Bir yıldız daha kaydı... Sayıları çok azalmış eski İstanbul Beyefendilerinden birini daha yitirdik, Eli Perahya kardeşimizin şahsında...
Yaşamı, çok genç yaşından beri, kültür ve sosyal uğraşlarla yoğrulmuş, topluma hizmet aşkı ile dolu, profesyonel iş hayatı dışında 26 yılını fahri olarak Türkiye Hahambaşılığı’nın danışmanlığına vakfetmiş, kendisini tanıyan her yaştan insan tarafından sevgi ve saygı ile anılan, en az kendisi kadar sevilen eşi Klara ile beraber evinde zaman zaman düzenlediği dost toplantılarının zevki unutulmayan Eli Perahya belki aramızdan ayrıldı ama kalplerimizden değil...
Eli Perahya bir simge idi ...
Sorunlara rasyonel yaklaşarak, kalp kırmadan herkesi tatmin etmeye yönelik çözümler bularak, aklıselim ile ahenk’in dengeli karışımının tartışılmaz bir simgesi idi.
Manevi destek ve yaklaşımları ile, ihtiyacı olan herkesin yardımına yorulmadan koşarak kardeşlik sevgisini simgelerdi.
Ve ... hiçbir zaman gösteriş peşinde koşmadan, yaptıklarını yapılmaları gerektiğine ve kendisinin yapabileceğine inandığı için yapan kişiliği ile tevazunun ta kendisi idi.
Perahya(h) sözcüğü çiçek anlamında Perah ile Tanrı anlamında Yah kelimelerinden oluşmuş olup Tanrı Çiçeği olarak tercüme edilebilir. Eli gerçekten bir Tanrı Çiçeği idi.
Üç yıl önce, bir sözlü tarih çalışması için başbaşa geçirdiğimiz 15 saati aşkın zaman sürecinin sonunda, yaşam felsefesini özetlemesini rica ettiğimde bu konuda yaklaşımını, belki de hepimize bir vasiyeti olarak, kendi sözleriyle aynen aktarmak isterim:
“ Yıl boyunca ilgi duymadığım iki gün vardır: dün ve yarın. Benim için önemli olan bugün, hatta o an dır. Geçen geçmiştir. Gelecek bilinmemektedir. Karakterim icabı negatif, olumsuz konuları dikkate almamaya çalışırım. Olan olmuş, bitmiştir. Şüphesiz ki yaşamımda geçirdiğim çok zor anlarım oldu, ama bittiği anda, benim için bu kötü anıların bir önemi kalmamıştır. Onun için kişisel veya toplumsal olumsuzlukları tekrar tekrar yad edip şikayet etmekte bir anlam görmem, devamlı olarak gündeme getirenleri de anlamakta zorluk çeker, hatta hiç anlamam. Halen 92 yaşındayım. Geçmişe baktığımda tatlı-acı anılar birbirini izliyor.
Eşim Klara, benimle aynı dalga uzunluğunda olan düşünceleri ve hayat felsefesi ile bana yaşamım boyunca büyük bir destek oldu, beni sosyal çalışmalarımda rahatlattı. Allaha Şükür hala elimden geldiği kadar okuyor, yazıyor, topluma yararlı olmaya ve anılarımı başkaları ile paylaşmaya, deneyimlerimi başkalarına da aktarmaya çalışıyorum.”
58 yıl önce ilk tanışmamızda, özel yaşamımda kayda değer bir rol oynayacağını bilmediğim, yıllar sonra aynı masa etrafında aynı idealler için el ele çalışacağımızı aklımın ucundan bile geçirmediğim “Mösyö Perahya”yı kaybetmenin acısını yaşıyor, ancak dopdolu bir ömür yaşamış bu bilge faninin, arkasında bıraktığı ve herkesin tereddütsüz paylaştığı pürüzsüz ve gölgesiz anısı önünde sevgi ve saygıyla eğiliyorum.
Mekanın cennet olsun, Eli Ağabey ...
Naim AVİGDOR GÜLERYÜZ
Onu Hep Örnek Alacağız
Canlı, doğar, gelişir ve sonsuzluğa göçer… Bu değişmez bir doğa kuralı. Bunu bile bile, insan, sözünü ettiğimiz aşamaların sonucuyla karşılaşınca, kötü oluyor. Sevdiğimiz, çok saydığımız, çok önem verdiğimiz kişileri artık göremeyeceğimizi düşündükçe benliğimizde büyük bir boşluk oluşuyor.
Yaklaşık kırk yıldır tanıdığım Eli Perahya işte böyle biri… Sevdiğim, saygı duyduğum ve önem verdiğim çok değerli bir ağabeyi yitirmiş olmanın üzüntüsünü duyuyorum.
