İzmir Deniz Çocukları’ndan kalanlar

Uzun yıllar reklamcılık sektöründe çalışan Raşel Meseri, çocukluk günlerini geçirdiği İzmir’in Karataş ve Güzelyalı semtlerini konu alan ilginç ve renkli bir belgesele imza attı: İzmir Deniz Çocukları

Avram VENTURA
20 Şubat 2008 Çarşamba

Belki duygusal diyebilirim, belki de anılarımın canlanmasından doğan yoğun bir hüznün etkisi!

Raşel Meseri’nin hazırladığı belgeseli izlerken çok farklı duygular içindeydim: Çocukluğumun, ilk gençliğimin geçtiği Karataş’ı eski fotoğraflarından izler, Ladino müziğini dinler, geleneklerin getirdiği yaşam alanını düşünür, o dönemi yaşamış insanların anılarını gözümde canlandırırken, ister istemez hüzünlendim. 1950-60’lı yıllarda Karataş’ta yaşamış her birey gibi, ben de bu İzmir Deniz Çocukları belgeselinin bir kahramanıyım. Filmi izledikten sonra, bu belgesel üstüne Raşel Meseri ile söyleştik:

Öncelikle şunu sormak istiyorum: Böyle bir belgeseli çekme düşüncesi nasıl oluştu?

Yaklaşık 2 yıl önce Balçova yüzme havuzuna gidiyordum. Oturduğum Alsancak semtinden Balçova’ya gitmek için Karataş ve Güzelyalı'dan geçmek gerek. Çocukluk yıllarımdan sonra ne zaman bu bölgeden geçsem, içimi gerçekten bir sıkıntı kaplar. Çocukluğumu hatırlamak istemediğimden değil, tam tersi çocukluğumu hatırlayabileceğim hiç bir izin kalmamasından... Sinsice, anılarımızın elimizden alındığını düşünüyor olmamdan... Çünkü bahsi geçen bölge olağan üstü güzellikte bir yaşam dokusu sunuyordu orada yaşayan sakinlerine. Özellikle çocuklara... Düşünün ki, deniz evinizin önünde. O'na kavuşmak bir mayo giymeye ve annenizden izin koparmaya bakar. Oyun alanı; evinizin yanları, önü arkası, yani her bir yer... Caddeler dahil. Yalnızlık kıyısının olmadığı engin arkadaşlıklar, dostluklar, yaşam ve zaman paylaşımları... Sonuçta böyle bir zaman dilimi geçirilmiş, yaşanmış ve geriye bütün bunların yaşandığını reddetmek üzere bir kent dokusu kalmış gibi... Evet, belgesel çalışma kararına  kadar, her bu bölgeden geçtiğimde bunları düşünür ve yaşadığımız kentlerin olumsuz değişim dönüşüm kaderleri konusunda kederlenirdim; ama değişim dönüşüm serüveninin salt  tarih, toplum, kültür değeri bilmez yöneticilerle sınırlanacak bir konu olmadığını da bugünkü okumayla biliyorum. Toplumsal ve kentlilik bilincinin tek tek her bireyde olması gerektiğini düşünüyorum.

Bu çalışma içinde insanlara, belgelere nasıl ulaştınız? Karşılaştığınız zorluklar mutlaka olmuştur.

Ortağım Nihan Şengül'le birlikte çalışmaya karar verdiğimizde, bu konu nasıl anlatılmalı, neler, nasıl gösterilmeli diye uzun ve kararsız bir süreç yaşadığımızı söyleyebilirim. Bir yandan kent dokusunda yaşanan değişim acımasızlığı gösterilmeli, bir yandan paylaşılan toplumsal dinamikler gündelik yaşam pratiği içinde aktarılmalı, bir yandan öyküsel bir üslup taşımalı, bir yandan da hem yöresel hem de tarih ve kent bilinci taşıyan birçok kişiye de hitap etmeli. Evet, bütün bu özellikler için ve biraz da belgesel film tarzının doğasından dolayı, önce kurumsal arşivlere yöneldik. Kent müzesi, milli kütüphane, gazete arşivleri ve sonrasında kişisel, aile albümleri... En büyük malzemenin kişisel albümlerden çıktığını söylememe gerek yok. Tanıdık tanımadık, filmde yer alan, almayan (sözlü tarih kapsamında) herkes çok yardımcı oldu. Onlara müteşekkiriz; ama belge toplamak tabii ki çok zahmetli bir süreç. Hele fotoğraf ve film kamerasının yaygın olmadığı bir zaman dilimiyse araştırdığınız dönem.

