Ortadoğu bilmecesi

Annapolis Zirvesi`ne evsahipliği yapan ABD, Suriye`ye kapısını açarak iki ülke arasında yeni bir diyalog başlattı. ABD, yıllardır İran`nın müttefiği olan Suriye`nin, Tahran`a karşı açılan geniş kalkanda yerini almasını istiyorYasmin KASUTO

Toplum
9 Ocak 2008 Çarşamba
Suriye ile ABD arasındaki buzdağı Annapolis Zirvesi’nin ardından erimeye başladı.  Bush Hükümeti’nin, Suriye’yi geçen ay Maryland’de gerçekleşen zirveye davet etmesi, Ortadoğu üzerinde ılımlı rüzgarların esmesine ve ümitlerin yeniden yeşermesine yol açtı.  Konferansa katılan ülkelerin çoğunu Dışişleri bakanları temsil etti. Suriye zirveye pek az kişinin tanıdığı Dışişleri Bakan Yardımcısı Faysal al- Mekdad ile katıldı.  Zirveye katılan Suriye, ABD’ye önemli bir sinyal yolladı.  Şam, Arap ittifakının içinde yer alarak, şer ekseninin dışında tutulmak istediğini sözle olmasa da doğrulamış oldu. Annapolis Zirvesi, Ortadoğu bilmecesinin parçalarını biraraya getirerek, yalnızca İsrail- Filistin sorununa değil,  Suriye ve Lübnan’nın da bilmece üzerindeki önemine ışık tuttu.
ABD- Suriye ilişkisi Şubat 2005’te Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri’nin öldürülmesi ile iyice kötüleşti.  ABD, bu saldırıdan Şam’ı sorumlu tutarak, Suriye’ye diplomatik boykot başlattı.  Suriye Büyükelçisini geri çeken ABD, Şam’ı  Lübnan’daki istikrarı bozmakla, ihtilalci güçleri Irak’a yollamakla ve ABD ile İsrail karşıtı olan Hizbullah ve Hamas’a destek vermekle suçladı.  O dönemde Lübnan’da askeri birliği bulunan Suriye, suikast olayında parmağı olmadığını beyan etti.  Mayıs 2007’de ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ile Suriye Dışişleri Bakanı Valid al- Moallem’in Mısır’da yaptıkları 30 dakikalık görüşme, Washington ile Şam arasında son iki senede gerçekleşen en önemli üst düzey diplomatik temas olarak değerlendirildi.  Rice, Şam’dan Irak’a geçen yabancı militanların durdurulması konusunda Suriye’den destek beklediklerini açıkladı.  Bu görüşmeden birkaç ay sonra, 6 Eylül’de İsrail jetleri Suriye’nin kuzeyinde inşaat aşamasında olduğu tahmin edilen bir nükleer santrali bombaladı.  Saldırı karşısında açıklama yapmayan Suriye, üç hafta sonra ABD tarafından Annapolis Konferansı’na davet edildi. 
Golan Tepeleri konusunun Annapolis gündeminde yer alması şartıyla konferansa katılacaklarını belirten Suriye, Annapolis Zirvesi’nde Golan Tepeleri konusunu hatırlatmayı başardıysa da, Amerikalı ve İsrailli yetkililer, Suriye ile  barış görüşmeleri için zamanın erken olduğuna dikkat çekti.  İsrail Başbakanı Ehud Olmert, Filistinlilerle yapılacak barış görüşmeleri sonucunda, Batı Şeria’daki yerleşimlerin boşaltılması ve Küdüs’ün Filistinlilerle paylaşılması konularının masaya yatırılacağını, barış yolunda verilen tavizler için kendisine karşı çıkan bir kesimi ikna etmek zorunda kalacağını belirtti.  Olmert,  bu durumda Golan Tepelerin’deki 12 bin ile 15 bin arasındaki İsrailli yerleşimciyi çıkarmanın imkansız olacağını, Suriye ile barış masasına oturmak için doğru zaman olmadığını sözlerine ekledi.  ABD’li yetkililer, bahar ayında  Rusya’da yapılacak zirvede İsrail ile Suriye arasındaki barış görüşmelerine öncelik tanınacağını açıkladı.
Yıllardır Suriye’yi terörizme verdiği destekten dolayı  suçlayan ABD, hangi nedenlerden ötürü bu ülkeye Annapolis kapısını açtı? Bush Hükümeti neden son anda farklı bir politik manevra ile Ortadoğu sorununa yaklaştı?  Lübnan, ABD ve Suriye’nin yakınlaşmasından nasıl nasibini alacak?  Diğer Arap ülkeleri Suriye’nin Annapolis’e davet edilmesi konusunda ABD’ye niye ısrar ettiler? Tüm bu sorular, Ortadoğu bilmecesinin daha yerine oturmamış parçaları.
