ÖYKÜLERİMİZDEN / KAYBOLAN YILLAR

Reneta Sibel YOLAKHanuka Bayramı`ndan bir hafta önce İsrail`de Afula şehrinde beş yaşlarında kırmızı yanaklı, bukleli, tatlı mı tatlı bir küçük kız çocuğu koşarak büyük annesinin yanına gelir. “Büyükanne, büyükanne herkes “Hanuka” diye bir şeyler söylüyor.

Kavram
9 Ocak 2008 Çarşamba
Luiza Uçki SEVİ

Dalya; oldukça hırslı biridir. Çocukken bile her oyunu kazanmak için çabalar. Kaybetmeye tahammülü yoktur. Ortaokulu bitirince talipleri çıkmaya başlar o dönemde genç kızlar erkenden evlenmektedir.
Henüz on altı yaşındayken görücü usulüyle tanıştırılır. O da evliler kervanına katılır. Ardından bir oğlu bir kızı dünyaya gelir.
Hırsl, asabiyete de dönüşür. Sürekli çocuklarınını yaşıtlarıyla kıyaslar yapan biri haline gelir. Çocuklarına da rahat vermez. Aklı fikri hep üstünlüktedir. Rahat uyuyamaz. Beyninde hep fırtınalar uçuşuyordur.
Hele sıra okullara gelince zavallı çocukları adeta birer yarış atına dönüşür. Arkadaş çevresine girmez. Yavrularının eğitimine kendini ama çılgınca yapar onu da. Annesi bu duruma üzülür: “Nerede hata bilmiyorum? Kime çekti bu kız? Gözü hiçbirşey görmüyor. Çocukları hep en iyi notu alsın istiyor. Hep hırçın hep mutsuz. Ne zaman doğru yolu görecek. İnsan biraz sevdikleriyle hoşça vakit geçirmeli. Yakınlarının kıymetini bilmek. Biz ne kadar varız ki! Çocukları o der, senin bu dershane senin dolaştıracağına biraz kuzenlerine getirsin. Kuzenler bir arada olsunlar. Bu mutluluğu yaşasınlar. Hayat hızla akıp geçiyor. Birliktelik, bir hoş seda ne güzeldir! Bu kız nasıl durulacak? Konuşsan dinlemez. Kafasına takmış bir kere. Ama anlamadığı bir şey var; Zaman tek yönlüdür. Geriye gitmez. Kaybolan yılları için üzülecek bir gün ama ne zaman kendine gelecek bu deli kız?” diye anlatır eşine dostuna.
Bir gün Dalya eşinin işyerindeki bir seminere katılır. O, böyle “Kendine Gerçekleştirme” veya “Başarının Yolu” gibi konulu başlıklı dinletilere bayılır.
Konuşma bilimi eşinin fabrikasının sahibi söze atılır: “İyi günler. Bugün size kendi hayatımda benim yaşam felsefemi oluşturduğum bir hikaye anlatmak istiyorum. Bunu bana senelerce evvel yurt dışındayken ziyaret ettiğim önemli bir din adamı anlatmıştı: Tilki bir gün aç dolaşırken bir delik fark etmiş. Delikten bir bakmış gözlerine inanamamış. Harika üzümlerle dolu bir bağ varmış. Ancak tilkinin o delikten geçmesi imkansızmış. Tilki üç gün oruç tutmuş. İyice süzülmüş ve delikten geçmeyi başarmış. İçeri girmiş. Gözleri sadece üzümleri görüyormuş Yemiş, yemiş, yemiş. Patlayana kadar devam etmiş. Sonra bir ses duymuş. Bağın sahibi gelmiş. Tilki hemen saklanmış. Önce delikten çıkmayı denemiş, çıkamamış. Karnı davul gibi olmuş. Tekrar üç gün oruç tutmuş. İyice süzülünce dışarı çıkmış ve ilk söylediği sözler şu olmuş: “İçeri girmeden, önceki halim gibiyim. Yine açım. Ne diye girdim? Kazancım olmadı bu işten” demiş. İşte insanların gözlerini, eğer o tilkinin gibi sadece hırs bürürse, o kişiler sağlıklı düşünemezler. O tilki hatalıydı. Sadece kazanmak daha çok kazanmak daha çok yemek istiyordu. Böyle insanlar çok. Bu insanlar başarı, daha çok maddi imkanlar isterlerken aslında kazanmıyorlar; aslında aynı o tilki gibi o an kazandıklarını sarıyorlar. Bu geçici heves sonunda hüsrana