Holokost ve etkileri üzerine

1 Kasım 2005’te Birleşmiş Milletler, 27 Ocak tarihini “Holokost Kurbanlarını Uluslararası Anma Günü” olarak kabul etmişti. Holokost’tan ders alınması ve benzeri olayların yaşanmaması için eğitime önemin vurgulandığı günde çeşitli etkinlikler düzenlenmekte. Bu doğrultuda, günün anlam ve önemini belirten, Yad Vaşem’in Akademik Danışmanı Yehuda Bauer’in metnini yayınlıyoruz

Perspektif
23 Ocak 2008 Çarşamba

Çeviri: Rozi LEVİ

İkinci Dünya Savaşı, insanlık tarihinin en kötü ihtilafıydı ve bu bağlamda bize soykırımın sembolünün Auschwitz olabileceğini gösterdi. Bu savaş, Nazi Almanya’sı tarafından, ideolojik nedenlere dayalıydı: Birincisi, Avrupa’ya ve ardından Dünya’ya hâkim olmak, böylece İskandinav Hint-Avrupalı ırkın üstte olduğu, diğer herkesin onların altında olduğu küresel ırkçı bir hiyerarşiyi kurmaktı. Nazi ideolojisinin ikinci büyük parçası ise antisemitizmdi. Yahudileri, Almanya’nın tüm düşmanlarını kontrol eden şeytan olarak gördüler. Öbür tarafta, gözler Hitler’deydi; bu yeni İsa Peygamber, insanlığa Alman hâkimiyeti altında, nurla dolu görkemli bir gelecek için yol gösteriyordu.  Şeytani Yahudiler ise, bu ütopyanın gerçekleşmesini yani global hâkimiyet hedefine ulaşmasını engellemeye çalışıyordu. Yeni ırkçı dünya ütopyası adına Almanların büyük bir kısmı, toplu cinayetler işlemeye ve en az üç soykırım yapmaya ikna edilmişlerdi: Polonyalılara, Romanlara (“Çingeneler”) ve Yahudilere. Hiçbir zaman unutmamalıyız ki ütopyalar öldürür; milliyetçi sosyalizm, komünizm gibi radikal evrensel ütopyalar ve bugün dünya çapında terörizmi destekleyenler, radikal bir şekilde her yerde öldürüyorlar.

İkinci Dünya Savaşı’nda, onlarca milyonun öldürülmesi, ülkeler ve kültürlerin dokusunun bozulması, çocuk ile yetişkinlere yapılan işkencelerin ve katliamların bir kısmının, Yahudi nefretinden doğduğunu söylemek abartı olmaz.

Holokost’a iki bakış açısı vardır. İlki Yahudi kaderinin belirginliği ve diğerleri ise evrensel etkilerdir; tıpkı madalyonun iki yüzü gibi. Yahudiler soykırımın belirli kurbanlarıydılar; ama etkiler evrenseldir, çünkü bir sonraki “Yahudiler”in kim olacağını kim bilebilir?

Diğer soykırımlar ve Holokost arasındaki başlıca paralel, kurbanların ıstırabının aynı olmasıdır. Cinayet cinayettir, işkence işkencedir, tecavüz tecavüzdür; açlık, hastalık ve aşağılanma toplu cinayetlerde aynıdır. Derecesi yoktur ve hiçbir soykırım diğerinden daha iyi veya daha kötü değildir. Kimse bir diğerinden daha kurban değildir.

Bir diğer paralel ise her yapılan soykırım, en iyi teknik ve bürokratik araçlarla, onu gerçekleştirenlerin emrindedir.  Günümüzde Darfur’daki soykırım, hava bombardımanları, cep telefonları ile dışarıdan etkili müdahaleyi ve katilleri destekleyen bir bürokrasi ile yapılıyor. Holokost ise Almanya’nın emrindeki en iyi teknik ve bürokratik araçlarla yapılmıştı. Aradaki fark Holokost, Avrupa ve Dünya uygarlığının tam merkezinde oldu ve bir benzeri o zamana dek görülmemişti.

20. yüzyılda çok büyük sayıda sivil ve silahsız savaş esiri, hükümet ve politik örgütler tarafından öldürüldü, sivillerden daha da çok askerler öldürüldü. Bütün bunların arasında 6 milyona yakın Yahudi, o güne kadar ki en korkunç soykırımda katledildi. Neden Holokost en korkuncu? Neden birçok insan bu trajediye karşı ilgi duyuyor? Neden roman, sinema, film, televizyon dizileri, resim, müzik eserleri ve tarih, sosyoloji, felsefe, psikoloji ile diğer akademik alanlarda araştırmalar seli var bu trajedi hakkında? Bir sel ki herhangi başka bir tarihsel olaya gösterilmiş ilgiyle kıyaslanamayacak kadar fazla.

Bence sebep, her soykırımda tüm belirli öğeler tekrar tekrar yaşanıyorsa da, Holokost’taki bazı öğelere, ondan sonra gelen soykırımlarda rastlanamaz. Her üç ila dört Yahudi büyükanne veya büyükbabaya sahip olanları bulmaya, kaydetmeye, işaretlemeye, aşağılamaya, mal-mülküne el koymaya, toplamaya ve katletmeye çalıştılar; suçları ise Yahudi olarak doğmaktı. Böyle bir girişimin tüm dünyada yapılmasına niyet edilmişti ve böylece tarihte ilk defa bir soykırım evrenselleştirilecekti. Ayrıca ideoloji, diğer soykırımların aksine, tamamen fayda üzerine kurulu değildi. Mesela Rwanda’da, Hutu üstünlükçü ideoloji, Hutu yerleşimi sırasında, gerçek bir güç mücadelesinden, eziyet görmüş Tutsi azınlığının işgal gücüne karşı gerçek bir askeri mücadele vermesinden kaynaklanıyordu. Oysa Nazilerde yarar sağlayan öğeler çok azdı.

