Renan Koen’in Müzikal Köprüleri; Bridges…

Piyanist/besteci Renan Koen’in Universal Taksim Edisyon’dan çıkan albümü Köprüler/Bridges, 21 Mart Cuma akşamı, Yerebatan Sarnıcı’nda yapılan renkli bir etkinlikle müzik severlere tanıtıldı

Tuna SAYLAĞ
27 Mart 2008 Perşembe

Melodias Epicas Grubu ile yaptığı çalışmalarla yakından tanıdığımız Renan Koen’in bu albümdeki konsepti “köprüler”… Albümü dinlediğinizde ise bu köprülerin birden çok  kavram arasında kurulduğunu görüyorsunuz.

Sanatçıyla müzik ve Köprüler üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik

Albümde Türk bestecilerinin eserlerini icra ettiniz. Eser seçerken neyi kıstas aldınız?

Bu proje, 2006 yılında Türk bestecilerini dünyaya taşıyacak bir köprü olması amacı  üzerine doğdu. Tarih boyunca gördüğümüz gibi ben de ışığın Doğu’dan yükseldiğine gönülden inanıyorum, bu yüzden böyle bir proje gerçekleştirmek istedim. Ulvi Cemal Erkin’in, herbiri ayrı güzelliğe sahip ve Türk Halk motiflerini içeren “Duyuşlar” albümünü, Cemal Reşit Rey’in 1. Piyano Parçası ve İmprovisation’unu , Ali Darmar’ın 6 prelüd ve Elegie’sini seçtim.

Cemal Reşit Rey’in “İmprovisation” adlı eseri Türk Halk motiflerini içerdiği gibi, bana, M.S.Ü Devlet Konservatuarı’nda Judith Uluğ piyano bölümü başkanıyken düzenlenen “Cemal Reşit Rey” Yarışması’nda  ikincilik ödülü kazandırmıştı. O sene yarışmaya girmeden evvel, okula Cemal Reşit Rey’in öğrencisi  maalesef artık aramızda olmayan Vedat Kosal,  bestecinin eserleri üzerine bir master class yapmaya gelmişti,  ben de ona çalma fırsatı buldum. Bu eseri çaldığımı duyunca çok heyecanladı ve duygulandı çünkü İmprovisation bestelenirken hep Cemal Reşit Rey’in yanındaymış; tüm hikayesini, temaları nasıl içiçe ördüğünü, Türk motiflerini nasıl gizlediğini detaylarıyla  anlattı. Benim için çok değerli bir çalışmaydı. Sanırırm o senelerden bu albümün köprüleri kurulmaya başlamıştı, Cemal Reşit Rey ile Vedat Kosal arasındaki öğretmen-öğrenci köprüsü, Vedat Bey’den bana kurulan engin bilgi köprüsü ve ardından benim bu birikimleri albüme aktarmam…

Albüme de adını veren besteniz –köprüler- diğer parçalardan farklı/deneysel tarzıyla ayrılıyor. Bu beste nasıl doğdu?

Aslında önce albüm sonra benim bestem “bridges” doğdu, yani albüme doğdu diyebiliriz. Benim bestem ölüm ve yaşam üzerine, piyano, insan sesi, bendir ve bu seslerin elektronik ortamda tekrar değerlendirilmesinden oluşan,  piyano ve teyp için bir elektro-akustik parça.

Bu eserde, ölüm, teslimiyet, dönüşüm ve umut temalarını işledim. Batılı bir bakış açısı ile piyano için uyarladığım ve parçanın temel motiflerini oluşturan, bir Sefarad ninnisi olan “Nani” ve bir Anadolu ninnisi olan “Dandini”, ölümü, çaresizliği ve sonsuz uykuyu sembolize ediyor.  Parçanın başındaki, electronic unsurları bolca kullandığım kaos; acıyı ve ölümün kabullenilemeyişini, bir Musevi cenaze ilahisi olan “Tsidvk adin”; acıdan kendinden geçmişliği, tasavvuf ilahisi Nağ’t; teslimiyeti, bendir; dönüşümü, küçük bir kız çocuğun ağzından “Dandini” zamanın saflığını, sabah ezanı ise; yeni günü ve yeni umutları sembolize ediyor. Zaman ve mekanın birdenbire kaybolduğu fakat aslında hiçbirşeyin kaybolmadığı, yaşam ile ölüm arasındaki dumanlı bölgeyi yansıtmak için ilahileri ve ezanı, saba makamı olarak belirledim. Yani kısacası, ölüm-yaşam, acı-umut, varoluş-yokoluş köprülerini anlatıyor…

Bildiğimiz gibi köprü iki ayrı kara parçasını birbirine bağlar, sizin Köprülerinizin’in misyonu nedir?