İzleyenlerin tepkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

İzleyenlerin tepkisi genel olarak bizim açımızdan sevindirici. O bölgede yaşamış olanlar duygulandılar, kendi yaşamlarını buldular. Yaşamamış olanlar ise kentin yakın tarihini ve toplumsal/kültürel dinamiklerini öğrenmeleri veya hatırlamaları bağlamında etkilendiler.

Bu belgeselden aldığınız sonuç sizin için doyurucu oldu mu?

Cevaplaması zor. Kimse yaptığı, ürettiği çalışmaya 'işte bu kadar' diyemez. Doyurucu olan ve olmayan tarafları var bence. Her çalışmanın dişi, yani üreten bir tarafı var.

Bu çalışmada Yahudi unsurlar ön planda görünüyor. Gerçeği yansıttığı için mi öyledir, yoksa bu olguyu özellikle mi vurgulamak istediniz?

Evet, doğru bir saptama. Yahudiler ve Yahudi yaşamı biraz ağırlıklı oldu. Söylediğiniz her iki öğenin payı var elbette. Tarihe bakmak biraz böyle bir şeydir. Nereden bakarsanız, tarih oradan yazılır; ama şu bir gerçek ki, o dönemi ve o bölgeyi hangi Müslüman Türk’e sorarsanız onlar da Yahudileri anlatıyorlardı. Bundan keyif duyduğumu da itiraf etmeliyim.

O dönemde Karataş’taki Yahudilerin günlük yaşamları yanında müziği, gelenekleri ve toplumun diğer insanlarıyla olan ilişkilerini çok güzel yansıttınız. Bu yaşam tarzı İzmir’de birkaç yüzyıllık Yahudi yaşamı içinde sanırım çok kısıtlı bir süreyi kapsıyor. Ne dersiniz?

Doğru, ama bizim bir çerçevemiz vardı. Bu çerçeve, değişen makro toplumsal yaşamın, kent dokusunda kendisini hissettirecek olan dönemi. Yakın geçmiş. Sizin söylediğiniz başka bir çalışma, kapsamlı ve bir hayli pahalı. Destek almadan kotarılması mümkün değil. Müzik konusunda, şarkılarını bizden esirgemeyen İzmirli dostlarımız dışında, Karen Gerşon Şarhon'a ve Los Paşaros Sefaradis'e sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum. Belgesel filmin beğenilmesinde onların şahane sesleri ve yorumlarının katkısı büyük.

Bu çalışmanın devamı gelecek mi? Bu konuların dışında da geleceğe yönelik projeleriniz var mı?

Evet, devam eden ve başlayacak olan çalışmalarımız mevcut, bitmiş sayılan Dario Moreno üzerine bir belgeselimiz var. Görücüye çıkarabilmemiz için bazı bölümlerinin telif haklarını halletmemiz gerekiyor; ama ne yazık ki, bunun için de fon bulmamız şart. Ayrıca masa üstü çalışmaları başlamış olan Ladino müzik üzerine bir projemiz var.

Bu proje inanılmaz bir biçimde bizi heyecanlandırmakta. Bir yandan önemli bir kültürel geçmişi var Ladino müziğin, bir yandan bu önemli birikime sahip çıkan, önemseyen  çok iyi gruplar, sesler var. Bakın günümüzde Judeo Espanol unutulmaya yüz tutmuş. Yeni nesil bırakın konuşmayı, anlamıyor bile. Neredeyse geçmişte anadil bilinen lisanın tek yaşama alanı bu şarkılarda kalmış. Her şey bir yana, sadece bu özelliğinden dolayı bile özel bir konuma oturuyor. Müzik kalitesine değinmiyorum bile.

Raşel Meseri’yi bu güzel ve kalıcı çalışmasından dolayı kutluyor, başarılarının sürmesini diliyorum.

RAŞEL MASERİ KİMDİR?

İzmir doğumlu Raşel Meseri, ilk çocukluk yıllarını Karataş ve ardından Asansör semtlerinde geçirir. 1972 yılında ailesi ile birlikte İsrail'e göç eder; ama kendisi 2 yıl sonra İzmir’de yaşayan ablasının yanına döner. Görsel sanatlara olan merakı kendisini güzel sanatlar fakültesi sinema tv bölümüne yönlendirir. Mezuniyet yıllarından itibaren reklam sektöründe yer alır. Reklam yazarlığı, yaratıcı direktörlük ve yöneticilik yapar. Ortağı olduğu reklam ajansını tasfiye ettikten sonra, belgesel sinemacılık alanında çalışmalarını  sürdürmektedir.