Genç bir toplum gönüllüsü: Eli Kebudi

Eli Kebudi Bayrampaşa Cezaevi`nde 14- 18 yaş arası çocukların bulunduğu ıslahevi`nde toplum gönüllüsü olarak görev aldı. Başkanlığını üstlendiği projenin amacı insanlara sevgiyi yeniden hatırlatmak ve içerideki hayatı yaşanılır kılmaktı… “Aynı gökyüzüne bakıyoruz” başlığı

Toplum
9 Ocak 2008 Çarşamba
Eli Kebudi, 1984 Hatay Antakya doğumlu 20 yıl orada yaşadıktan sonra üniversite  eğitimi  için İstanbul’a taşınmış. Yıldız Teknik Kimya bölümü 4. sınıf öğrencisi. Kendisini  “Aktif bir insan” olarak nitelendiren Kebudi’yi soluksuz dinledim. İşte anlattıkları …
 
Neden gönüllü oldum?
Bir projenin bir parçası olmanın yanı sıra hayatıma anlam katabilmek adına gönüllüler ordusuna katıldım. Hayattan geçerken iz bırakmak, “bunu yaptım” demeyi seviyorum. Gece yattığımda bu gün ne yaptım sorusunu yanıtlamalıyım…  İçinde bulunduğum projeler de genelde manevi tatmin var.. Bunun bir çok yönü var. Önce özgüven kazanmak, ardından gelebilecek tüm tatminleri içinde bulunduğum projeden sağlamak…

Nasıl gönüllü oldum?
Üniversite 2. sınıftaydım kantinde toplum gönüllüleri standını gördüm. Bir akşam önce yine bu tarz işlerle ilgilenen ancak başka bir üniversitede okuyan  bir arkadaşımla  gönüllülük nedir, ne değildir’i konuşmuştuk. Adımı yazdırdım, onun ardından gelen zincirleme bir aksiyon başladı. Eğitimlere girdim. Her insan gönüllüdür yani  insani davranışları vardır, hayata geçirirken tutarlı bir şekilde yapar. Projeye yaklaşımı o eğitimler sayesinde kavradık. Sarı Anahtar eğitimi gönüllülük çerçevesinde bir proje, nasıl yazılır, nasıl hayata geçirilir, görev süresi içerisinde başımıza gelen ilginç olayları, başımıza gelecek olaylar karşısında tutumumuz nasıl olması gerektiği konularını öğrendik. 5 kişilik bir ekiptik, bir proje yazmamız istendi. Arkadaşlardan biri “her defasında huzur evine veya sosyal hizmetler çocuk esirgeme kurumuna gidiyoruz. Bu kez   ezberi bozalım değişik bir şey yapalım “ dedi.

Islahevi önerisi
Başka bir arkadaş ıslahevini önerdi. Projenin kaba bir taslağı elimizde ancak ıslahevi, ceza infaz kurumları, adalet sistemi hakkında bir bilgimiz yok. 14- 18 yaş arasında suçlu çocukların bulundukları yerdeki atmosferi değiştirebilmek için bir şey yapabiliriz dedik. Ardından 2- 3 kişiyle birlikte 2006 Mayıs’ında projeye adım attık. Aslında bu araştırmalar sırasında buzdağının görünen kısmını hallettik ama görünmeyen kısmı o kadar büyüktü ki… Onunla başa çıkmak da gerçekten büyük bir özveri gerektiriyordu. . Türkiye’deki ceza evleri, ceza infaz sistemleri hakkında bir araştırma yaptık. Suç olgusu nedir?, Çocuk nasıl suç işler? Nasıl içeriye girer? Kaç tane ceza evi, kaç tane çocuk ıslahevi var araştırırken Bayrampaşa Ceza evi’nin içinde çocuk tutukevi olduğunu öğrendik.   Arkadaşlarla bir proje metni yazdık.. Üniversite öğrencileri olduğumuz için adalet bakanlığınca tanınan bir vakıfla işbirliği yapmamız gerektiğine inandık. Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı ile iletişime geçtik. Herkes çok itici geliyordu. Aylin Kasapoğlu ile proje sorumluluğunu üstlendim. Mart-  ağustos arasında çalışmalarımızı sürdürdük. Yeni dönem başladığında taslak halinde projemiz hazırdı ve izlenecek yol önümüzdeydi. En önemlisi de oradaki fizibilite araştırmasıydı. 20 kişilik proje ekibini toparladık. Aynı amaca hizmet edebilmiş 20 kişinin bir arada toplanması kadar güzel bir olay yok. Herkes konularda hem fikirdi ve aynı amaca hizmet ediyordu. Adalet Bakanlığı’ndan gerekli izinler alındıktan sonra içerideki atmosfere dair eğitimler aldık. İçeri girmeden önce oradaki çocuklardan çok, karşılaşacağımız mimariyi, cezaevinin nasıl bir yer olduğunu merak ediyorduk. Haftanın iki günü gideceğimiz için oradaki yaşam biçimi ve standartlarına nasıl uyum sağlayabileceğimizi düşünüyorduk. Salı ve perşembe günleri onar kişilik gruplar halinde içeri girecektik.

