Perde aralığından / “Son round” oyunlar...

2007/2008 tiyatro sezonu sona ererken, yeni oyunlar sağdan soldan üzerimize geliyor..!

-
2 Nisan 2008 Çarşamba

Tiyatro mevsimi ağır ağır sonuna yaklaşıyor. “Son tur” oyunlar da çıktı artık; eleştirmenler bir yandan onlara yetişmeye çalışırken, tek tük kaçırdıklarını da “toparlama” çabasındalar... Lions Halk Jürisi’nin ödülleri açıklandı geçen hafta. Sevgili tiyatrosever eşimin de aralarında bulunduğu, 40’dan 90’a kadar (!) sezon oyunu görmüş yirmiyi aşkın tiyatro tutkunu, 23 Mart günü altı saatlik toplantılarının ardından kararlarını verdi. Bunların bazılarına katılabilirsiniz, örneğin Mehmet Ergen (en başarılı yönetmen: Şeylerin Şekli), Mehmet Ali Kaptanlar (erkek oyuncu: Venedik Taciri), Canan Göknil (kostüm tasarım: Bayazıt), Çiğdem Erken (müzik: Savaş İkinci Perdede Çıkacak) gibi; diğer bazılarına ise değil...

Kötüden iyiye doğru...

Bu sayfada son olarak (sekiz hafta önce) irdelediğim “Venedik Taciri”nden bugüne dek yirmiye yakın oyun izledim – ve salt vakit darlığından tiyatroya gerçekten seçerek gittiğim için, çoğunu beğendim, diyebilirim. Kendi görüşüme göre, “görmezseniz de olur”lar arasında “Bir Şehnaz Oyun” (DT), “Kuyruk” ve “Açık Denizde” (Kent Oyuncuları) yer alıyor... Oyunlarını zevkle izlediğim Tiyatro Kedi’nin özenerek hazırladığı ve Haldun Dormen’i uzun yıllar sonra yeniden sahneye çıkardığı “Kibarlık Budalası” ise ne yazık ki, eşimle benim için bir düş kırıklığı oldu – çok çok, çocuklarını Moliére ile tanıştırmak isteyenlere uygun bir olanak sayılabilir...

“Tiyatro... Tiyatro...” Dergisi Yayın Kurulu üyesi olarak tanıma fırsatını bulduğum, ileri görüşlü ve çok yönlü sanatçı Orhan Alkaya’nın Genel Sanat Yönetmeni olarak göreve başladığı Şehir Tiyatroları, bu yıl onu aşkın yeni oyun ile dorukta! Araştırmacı yazar Turgay Nar’ın kaleminden, Hüseyin Köroğlu’nun başarıyla yönettiği, Yunus Emre’nin yaşamını konu alan “Divane Ağaç”, özellikle koreografi, giysi ve ışık tasarımı ile göz dolduruyor. İBBŞT, Nobel ödüllü Luigi Pirandello’nun ilk sahne yapıtı olan “Size Öyle Geliyorsa” ile bize bu yıl yeni bir tiyatro başyapıtını getirirken, bu büyük yazarın ana teması olan, gerçeğin aslında göreceli olduğunu yeniden gösteriyor bizlere... Hemen ardından bambaşka türde bir sahne eseri, Woody Allen’’in beyazperdede de gördüğümüz “Tekrar Çal Sam” güldürüsü, gene İBBŞT sahnelerinde yeni başladı ve Ragıp Yavuz’un başarılı yönetiminde zevkle izlenebilir-di (o denli uzun olmasaydı!) – öte yandan bu oyunda ilk kez karşımıza çıkan genç Arda Aydın’a dikkat edin derim (Lions’lar ona boşuna “Genç Yetenek” Teşvik Ödülü’nü vermemişler!)... İki sene önce, “Nathalie”deki başarımı ile “La Grande Dame du Théatre Turc” diye adlandırdığım Tilbe Saran’ı yeni oyununda alkışlamak isterseniz, onu değerli oyuncu Selçuk Yöntem ile güzel bir işbirliği çıkardığı, Işık Kasapoğlu üstadın yönettiği Fransız salon güldürüsü “Büyük Bir Aşk Çığlığı”nda izleyin... (Aysa Prodüksiyon; dönüşümlü olarak Kenter ve CKM salonlarında) Gene Işıl Kasapoğlu’nun, bu kez kendi sahnesi olan Kocamustafapaşa Semaver Tiyatro’da veya Pazar akşamları Beyoğlu garajistanbul’da izleyebileceğimiz, Mısırlı Adel Hakim’in yazdığı ve Tansu Biçer’in oynadığı “İnfazcı No.14”, herhangi bir ülkede herhangi bir iç savaş sırasında geçiyor ve savaşın acımasızlığını haykırıyor, en çarpıcı biçimde... Son birkaç yıldır yetiştirdiği genç oyuncularıyla yeni bir üretkenlik dönemine girmiş olan Kent Oyuncuları, bu kez çok iyi sahnelenmiş bir casusluk öyküsü parodisiyle karşımızda: John Buchan’ın 1915 yılında yazdığı romandan aslında Alfred Hitchcock’un 1935’de çevirdiği gerilim filminin Patrick Barlow’un tiyatroya uyarlamasında, sıradan bir hayat süren bir erkeğin, evine sığınan bir kadın casusun ölümüyle altüst olan hayatını nefesimizi tutarak izliyoruz... Mehmet Birkiye’nin dilimize kazandırıp yönettiği “39 Basamak”ın başrollerinde Hakan Gerçek ile Demet Evgar, ancak onların yanısıra Okan Yalabık ve Bülent Şakrak da göz dolduruyor.