ABD Hükümeti, Suriye’yi, diğer Arap ülkeleri ile aynı şemsiye altında toplayarak, bir Arap Cemiyeti kurmayı, ve İran’ı bu toplumdan uzaklaştırmayı hedefliyor. İran’la yakın temasta olan Suriye’yi, Arap ülkelerine özellikle de Suudi Arabistan tarafına çekip, İran’ı yalnızlığa terk etmek istiyor. Lübnan, Hamas ve Suriye ile sınırı olmayan İran’nın, Suriye’nin yardımı olmadan bu bölgelerdeki gruplara ulaşması çok zor.  Suriye, İran’dan uzaklaşıp, Suudi Arabistan’a yakınlaşırsa silahların Lübnan’daki Hizbullah’a ulaşması oldukça güç olacak; çünkü Suriye’ye silahlar İran tarafından yollanıyor. Hamas ve diğer Filistinli gruplar da Hizbullah ile aynı teknede.  İran’nın yardımı çok önemli ancak bu grupların İsrail ile Tahran’dan savaşması imkansız.  Son dönemde Hamas ve diğer terör grupları, İran tarafından planlanan Annapolis karşıtı konferansa katılmamakla Suriye’yi memnun etti.  Suriye ayrıca İran’nın Irak’taki Sünni ve Baathist kesimi gözardı ederek, Şii’lere verdiği desteği kesmesini istiyor.  Irak’ta birlik ve egemenliğin esas alınmasını savunan Suriye, İran’nın aksine ülkede federe bir devletin kurulmasına karşı çıkıyor.  İran’nın müttefiği ancak Tahran’nın kuklası olmadığını dile getiren Suriye, İran’nın yalnızca Lübnan ve Golan Tepeleri konusunda kendisine destek vermesini istiyor.
Son aylarda olumlu sinyaller veren Suriye, ABD destekli Irak hükümeti ile daha yakın bir ilişki içine girdi.  Pentagon ve ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, Suriye sınırından Irak’a geçen yabancı militanların sayısında yüzde 25 ile 30 arasında bir düşüş olduğunu kaydetti. Suriye’nin bu transit yolunu Arap militanlara kapatması Bush Hükümeti’nin beklentilerinin başında geliyor.
Ortadoğu bilmecesinin en önemli parçalarından biri olan Lübnan, hiç şüphesiz ABD- Suriye yakınlaşmasından büyük ölçüde etkilenecek. 24 Kasım’dan beri  boş kalan devlet başkanlığı koltuğu, 10. kez seçimlerin ertelenmesi ile yine doldurulamadı. Annapolis Konferansı’nın ardından, Lübnan’daki Batı destekli 14 Mart Hükümeti, daha önce karşı geldiği Genelkurmay Başkanı Mişel Süleyman’nın adaylığına yeşil ışık yaktı.  Şii Hizbullah’ın başını çektiği muhalefete yakınlığı ile tanılan Süleyman, gerçekte hükümetin tercih ettiği bir aday değildi. Ancak Bush Hükümeti, Süleyman’ın adaylığını onaylayınca, Batı taraftarı hükümet de olası bir krize yol açmamak için muhalefete boyun eğdi.  Suriye’nin Lübnan işgali sırasında Şam ile birlikte çalışan Süleyman, Başer Esad’ın favori adayı. 
ABD’nin Lübnan’daki müttefiği Dürzü lider Valid Jumblat ile Sünni lider Saad Hariri, Süleyman’ın cumhurbaşkanlığı koltuğu için Şam ve  Washington’la dostluk kurduğuna dikkat çekti.  Bu yakınlaşma karşısında ihanete uğramış hisseden 14 Mart Hükümeti’nin de Süleyman’nın adaylığını onaylamaktan başka çaresi kalmadı. Suriye karşıtı hükümet, güç dengesinin muhalefet ve Suriye’den yana olduğunu istemeden kabul etmiş oldu.  Suriye’nin Lübnan’daki otuz senelik varlığı sona erdiyse de Şam’ın Annapolis Zirvesi’ne davet edilmesi, ülkenin Lübnan’daki partiler üzerinde halen etkisi olduğunu gösteriyor. Annapolis Zirvesi’nde, Suriye ile Lübnan konusunda bir anlaşmaya varılmadığını açıklayan Bush Hükümeti, 14 Mart Hükümeti’nin kaygılarının yersiz olduğuna dikkat çekti. Suriye’nin ABD ile yakınlaşmasından rahatsızlık duyan pek çok Lübnanlı, iki sene önce yaklaşık 30 bin askerini Lübnan’dan geri çeken Suriye Başkanı Başer Esad’ın yeni manevralar ile Lübnan’ı yine etkisi altına almasından korkuyor. 
Birleşmiş Milletler’in 2005’de öldürülen Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri için başlattığı soruşturma ise halen devam ediyor.  Cinayetten sorumlu tutulan Şam, Lübnan’daki yeni cumhurbaşkanın BM soruşturmasını durdurmasını isteyecek.  BM Müfettişi Serge Brammertz’in son raporunda, herhangi bir ismin yer almaması ve bugüne kadar mahkemeyi sürdürebilmek için gerekli paranın ancak toplanması ise meçhul cinayetin aydınlatılmasını zorlaştıracak gibi.
ABD’nin, İran tehditi karşısında, Suriye’yi Ortadoğu’daki müttefiklerinin arasına katmaya çalışması, bölge çıkarına uygun bir strateji olarak görünse de, Suriye’nin bu yeni ilişkiye ne kadar gönül verdiği meçhul.  Arap dünyası’nın, İran’a karşı birleşip, İsrail ile yakınlaşması, dünyada Filistin ve Arap-  İsrail çatışmasının daha az tartışılmasına yol açabilir. İsrail’in Suriye ile barış planlarına daha az önem vermesi ise Suriye’nin 1967 yılında kaybettiği Golan Tepelerini geri almasını zorlaştırabilir. Suriye’nin Arap- İsrail çatışmasını Hizbullah, Lübnan ve Hamas olmadan canlı tutması imkansız.  Bu durumda Şam’ın elindeki tek pazarlık payından vazgeçmesi ise biraz hayal.