Çok değerli eşi, Klara Perahya ile birlikte yaşamlarını topluma adadılar. Klara Perahya ve çalışma arkadaşları uzun yıllar içinde güçlerini, yoksul ve muhtaç kişilerin merdivenlerini inip çıkarak tükettiler. Yoksullar onların sayesinde sorunlarına çare, sofralarına aş, sırtlarına giysi, hastalıklarına hekim ve ilaç buldular. Eli Perahya da aynı anda cemaatimizin bünyesinde önemli görevler üstlendi.
Sürekli okurdu. Derin bir kültürü vardı. Bir gün bana Yunanlı yazar Nikos Kazancakis’in “Zorba” adlı kitabını okuyup çok beğendiğini söyledi. Kitabın neyi anlatmak istediğini sorduğumda şöyle dedi: “Hayatta ne yapmak istiyorsan onu çok iyi yapmalısın. Davul mu çalmak istiyorsun? Davul çalmanın ustası olmalısın. Marangoz mu olmak istiyorsun? Tahtayı işlemeyi çok iyi öğrenmelisin.” Kazancakis’in bu yapıtını beğenmesi çok olağan gelmişti bana. Kendisi de aynı özellikte biriydi… Ne yaptıysa eksiksiz, kusursuz, tam ve yetkin olarak yaptı. Herkese saygılı davrandığından, o da herkesin sevgi ve saygısını kazandı. Eli Perahya örnek alınacak biriydi.
Şalom’un kurucusu Avram Leyon, gazeteyi devrettiğinde, devir işlemini onunla konuşmayı uygun gördü. Bunu duyar duymaz ona gidip bu görevi üstlenmesini rica ettim. Hemen kabul etti. Leyon ile Perahya askerlik arkadaşıydılar ama ilişkilerinin çok eskiye dayanmasından değil, Eli Perahya’ya olan sarsılmaz güveninden dolayı böyle istemişti.
Eli Perahya son yıllarda eşi Klara ile birlikte yoğun bir kültürel çalışma içine girdiler. Klara Perahya “Judeo Espanyol – Türkçe, Türkçe – Judeo Espanyol” sözlük ile Yahudi kültürünü yansıtan Judeo Espanyol atasözleri ve deyişleri toplayan çok önemli bulduğum iki kitap yayınladı. Ayrıca Judeo Espanyol – Fransızca, Fransızca – Judeo Espanyol olarak bir çalışma daha var. Eli Perahya bu çalışmalarda eşine büyük destek verdi. Gazeteci bir babanın oğlu olan Eli Perahya(*) Şalom’da “La Huente” adlı köşesini yine Judeo Espanyol dilinin canlanması için ünlü düşünür ve yazarların özdeyişlerini bu dile çevirerek yayınladı. Aslında kendi benliğinde var olan ve Kazancakis’in Zorba adlı yapıtında vurguladığı “Ne yaparsan yap ama iyisini yap” iletisini burada da gördük.
Eli Perahya, “İstanbul efendisi” denilebilecek kuşağın son temsilcilerinden biridir. Yaşamı yıllar geçse de örnek alınacak, onu tanıyan herkeste bıraktığı güzel anılarla birlikte anılacaktır.
Eşinin ve yakınlarının acılarına katılır, başsağlığı dilerim.
Moşe GROSMAN
(*) Eli Perahya’nın babası Yako Perahya, Türk Yahudi basınında uzun yıllar “Yifrah” mahlasıyla yazılar yazmıştır.
“Bilgemizi” yitirdik
Toplumumuz bilge kişisini yitirdi. Eli Perahya yaşamı süresince, toplumumuzun, eğitmeni birleştiricisi, yüreklendiricisi oldu.
İyi okumuş, iyi yetişmiş, engin kültürlü, sanatkâr ruhlu, üstün muhakeme kabiliyeti olan ve en önemlisi çok büyük kalpli kişiydi. Kendini devamlı geliştirir, okur, dinler, “düşünürlerin düşüncelerini” biriktirir, gerekli halde güncel hayata uygular, toplumla paylaşırdı.
Aynı ruh zenginliğinde buluştuğu eşi Klara ile birlikte, evlerini tüm toplumunuza devamlı olarak açtılar. Perahyaların evinde, sevgi, beraberlik, kültür ve sanat vardı. Eli, herkesi dinlemesini bilen, genç ile genç, dertli ile dertli, sevinçli ile sevinçliydi. Her türlü fikri hoşgörü ile dinler, karşıt fikirleri bağdaştırmayı bilirdi. İhtilafa düşenleri, küskünleri barıştırmada mahirdi. Çekişmeden uzak, daima birlik ve beraberlik önerirdi.
Eli, ömrü boyunca, eşi Klara ile birlikte; hayırseverliği en üst seviyede uyguladı, düşkünlerin ve özellikle gizli fakirlerin en güvenilir destekçisi oldu.
Eli Perahya, çok uzun yıllar Cemaat Yönetiminde, Derneklerde, Hahambaşılık Müşavirlerinde görev aldı. Başkanlıklar yaptı, tecrübelerini bugüne dek yeni nesil yöneticileriyle paylaştı. Eli, büyük bir şevkle herkesi dinler, sorulduğunda kendi görüşlerini alçak gönüllülükle belirtmeyi bilirdi.