Yahudileri, onların mallarını istedikleri için öldürmediler. Mülkleri Yahudilerden kurtulma sürecinde, ilk önce göçle, daha sonra kovmakla ve en sonunda cinayetle soydular. Her çift ele ihtiyaç duydukları bir zamanda, 1943’ün başlarında Stalingrad’daki yenilgiden sonra, silahlanma sektöründeki Yahudi işçilerini öldürdüler veya Alman Askeri yollarını yapan, Yahudi köle işçilerini öldürdüler. Eğer modern ve kapitalist yöntemleri takip etselerdi, Yahudi mülklerini çaldıktan sonra, Yahudi köle işçilerini Polonyalılara yaptıkları gibi kendi ihtiyaçları için kullanmaları gerekirdi. Ne var ki Yahudileri, ideolojileri için öldürmüşlerdi, bir ideoloji ki kâbus gibi bir karaktere sahipti.

Yahudi dünya komplosuna ve adı çıkmış “Siyon Önderlerinin Protokolleri”ne inanıyorlardı, bunlar 20. yüzyılın başlarında Çarlık Rusya’sının polisi tarafından üretilmiş ve Naziler tarafından uyarlanıp kullanılmıştı. Yahudiler’in, “Yahudi olmayan çocukların dinsel törenlerde öldürülmesi” suçlamasına inanıyorlardı. Yahudi soykırımı, daha sonra bir ideolojiye dönüşen kâbuslardan oluşuyordu. Sonuçta, evrensel, ırkçı bir hiyerarşi ütopyası vardı ve karşısında tek şeytani düşmanı Yahudiler yer alıyordu. Onlar yok edilmeliydi, ırklar  -ki aslında hepimizin kökleri Afrika’ya dayanıyor- olmasa da. Naziler bilinçli olarak Avrupa uygarlığının liberalizm, demokrasi, sosyalizm ve insanlık değerlerine karşı çıkıyor ve bu değerleri yok etmek istiyorlardı. Yok etmek istedikleri değerlerin ifadesini Yahudilerde gördüler, böylece Yahudilerin yok edilişi başladı. Tüm bu sürecin başka bir emsali olmamıştır.

Holokost tekildir ve biz Holokost’un bir uyarı oluşturmasını ummuştuk, bir emsal kalmasını değil. Hatalı olduğumuz kanıtlandı. Holokost bir emsal olarak kaldı ve diğer soykırımlar onu takip etti. Bu insanlık için ne demek? Birleşmiş Milletler için ne demek? Birleşmiş Milletler için ne yapabiliriz?

Beş yaşındayken anneme dedim ki: anne, güzel olsan da olmasan da benimsin. Birleşmiş Milletler bizim; sahip olduğumuz en iyi Birleşmiş Milletler- başka bir tane yok. Öyleyse, eleştirmek yerine, onu destekleyelim, iyileştirmeye çalışalım, insanlığı koruması için daha etkin bir hâle getirelim.

Soykırımları, Yahudilerin Soykırımı’nın anlaşılması ve karşılaştırılması ile önlemeye çalışsak başarılı olmak şansımız var mıdır? İnsanların içinde öldürme içgüdüsü olduğunu düşünüyorum ve biz, geniş çapta kendi türümüzü yok edebilen tek memelileriz. Bu türümüzün gelişiminin bir sonucu olabilir. Kendimizi, ailemizi, milletimizi ve bölgemizi gerçek veya hayali düşmanlarımızdan korumak için yok ederek hepimiz birer seri katil olabiliriz. Eğer durum buysa, soykırım niteliğindeki cinayetleri önlemenin gerçekçi bir yöntemi olabilir mi? Holokost bu soruya bir cevap verebilir: Yad Vaşem’de 21,000’den fazla Yahudileri kurtaran kişi ve grupların isimleri kayıtlı. Onlar bir alternatifin varlığını gösteriyor, içimizde, kendi hayatımızı riske atarak diğer insanları kurtarma gücünün mevcut olduğunu da…

Tüm bu hikâyeler bize bir alternatifin olduğunu gösteriyor, soykırımların önlenmesine yönelik girişimler -örnek olarak sekreterinden özel danışmanına kadar Soykırımı Önlenme Ofisi, çeşitli sivil toplum kuruluşları ve devletler- umutsuz değil. Darfur’da devam eden süreç, orada soykırımla mücadeledeki başarısızlık ise bunun ne kadar zor olduğunu bize kanıtlıyor. Darfur’daki soykırımı durduramazsak, yayılacak, daha çok soykırım niteliğinde katliam gerçekleşecek ve böylece dünyanın ödeyeceği bedel de daha ağır olacak.

Ahlaki temellere dayanmayan politikalar, sonuçları itibariyle, uygun politikalar değildir. Bu görüşe dayanarak, tam sekiz sene önce Alman Meclisi’nde yaptığım konuşmamda söylediğimi tekrar etmeme izin verin: Ben On Emir’i Dünya’ya veren toplumdan geliyorum. Kabul edelim, üç tane daha emre ihtiyacımız var: suçu işleyen olma, kurban olma ve asla ama asla seyirci kalma.

27 Ocak 2006

Kaynak:

http://www.un.org/holocaustremembrance/