“İyiye doğru” olan yolculuğumuza devam: Moda Tiyatro Duru’da izlediğimiz “Bana Bir Picasso Gerek”, bir yandan değişik/kurmaca konusu (ünlü ressamın, Nazi işgalindeki Paris’te sorgulanması), ilginç sahne tasarımı ve çok başarılı oyunu (Sezai Altekin ve Ayça Bingöl) ile göz dolduruyor. Nedim Saban’ın İBBŞT’nda yönettiği “Geçmişten Gelen Kadın” da görülmeye değer: Genç Alman yazarı Roland Schimmelpfennig’in, bana kalırsa uyumsuz (absürd) tiyatro türü ile neredeyse antik (“Medea”yı andıran) bir konuyu harmanlayan, bol geri dönüşlü ve oldukça şaşırtıcı/sarsıcı bir oyunu – hemen sahnenin yanıbaşında, oyuncular ile iç içe oturulan Harbiye Cep Tiyatrosu’nda keyifle izleyedik... Sezonun çok sarsıcı başka bir yapımı ise, Genco Erkal’ın yazıp yönettiği, aynı zamanda rol da aldığı “Sivas 93” sunumudur. Bu sözcüğü kullanmamın nedeni, belgesel tiyatro türünün bu başarılı örneğine kolay kolay “oyun” tanımını getiremeyişimdemdir... Ne var ki, Aristoteles’in tragedyanın bir gereksinimi olarak şart koştuğu “korku ve acıma duyguları” burada sergilenmemeliydi hiç, amaç Peter Weiss veya Heinar Kipphardt gibi üstadların bize öğrettiği biçimde salt belgesel tiyatro yapmak ise – ve Dostlar Tiyatrosu, bu düzeye olduğunca yaklaşmasını bilmiştir...

 

... ve: en iyileri..!

Şubat ayında, sanatsever büyüklerimizden Bayan Suzy Danon telefon etti. Çoktandır izlemeyi düşündüğümüz, ancak sadece haftada bir gün sergilenen “Fikriye ve Latife”ye işaret ederken, bu oyunun yazıp yöneten, üstelik tek başına sunan Dilruba Saatçi’yi kesinlikle görmemiz gerektiğini belirtti – biz de önerisine uyarak, Profilo Sanat Merkezi’ne ilk fırsatta gittik. Gerçekten haklıymış, Suzy Hanım: Eğitimini ve sahne deneyimlerini Basel, Viyana ve Berlin’de görmüş olan genç sanatçı, “Mustafa Kemal’i Sevdim” alt başlığı ile sunduğu bu tek kişilik gösterisinde sadece tutkulu iki kadının iç dünyalarını ve sorunlu aşk dürtülerini canlandırmıyor, 1920’li yılların genç Cumhuriyet dönemini de karşımıza getiriyor büyük bir ustalıkla, sesiyle, bedeniyle, şarkı, dans ve devinimleriyle... Kesin bir seyirliktir, bu tek kişilik/çok boyutlu oyun – sahnelere veda etmeden, kaçırmayın derim!

Son birkaç yıldır yazdığı, yönettiği ve rol aldığı oyunları büyük bir ilgi ve beğeni ile izlediğim Yiğit Sertdemir, kurucusu olduğu Altıdan Sonra Tiyatro topluluğu ile bu kez ilginç bir taşlama sergiliyor: “444” olarak adlandırdığı yeni oyunu, bir çağrı merkezinde geçiyor. Bu “Hatırlatma Merkezi”nin şikayet bölümünde; biri uzun zamandır çalışan (geçtiğimiz yıl içinde evlendiklerini öğrendiğim, bu topluluğun başarılı oyuncusu Gülhan Kadım), diğeri yeni işe başlayan (Sertdemir’in kendisi!) iki gencin gece vardiyası sırasında, çağrı sisteminde işler karışır. Buldukları çözümler ve cevaplar ile gerilim ve mizahın iç içe geçtiği yüksek tempolu bir gece yaşatırlar bizlere bu iki kişi – ve genç oyun yazarının parlak ve “esprit” dolu metnini çok beğeneceğinizden eminim... Oyunun sergilendiği tiyatro da çok ilginç – Beyoğlu Rebul Ezcanesi’nin bulunduğu tarihi Rumeli Pasajı’nın ikinci katında yer alan Oyuncular Tiyatro Kahve sahnesinde (ve: sevgili arkadaşım Şükrü Sokullu’nun kırk yıl kadar önce ailesiyle oturduğu dairenin eski yatak odasında..!!).

Şimdi gelelim, son ayların bence en iyi oyununa: “In-Yer-Face” tiyatro türününün ülkemizdeki ana temsilcisi, Tiyatro DOT’un geçen ay sahnelemeye başladığı, İngiltere’nin yanı sıra birçok ülkede büyük ilgi görmüş, İskoçyalı genç yazar David Harrower’in kaleminden “Blackbird”/“Karatavuk”, kendisini 15 yıl önce taciz etmiş (veya: onunla aşk yaşamış), bugün 27 yaşında olan bir kadının, şimdi ellilerine dayanan erkeği bulup sorgulamak üzere ziyaret etmesini konu edinen hareketli, düşündürücü ve sarsıcı bir oyun – Emre Koyuncuoğlu’nun yönetiminde, sahnelerimizin büyük oyuncusu Cüneyt Türel ile genç yetenek Mine Tugay’ın çok başarılı oyunlarını muhakkak izlemeniz gerekir... (bu oyunun ayrıntılı eleştirisi, “Tiyatro... Tiyatro...” dergisinin Nisan sayısında)

Dört hafta sonraki yazımızda 2008 İstanbul Tiyatro Festivali’nin oyunları ile buluşmak üzere, “perde”niz hiç inmesin..!