Herkesin asgari müşterekte buluşmasını sağlardı. Gençlerin başarısından tarif edilmez zevk alır, memnuniyetini kendine özgü gülüşü ile ifade ederdi.
Tüm nitelikleri ile Eli Perahya toplumumuza “Saygınlık” kazandırmış bir kişidir.
Eli Perahya’ya sahip olmak toplumumuz için şeref olmuştur. Üstün seviyeli bir devirin son temsilcisi aramızdan ayrıldı, toplumuzdan bir bilge ayrıldı, bir yıldız kaydı…
Av. Rıfat SABAN
İnsansa çalışma şevki verip, her zaman doğru yolu gösterirdi.
Ona güvenle içinizi açabilir ve en zor ve karmaşık durumlarda bile ondan feyz alıp önerilerini benimserdik.
Samimi ve sevecen kişiliği ile hepimizin can dostu idi.
Tatlı yaklaşımı, yeni bilgilere ve değişen koşullara açık oluşu ve ileri görüşü daima takdirle karşılanırdı.
Kişilere kıymet verdiğini her fırsatta göstermek onun bir ayrıcalığı idi. gerçekleştirdiğim bir Kart Postal sergisi sonrası, o haftaki Şalom Gazetesinde, her hafta aksatmadan hazırladığı “La Huente” köşesinde, bir kart postalımın üzerinde okumuş olduğu ve beğendiği cümleyi ‘Mordo De Toledo’nun kart postal sergisinden’ alt yazısı ile neşrettirmiş olması beni şaşırttığı kadar gururlandırmıştır.
Mesleki bilgileri, onu işinde en yüksek mertebelere eriştirmiştir. Sanat, edebiyat ve din bilgisi sonsuzdu. Tüm yeniliklerle ilgilenir ve çok ilginç yorumlar yapardı.
Ayrıca müzik çok sevdiği sanat dallarından biri idi.
Kemanını eline alıp çaldığı zaman gözleri ışıl ışıl parlardı. Hepimiz için bir ağabey, bir kardeş, bir sırdaş ve hayat boyu unutamayacağımız bir dosttu.
Yokluğu hepimiz için büyük bir kayıptır.
Onu her zaman rahmetle anacağız. Nur içinde yatsın.
Mordo (Diko) de TOLEDO
Sayın Eli Perahya hakkında söylenecek çok şey var, zira kendisi (geçen nesilden kalan) cemaatimizin saygıdeğer simalarından biriydi. Her fani gibi aramızdan ayrıldı ve onu tanıyanlar derin bir üzüntü içindeler.
Doğruluk, insan sevgisi, toleransın, bilgeliğin timsaliydi. Cemaat işlerinde birlikte çalışanlar biraz evvel saydığım ilkelerden ondan feyz alarak ve yolunda yürümeye gayret gösteriyorlar. Tartışmalı ortamlarda Eli Perahya, muhakemesi ile ‘böyle söyledi’ dendiği zaman akan sular durur, tartışmalar kesilirdi. Zira hepimiz en doğru ve insanı, göze alacak şekilde düşündüğüne inanırdık. Ve böyle idi. İnsanı düşünmek. Kim olursa olsun nereden gelmişse gelsin, insan onun gözünde her şey idi.
Rahmetliyi çocukluğumdan beri tanıdım, Eşi, Yomtov Garti Hoca ve ben aynı sokakta otururduk. Gençlik yılları.... Kendisi nişanlısının evine gidip gelirken elinde keman kutusu ile hala gözlerimin önündedir. Hey gidi seneler…
Güzel sanatları (evindeki tablolar) müziği (kemanı ve piyanosu) edebiyatı (zengin kütüphanesi) bütün bunlar güzel şeylere olan merakını simgelemektedir. Evinde edebiyat, müzik geceleri tertip ederek, bu sanatlara yabancı olanları katarak bir kültür eğitimi vermekten zevk alırdı. Benimle beraber tavla oynamaktan da memnun olurdu.
Bazı günlerde mühim addettiğimiz mevzuları konuşmak üzere kütüphanesinin önünde bulunan yuvarlak masanın etrafında toplanırdık ve ayrılırken bize aşılamaya çalıştığı fikirleri ile en doğru şekilde kararlar aldığımıza inanır huzura kavuşurduk.
Cemaatte önemli görevleri vardı. Fakat 70 yaşına geldiğinde artık bu mevkiden ayrılması gerektiğine inanmıştı ve böyle de yaptı. Bu da, bugünkü idarecilere bir yol gösterme yönünde “Genç nesillerin yolunu açın” mesajını içeriyordu. Buna da muvaffak oldu.
Başta ifade ettiğim gibi söylenecek çok şeyler var ama başkalarına da yer vermek gerektiğinden, kendisine Tanrı’dan rahmet ve geri kalan tüm ailesine başsağlığı diliyorum.
Mişel BENREY