Alman Meclisi’nde bir konuşma...

Yehuda Bauer, bir Holokost tarihçisi ve eğitimcisi; aynı zamanda Yad Vaşem'in akademik danışmanıdır. Bauer'in, 27 Ocak 1998'te Alman Meclisi'nde gerçekleştirdiği konuşmadan bazı bölümleri yayınlıyoruz. Bauer, Holokost'a dair incelemelerinin sonucunda, bu tarihten alınacak dersin insanlık için büyük önem taşıdığını vurguluyor

Holokost
8 Şubat 2008 Cuma

Sayın Meclis Başkanı, Sayın Almanya Başbakanı, Bayanlar ve Baylar, Sevgili Dostlar,

27 Ocak 1945’te Sovyet Ordusu Auschwitz kampını ele geçerdi. Büyük çoğunluğu hasta olmak üzere, sadece 7.000 – 8.000 kadar insan o gün özgürlüğüne kavuşabildi. Hayatta kalan 58.000 kişi ise birkaç gün önce ölüm yürüyüşüne çıkmıştı. Neredeyse bütün toplama kamplarından yüzlerce ve binlercesi, dünyanın görmüş olduğu en zalim rejimin, son vahşi vuruşuyla damgalanıyordu. 

Bu sürecin sonunda ne öğrendik? İnsanlar tarihten nadiren ders alırlar ve Nazi rejiminin tarihi de bu olguya bir istisna teşkil etmiyor. Bugün generaller, politikacılar ve filozoflar hakkında eğitim veriyoruz. Tarihin karanlık yanını saklamaya çalışıyoruz; yani toplu cinayetleri, can çekişmeleri, tüm tarihten yüzümüze doğru çığlık atan ızdırabı... Öte yandan insanoğlunun kendi türünü imha eden tek memeli varlık olduğu gerçeğiyle yüzleşmeli, bunu öğretmeliyiz. Aksi hâlde, imhâ etme eğilimlerimize karşı mücadele etmekte hep başarısız kalacağız.

İdeolojik sebeplerden ötürü, Nasyonal Sosyalist Almanya tarafından kışkırtılan savaş, çoğunluğu sivil olmak üzere yaklaşık 49 milyon insanın hayatına mâl oldu. Eğer Birleşmiş Milletler’in kullandığı genosid tanımlamasını benimsersek, Polonyalılar ve çingeneler olarak da adlandırılan Romanlar’ın başına gelenler de soykırımdı. Polonya milletinin yok olmasına niyet edilmişti. Rus ve diğer Sovyet vatandaşları, Batı Avrupalılar, İtalyanlar, Balkan vatandaşları ve Almanlar dahil milyonlarcası bu rejimin kurbanı oldular.

Neden? Radikal bir devrimin, var olan her şeye karşı bir isyanın planını, net bir şekilde anlamamız gerekiyor.  Bu evrensel bir ideolojiydi, tıpkı Nazi şarkısında söylendiği gibi: “Bugün Almanya bize ait; yarın bütün dünya”

Avrupa kültürünün ortasında yaşayan ve en iyi uygarlıklardan birini geliştiren insanların, böyle bir ideolojiye katılmaları, imhaya dayalı bir savaşı kışkırtmaları ve de acı sona kadar buna bağlı kalmaları nasıl olabildi? Muhteşem bir ütopyadan; öyle ki özel bir birliğin dünyaya hükmettiği, sürtünmeden uzak, politik partilerin, demokrasinin olmadığı, kölelerin hizmet etttiği bir ütopyadan temel alan bir görüş birliği vardı. Böyle bir hedefe ulaşmak için,  var olan her şeye karşı bir ayaklanma gerekliydi: orta-sınıf ve Yahudi-Hıristiyan ahlâkına, bireysel özgürlüğe, hayırseverliğe, Fransız İhtilâli’nin bütün düşüncelerine ve Aydınlanma’ya. Nasyonal Sosyalizm,  görülmüş en radikal isyandı, o zamana dek insancıl olan her şeye karşı bir isyan.

Herhangi birini imha etmeye yönelik çekirdek strateji Holokost’ta farklıydı: bütün Yahudi insanlarının imhası ve katillerin ellerinden geldiği kadar tüm Yahudileri öldürmeleri projesi. ?oa’nın en korkunç yanı Naziler’in insancıl olmamaları değil, onların da sizin ve benim kadar insan olmalarıydı. İnsanların çoğu Alman olmadıklarından dolayı, yaşananların bir başkası tarafından bir kez daha tekrarlanamayacağı ve sadece Almanya’ya özgü olabileceğini düşünmeye meyilliler. Hâlbuki bu da ayrı bir milliyetçiliktir.

