İhmal edilmiş bir konu: “Soykırım’da Sefaradlar” (

Bu günlerde, “Auschwitz’in, Müttefik Kuvvetler tarafından kurtarılışının 63. yılı anılacak. 31 Ocak 2007’de, bu sayfada yakın Yahudi Tarihinin meş’um simgesi olan bu ölüm kampı, ve 2003 yılında Auschwitz-Birkenau’da açılışı yapılan J-Espanyol lisanındaki Anıt-Mezar’la ilgili yazım çıkmıştı... Bugün aktaracağım metin ise, 27 no’lu “El Amaneser”de yayınlanmıştır.

Coya DELEVİ Kavram
23 Ocak 2008 Çarşamba

“Sujeto Neglijado: LOS SEFARADİM de la SHOA” orjinal başlığıyla yazıyı kaleme almış olan Sn. Rachel Amado Bortnick’in bilgisi ve onayıyla, çevirip uyarladım.

1945’te, 2.ci Dünya Savaşı’nın bitiminden sonra, ve özellikle son 30 yıldır, “Holokost” ya da “Soykırım” hakkında  yoğun bir dokümantasyonla karşılaşmaktayız. 2.ci Dünya Savaşı sürecinde yaşamda kalmayı başarabilmiş kişilerin tanıklığı ve  halen sürdürülen araştırma çalışmalarının sonucunda ulaşılabilen bilgiler, kitaplar ve makaleler halinde yayınlanmakta... Konuyla ilgili görsel belgelerin sergilendiği müzeler kurulmuş olup, filmler ve sayısız televizyon programları yapılmakta... Ne yazık ki, bütün bunların arasında, “Soykırım”ın yokettiği 160.000 kadar Sefarad Yahudisinden pek fazla bahsedilmedi... Onların yok olması sonucunda yitirilen Judeo-Espanyol Lisanı ve Kültüründen söz edilmedi... Ancak, son 10-15 senedir, Sefarad Cemaatlerinin yaşamlarıyla ilgili çalışmaların yapıldığını, bugün hayatta olan ve korkunç trajediye tanık olanların anılarının belgelendiğini, (1*)  yayınlandığını görebiliyoruz. Buna rağmen, ne üzücüdür ki, özellikle Yahudi Toplumunda (Sefaradlar dahil), “Soykırım”ın yalnızca Avrupa Aşkenaz Yahudilerini etkilediği görüşü egemen olmuştur.

24 Mart 2003’te Auschwitz-Birkenau toplama kampında, çeşitli ülke Sefaradlarının  katılımıyla duygusal tarihi bir tören gerçekleşti. Bahsi geçen ölüm kamplarında yok edilen kurbanların anısına Judeo-Espanyol lisanındaki Anıt-Mezar’ın açılışı yapıldı. Aslında,  kamptaki diğer 20 Anıt’ın açılışı, her biri ölenlerin ana lisanında yazılmış “Epitaf”larıyla, 1967 de gerçekleştirilmişti... Burada, ister, istemez akla bir soru geliyor: Niçin aynı kampta, aynı koşullarda yaşamını yitirmiş ya da sürdürebilmiş (az kişi) 160 000 Sefarad’ın ana dili Judeo-Espanyol bir taş konmadı 1967’de?.. Nedeni çok basit!...

“Uluslararası Auschwitz Konseyi”ndeki uzmanlar dahi, Kamptaki, örneğin, Selanik ya da Rodos’lu kurbanların Sefarad olduklarından, (varsaydıkları gibi Rumca değil)  J-Espanyol konuştuklarından habersizdiler... Uzmanların daha da bilemedikleri, öteki Avrupa ülkelerinin vatandaşı bir çok Yahudinin, Türk-Osmanlı kökenli oldukları, J-Espanyol konuştuklarıydı...

Kendisi de bir “HOLOKOST” kurtulanı olan Prof. Haim-Vidal Sephiha, Auschwitz-Birkenau Memorial’daki değişik lisanlarda oluşturulmuş 20 Anıt-Mezar taşının arasında Judeo-Espanyol kitabenin yokluğunu farketti. Tarih: 20 Mart 2000... Bu saptama onda isyana varan büyük düş kırıklığına neden oldu. Nasıl olurdu da, bu kamplarda can vermiş, Balkanlar’dan ve diğer ülkelerden yaklaşık 160.000 Sefarad’ın ana dilinde bir “Kitabe” bulunmuyordu?...

Dr. Michel Azaria ile birlikte, J.E.A.A yı (Judeo-Espanyol a Auschwitz) kurup, hemen bir imza kampanyası başlattılar. 10 Eylül 2001’deki Konsey Toplantısında yeterli sayıda imza oluştuğunun saptanmasıyla, 21.ci Anıt-Taş’ın konulması karara bağlandı. Belirlenen tarih 24 Mart 2003’tü...”(2*)

Soykırım, Yunanistan, Sırbistan, Bosna-Hersek, Hırvatistan, Makedonya, Batı Trakya ve Ege Adalarındaki yoğun Sefarad Toplumunu yok etti. Aralarında “Balkanların Kudüs’ü diye anılan, en büyük Sefarad Cemaatinin yaşadığı Selanikle, Belgrat, Saraybosna, Manastır, Rodos, Girit ve diğerlerini sayabiliriz. Ayrıca, Fransa, Belçika, İtalya, Avusturya, Macaristan, Romanya gibi Batı ve Doğu Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden kamplara gönderilen binlerce Sefarad yok edildi...

