikayesi

Uzun seneler boyunca İsrailoğulları Mısır topraklarında baskı, eziyet, zulüm altında yaşamlarını sürdürmekteydiler. Firavun acımasız, zalim biriydi.

Rüyasında bir elinde terazi tutan bir adam görür. Terazinin kefelerinden birinde yumuşak, narin bir kuzu, diğerinde Mısır’ın tüm tanınmış adamları bulunmakla birlikte küçük kuzunun bulunduğu kefe daha ağır gelmektedir.

Firavun’un rüyasının, yorumcularca, İsrailoğullarından doğacak birinin gücü, aklı ve becerisiyle Mısır krallığını yok edip İsrailoğullarını özgür kılacağı şeklinde yorumlanması Firavun’da büyük panik yaratır. Tüm İsrailoğullarının doğacak erkek çocuklarının Nil’de boğulması emrini verir. Atalarımız büyük bir yas ve gözyaşına bürünürler.

Amram’ın karısı Yohevet doğan oğlunu ölümden kurtarmak üzere onu Nil nehrine salar. Firavun’ın kızının bebeği nehirde bulup, onu saraya götürmesiyle Moşe sarayda büyür; olayın tek tanığı kardeşi Miriam sayesinde ise soyunu unutmaz.

Delikanlı çağına geldiğinde bir Mısırlı’nın İsrailoğullarından birini dövdüğüne şahit olur ve dayanamayarak görevliyi öldürür, kumlara gömer. Bunun duyulmasıyla Firavun Moşe’nin öldürülmesini emreder. Moşe kurtuluşu kaçmakta bulur.

Geçen senelerden sonra bir gün Sina Dağı’nda Tanrı ondan Mısır’a gidip İsrailoğullarını özgürlüklerine kavuşturmasını ister.

Moşe, Firavun’a gidip İsrailoğullarını serbest bırakmasını, aksi takdirde Mısır’ın bir felaketler ülkesi haline geleceğini söyler. Nil’in kana bulanması, Mısır’da açlık, karanlık, veba, tifüs gibi salgın hastalıkların yayılması, vahşi hayvanların saldırısına uğramalarına rağmen Firavun hep direnir.

Belalar esnasında Firavun’un yüreği onuncu musibete gelinceye kadar adeta taşlaşmıştır. Mısır’daki tüm ailelerin ilk doğan erkeklerine ölüm getiren bu musibet kendi oğlunun da başına gelince Moşe’den ulusunu alıp hemen topraklarını terk etmesini emreder. Moşe tüm İsrailoğullarını toplar ve alelacele kaçmaya hazırlanırlar. Bu telaş içinde ellerindeki henüz mayalanmamış hamurdan ekmek hazırlamaya zaman bulamamışlar ve yolluklarını mayasız hamurla hazırlamışlardır.

devam edecek...

Kaynakça: Yahudilik’te

Kavram ve Değerler (2. Baskı)