Holokost'u böylesine tekil yapan, vahşet veya sadizm midir? Nasyonal Sosyalist Almanya bu trajik oyunu sıra dışı bir tutumla zenginleştirdi; fakat vahşet tarihte bir yenilik değildi. Ayırıcı etken; devlet tarafından başlatılmış, modern teknoloji ve bürokratik çabanın yardımıyla desteklenmiş, toplu bir cinayet miydi acaba? Zannetmiyorum; cevabın başka bir yerde olduğunu düşünüyorum.  Tarihte ilk kez, üç veya dört kuşak önceki büyük-akrabaları Yahudi olanlar dahil olmak üzere, Yahudilerin, salt Yahudi doğdukları için öldürülmek istendiğini açıkça görüyoruz. Bu daha önce hiçbir yerde olmamıştı. Holokost'a özgü ikinci bir özellik ise, Nazi Almanya'sının etkisi altında bulunan ülkelerde de Yahudilerin Almanlara teslim edilmesinin istenmesiydi.  1939 yılı, dünyanın çeşitli yerlerinde dağılmış 14 milyon Yahudi'nin öldürülmesi isteniyordu... Üçüncü özellik ise ideolojidir. Mantık dışı bir hareketin sonucu olarak, ırkçı-antisemit bir ideoloji, mantıklı bir yaklaşıma dönüştü. Yaklaşık iki milenyuma dayanan Yahudi-Hıristiyan birlikteliğine rağmen, Hıristiyan antisemit ideolojisi tıpkı bir kanser mutasyonu gibi ortaya çıkmıştı.

Holokost'a özgü dördüncü bir özellik olarak da toplama kamplarını ekleyebiliriz. Naziler bu kampları icad edenler olmayabilirler; fakat kampları bambaşka bir gelişmişlik düzeyine taşıdılar.  Naziler'in Yahudiler'i en uç biçimde aşağılamakla, Yahudileri insanlıkdışı bir hâle getirmeyi amaçladılar, fakat insanlıkdışına çıkanlar da kendileri oldular.

Naziler arkalarında ne bıraktı? Edebiyat, sanat, felsefe ve mimarideki başarıları nerede? Nazi Reich'i hiçliğe doğru parçalandı. Geriye kalan, toplama kamplarının kalıntıları ve kitlesel cinayetler oldu.

Bir benzerinin olmayışının yanısıra Holokost, tüm dünya tarafından anlaşılmaya başlandı. Burada çok özel bir soykırım gerçekleşti – büyük, global, saf bir ideolojiyle. Bir tekrarı olabilir de. Belki aynı şekilde olmayacaktır; ama bir benzeri, benzer eğilimlerle gelişecektir. Maalesef bir dahaki sefere kimin Yahudiler ve kimin Almanlar olacağını saptamak gibi bir şansımız da yok. Bu uyarıyı kulak ardı edebilir miyiz?

Almanya ile ilgili bir suçu tartışmıyoruz; bu canavarın yarattığı sonuçlara bağlı olarak, medeniyetin geleceğine dair sorumluluklarımızı konuşuyoruz. “Ölüm, Almanya'nın ustası oldu” - her ne kadar Yahudiler Almanya'nın ve Almanlar'ın düşmanı olmasalar da. Durum tam tersiydi. Alman Yahudileri, Alman medeniyetinin gelişimindeki katkılarıyla her zaman gurur duydular.

Biz bu süreçten bir ders alabildik mi? Bana göre, henüz çok değil; ama umudum baskın çıkıyor. Umut, benim de dahil olduğum, travmaya uğramış insanlar arasında bile yaşıyor. Siz bayanlar ve baylar, özellikle Avrupalı ve Almanlar olarak, tıpkı diğer demokratik meclislerde olduğu gibi, çok önemli bir sorumluluğu taşıyorsunuz.

Biz, Almanlar ve Yahudiler, insanlığa karşı bu sorumluluğu taşımakta birbirimize bağımlıyız.  Bir adım atalım. Belki On Emir’e üç tane daha eklemeliyiz. “Siz, çocuklarınız ve torunlarınız suç işleyen kimseler olmamalısınız”, “Siz, çocuklarınız ve torunlarınızın asla ve asla kurban olmasına izin vermemelisiniz” ve “Siz, çocuklarınız ve torunlarınız, hiçbir zaman toplu katliamlara, soykırımlara veya (yaşanmaması dileğiyle) Holokost-benzeri trajedilere seyirci kalmamalısınız.”

Dikkatiniz için teşekkür ediyorum.

Kaynakça:

• Bauer Y.

“Rethinking the Holocaust”,

Speech to the Budenstag (261-273), Yale University Press, 2001

Çeviri:

David Ojalvo