Projenin içeriği…
Oradaki hüküm giymiş çocukların içlerinde bulunduğu atmosferi bir nebze olsun değiştirebilmek. Bir örnek model oluşturmak. Çünkü çocuk oraya girdiğinde onun gibi suçlularla beraber olduğundan suçu öğreniyor. Bu konu üzerinde tartışıyorlar. Bunu biraz kırmak aza indirgemek istiyorduk…  Yaptığımız çalışmalar genelde amatör bir ruh kapsamında geçiyordu. Hepimiz üniversite öğrencisiydik ve her birimiz kendi ilgi alanına göre atölyeler açıyordu.  Edebiyat, müzik, tiyatro atölyesi gibi… Müzik atölyesini açan arkadaş nota bilmiyordu ama gitar çalmayı biliyordu.. Tiyatro atölyesini açan arkadaşlar doğaçlama tiyatro kursuna gidiyorlardı… Ben edebiyat atölyesini açtım, kitap okumayı ve sorgulamayı seviyorum… Çocuk suçlularla bir şeyleri sorgulamak bana çok ilgi çekici geldi. Bu atölyeler aracılığıyla çocuğun bulunduğu sosyal yaşantısına renk katmak, kısa bir sürede de olsa o atmosferden sıyrılmasını sağlamaktı…

“Suçlu değil, suça itilmişler”, “Tehlikeli değil, tehlikedeler”…
6 ay süren projemizin iki sloganımız vardı  “Suçlu değil, suça itilmişler”, “Tehlikeli değil, tehlikedeler”. İçerideki çocuklarla birebir konuşmaya başladığımızda, bu yaşta suç işleyecek insanın aslında toplumdan etkilendiği gerçeği ile karşılaştık. İçinde yaşadığımız toplumu temizlemek gerektiğini de anladık. Çünkü içerideki çocukların sosyal şartları düşük çocuklardı.  Çok kolu olan bir proje hazırladık. Kızlı erkekli üniversite öğrencileri olarak çok tezat bir konuya girişiyorduk. Orası tek cinsin olduğu bir yerdi.

Denetleme mekanizması
Kendi içinde bir denetleme mekanizması oluşturduk. Kızlı erkekli olarak girdiğimizde orada bir düzelme göze çarptı. Bu cezaevi açısından da olumlu bir gelişmeydi. 

Kişinin kendisine kattıkları
Sadece çocuklarla bir şeyler paylaşmıyorduk, bizlerin de onlardan öğrendikleri oldu. Özgürlüğün kısıtlandığı bir ortamda biz özgürlüğümüzü elimize aldık. Oradan her çıktığımızda normal hayattaki bazı değerlerin önemini yitirmesi bize garip geliyordu.
Edebiyat atölyesine katılan bir hükümlü : “siz dışarıdan geliyorsunuz nasılsa yine dışarı çıkacaksınız, bizim ne halde olduğumuzu nasıl anlayabilirsiz? “tarzında bir soru yöneltti.  Ben de “ sevdiklerimle beraber kısıtlı bir ortama kapatsalar, orada mutlu bir şekilde yaşayabilirim” şeklinde yanıtladım. Önemli olan insanların birbirini sevmesi, oradakilerin birbirlerini sevmelerini sağlamak, ortamın biraz daha yaşanır bir hale gelmesini istiyorduk.

İçeride nasıl bir atmosfer vardı?
Projeye başlamadan önce aldığımız eğitim sırasında nereye gittiğimiz yönünde endişe duymaya başladık. Ama sıkı durmamız gerektiğini de biliyorduk. Kim olduğumuz, yapacaklarımız, ne için yaptığımız, neden yaptığımız belliydi. Bütün soruların yanıtlarıyla belliydi. İçerinin ortamını anlatanlar karamsardı. Oysa anlatılanlar  kadar korkunç bir durumla karşılaşmadık. Ortam, çocuklarla yaptığımız aktiviteler, yaklaşımları çok daha farklıydı. Saygılıydılar. Bizlerle aynı ortamı paylaşmak bile lükstü. Karşı gelmek bir yana, özellikle projenin içinde yer almak istiyorlardı. Dış dünya ile bir köprü oluşturuyorduk.
‘Özgürlüğün anlam kazandığı yer’ diyoruz biz orası için. 
İlk kez müdürün odasına gittiğimizde oranın da kendine özgü bir hayatı olduğunu gördük. Zaman zarfından bu farklı görüntüye biz de alıştık. Beklediğimiz kadar büyük korkularla karşılaşmadık. Proje başkanı olarak diğer arkadaşlarımın da psikolojisinden sorumluydum. Çok yönlü düşünmek zorundaydım.

Sonuç
Projenin bir de akademik boyutu vardı. Başlangıçtan itibaren proje ölçme ve değerlendirme testine tabii tuttuk. Çocuklara başta ve atölyeler sonrasında anketler verdik. Sonuçları değerlendirdik. Genelleme yapılacak olursak, çocuk tutukevlerinde bulunanların psikolojisini yansıttı. Bunu yetkililerle paylaştık.

BM Kalkınma Fonu tarafından  en iyi proje seçildi
BM Kalkınma Fonu tarafından  en iyi proje seçilmesi bizi çok sevindirdi.  22 yıllık hayatımın en kazançlı dönemi diyebilirim. Bir şeylerin idrakine vardığım bir süreç oldu.
Sivil toplum kuruluşunda görev almayı sürdüreceğim.