Benim köprülerimin misyonu, Türk bestecilerini ve kültürünü Batı’ya taşımanın yanısıra umarım bu savaş dolu dünyaya ışık dolu bir köprü olması. Bu önemli bestecilerimizin çok değerli eserleri yüreklere biraz olsun merhem ve şifa olsun umalım ki…

Hocanız Ali Darmar’ın eserlerini seslendirmek nasıl bir duyguydu? Onun da bestelerini seçmeniz bir vefa ya da teşekkür hissi olabilir mi?

Ona nasıl ve ne kadar teşekkür etsem hiçbir zaman yetmez herhalde. Ali Darmar, Ayşegül Sarıca ve Judith Uluğ’a… Haklarını hiçbir zaman ödeyemem. Ancak Ali Darmar’ın eserlerini seçerken bu duygudan çok uzak, kendisine bir besteci olarak çok hayran olduğum için bu seçimi yaptım. Ali Darmar, çağdaş Türk bestecileri içinde üçüncü kuşaktan dördüncü bir köprü konumundadır ve bestelerinde açık, akılda kalıcı melodi çizgisine önem verirken aynı zamanda yeni bir “romantizm” anlayışının peşindedir.

Ben çok şanslıyım ki, böylesine önemli bir bestecinin 25 senedir yanındayım. Hakikaten bazı eserlerini daha yazarken dinleme fırsatım oldu. CD’de çaldığım eserleri bana ölçü ölçü anlattı, alabildiğine detayı ile. Temalar aklına geldiği zamanki ruh halini, küçücük bir notayı hangi sebeple oraya koyduğunu ve anlatmakla bitiremeyeceğim nicelerini. Bilmem ki, dünyada kaç kişiye böylesine özel bir çalışma, aktarım nasip olur! Ve tabii böylesine bir zenginlik ve mutluluk…

Albümünüzle ilgili nasıl tepkiler aldınız?

Albüm daha çok yeni ancak şimdiye kadar aldığım tepkiler çok iyi. Sevgili menejerim Çelik Bilge, Başak Prodüksiyon ve destek kuruluşlarmız; mekanı sağlayan başta İstanbul Belediyesi Kültür A.Ş olmak üzere, piyanonun orada olmasını  sağlayan Dore Müzik, harika bir görsel gösteri hazırlayan Chameleon, davetiyeleri ve bannerlarımızı hazırlayan calcium-c design lab,  kostümümü tasarlayan Funda Çebi ve müthiş kokteyliyle Armada Otel sayesinde albümün tanıtım gecesini, heryerinde köprüler olan, albüm ile çok örtüştüğünü düşündüğüm, Yerebatan Sarnıcı’nda gerçekleştirerek hayallerimi de gerçekleştirmiş oldum. O müthiş derinliği olan, sisli, böylesine mistik ve tarihi mekanda çalmak, çalarken mekanın kendi sesini dinlemek ve o seslerin piyanodan, bilgisayardan çıkan elektronik sesler ile birleşip başka bir form alması beni çok  etkiledi. Yaşamım boyunca unutamayacağım anlardı…

İleride gerçekleştirmek istediğiniz başka projeleriniz var mı?

Proje çok, umarım yavaş yavaş hepsi hayata geçecek.

Gazeteniz aracılığıyla bu projenin gerçekleşmesini sağlayan Universal Müzik Taksim Edisyon’a, Miam Kayıt Stüdyoları’na, Pieter Snapper’a, Başak Prodüksiyon’a, eşim Metin Albukrek’e, aileme  ve bana destek olan herkese çok teşekkür etmek istiyorum.