Soykırım, ister Aşkenaz, Sefarad, ya da Romanyot olsun, tüm Yahudiler için büyük bir felaket olmuştur. Ne var ki, Sefarad Toplumu olarak, kültürümüz ve Judeo-Espanyol lisanı için son derece yıkıcı olduğunu da tamamen idrak etmeliyiz. Katledilen 6 Milyon Yahudi arasında, 160.000 Sefarad sayısı önemsiz bir oran gibi algılanabilir. Ancak, dünya Sefarad nüfusunun toplam rakamı göz önüne alındığında, kaybımızın ne denli büyük olduğu anlaşılmaktadır. Sn. Bortnick kaleme aldığı sınırlı yazısında, yitirilen cemaatlerden, yalnızca özet halinde söz edebilmiştir. Ona göre, tek, tek ele alınan toplumların, yaşamlarını yitirmiş fertlerinin, ya da yaşamayı başarabilmiş kişilerin öykülerini nakletmek için ciltler gerek...

“Soykırım”da yokedilen Yahudi Cemaatleri

1941 Nisan ayı... Nazi Almanya’sı Yugoslavya ve Yunanistan’a saldırdığında, savaşa katılmamış olan Türkiye dışında, Balkanlar’ın tüm Sefarad Cemaatleri “Aksis “ kuvvetlerinin, yani Almanya ve müttefiklerinin kontrolü altına girdiler.

SELANİK: 1941’de Almanlar,Yunanistan’ın en büyük Sefarad Cemaatini barındırmış olan kentine girdiler. Cemaat vurucu darbeyi 1942 Temmuzunda “Özgürlük Meydanı”nda toplatılıp, Almanların saatlerce ayakta durmaya zorladıkları, dövdükleri 2000 Yahudi erkeği aşağılandığında aldı. 1943 başlarında kente gelen Adolf Eichman ve yandaşları, Yahudilere uyguladıkları şiddetli eziyetlerin yanında, onlara “Sarı Yıldız”ı takma zorunluluğunu da getirdi. Polonya’da olup, biten trajediden habersiz Yahudiler, doğal olarak, Krakov’daki dindaşlarının yanına yollanacakları yalanına inandılar. 2800 Yahudiyi taşıyan ilk tren 20 Mart’ta Auschwitz-Birkenau’ya ulaştığında, 2191 Yahudi gaz odalarına gönderildi. Zamanla,  Selanik’ten yapılan toplam 20 tren sevkiyatında, ölüm kampına yollanan 48.000 Yahudinin 37.000’i anında gaz odalarında katledildiler.

30 Nisan - 8 Mayıs arasında, Almanlar, Yunanistan’ın kuzeyindeki küçük yerleşim bölgelerindeki Yahudileri tutukladılar... 9 Mayıs 1943’te Auschwitz’e son tren sevkiyatı yapıldı. Selanik’te kalmış olan son Yahudiler de, 1943 Ağustosu’nda Bergen-Belsen Kampı’na yollandılar. Bunların arasında “Judenrat” (Yahudi Konseyi) üyesi 74, ve İspanyol uyruklu 367 kişi bulunuyordu. Bazı Selanik’liler, Auschwitz-Birkenau Kampı’nda “sonderkomando” olarak görev yaptılar ve 7 Ekim ayaklanmasına katıldılar. İtalyan kesimine kaçabilen ya da direnişçilere katılan çok az sayıda Selanikli kurtulabildi. Çoğunluksa, kaçma girişiminde dahi bulunmadı. Çünkü onları bekliyen feci son hakkında en ufak bir fikirleri bile yoktu...  

RODOS: 1522-1912 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçasıydı. 2.ci Dünya Savaşı başladığındaysa, yönetimde bulunan İtalyanlar Yahudilere karşı kötü davranmadılar. Ancak, 1943’te Almanların adayı işgaliyle oradaki 2000 Yahudinin de kaderi değişti. Onlar, Yunanistan’dan gönderilen son Yahudi kafilesiydi. 3 ay sonra da, Nazi Ordusu Yunan topraklarını terketmeye mecbur oldu. 20 Temmuz 1944’te Rodos’tan, Yunanistan’a 1700 Yahudi götüren gemi, yolda Kos Adasındakileri de aldı. Rodos Yahudilerinden, Türk uyruklular ve aileleri, Türkiye’nin Rodos Konsolosu Merhum Selahattin Ülkümen’in özverili çabalarıyla, adada kalmayı başardılar. (3*)    

Kötü yaşam koşulları, aşırı sıcak, su ve yiyecek yokluğundan,Yunan topraklarına ulaşamadan gemide 23 kişi öldü. Ulaşanlarsa, “Haydari” transit kampında bekletildikten sonra, trenlerle Auschwitz’e gönderildiler. Kos Adası Yahudilerinin tümü olan 90 kişi öldürüldü. Rodos’lulardan yalnızca 151 Yahudi hayatta kaldı...

(devam edecek)