düşünüyorlar. Peki o tilki ne yapmalıdı. Bağdan içeri girince üzümleri delikten yavaş yavaş dışarı çıkarmalıydı. Sonra delikten çıkıp üzümleri doyasıya yemeliydi. Bizler de hırs ve açgözlülükle davranacağımıza iyi şeylere imza atmalıyız. Ben çalıştım. Kazandım. Yoksulları hiç unutmadım. Sadakalarımı verdim. Anneme, babama hep hürmet ettim. Ailemi hep kolladım. Manevi değerlere hep önem verdim. Aslı büyüklük yapmadım. Hırsıma yenik düşük mantıksızca davranmadım. Öbür danyaya şu kücük delikten elimden geldiğince üzümler yolladım anlayacağınız asıl karlı hep ben çıktım. Hayat hızla akıp gidiyor. Hanelerinize güzel şeyler yazdırın. Sevdiklerinizle bol bol vakit geçirin. İnsanları mutlu edin. Bu size inanın iki kat mutluluk getirir ve öbür tarafa götürecğiniz üzümler sayısını arttırır. Sevin, paylaşın, iyilik dağıtın. Ben hep böyle yaptım. Mutluyum. İyi ki yıllar önce bu hikayeli duyma ve hayatıma entegre edebilme şansına ulaşmışım. Hepinize delikten bol üzüm geçirebilmeniz temennisiyle” der. Dalya durur ve düşünür. “Cuma akşamları çocuklar ertesi gün kursa erken kalkacaklar diye haftalardır annemlere gitmiyoruz. Kardeşimi günlerdir görmüyorum. Geçenlerde amcam ameliyat olmuştu. Gidemedim. Çocuklarım anneanneleriyle, dedeleriyle, babaanneleriyle, kuzenleriyle vakit geçiremiyorlar. Bayram geceleri bile sınavları yüzünden görüştürmüyorum onları. İlerde belki çok önemli yerlere gelecekler; ama bana kaybettikleri çocukluk dönemlerinin hesabını soracak mıdır? Onlara model olarak seçtikleri annelerinin büyüklerini aramayan sormayan biri olması onları da etkilerse. Ya onlar da benim annemlere yaptığım gibi çok bilmiş tavırlar sergileyip, beni sürekli azarlayıp fazla aramaz sormazlarsa. Ne yapmalıyım ki?” der.
Beynindeki soru işaretleriyle bir psikologa danışır. Psikolog: “Çocuklarınız için didinmeniz, onları iyi bir yerlere getirmek işteyişiniz harika. Ancak hırs enteresan bir güçtür. İnsanın gözlerini kör eder, kulaklarını sağır. Mantıklı düşünmesine mani olur. Hayat aynen şairin söylediği gibi sürekli yukarı basamakları olan bir merdivenden ibarettir. Geriye dönme imkanımız hiç olmaz. Kendinize yepyeni bir sayfa açın. Bir hobi edinin. Mutlu olabileceğiniz işlerle uğraşın. Çocuklarınza çocukluklarını yaşatın, değerlerini hissettirin. Onlara sevdikleriyle dolu bir dünya yaratın. Mutlu bireyler daha başarılı olurlar. Hayata sımsıkı sarılın. Elinizden kaymadan güzel dolu dolu geçirin onu. Her anının değeri doyasıya çıkartın. Çok geç olmadan” der.
Dalya mesajı almıştır. Değişecektir zor da olsa. Kurs bitimi çocuklarını alır: “Çocuklar önce anneanneye gidiyoruz. Kuzenleriniz de geliyor. Sonra eve gidip ders çalışacağınız. Tamam mı?” deyince çocuklar sevinç çığlıkları atarlar.
Annesi kapıyı açar: Dalya ona sarılır. Kuzenleri dört bir yana birbirine hasretle kucaklar. Sevinç çığlıkları yükselir. Dalya annesine karşı çok sevecen ve saygılıdır. Annesi: “Bir değişiklik var sende. Her neyse çok güzel. Yüzüne renk gelmiş. Oh be! Canım kızım. İyi ki geldin. Özlemişim Dalya’mı!” der kızına sarılırken.
Dalya kaybolan yılların acısını çıkarırmışçasına kararlı ve azimlidir. O da canı gibi sevdiği annesine sarılır. Bugünlerin kıymetini bilecektir. Sevdikleri yanıbaşındadır. Onlara sıkı sıkıya sarılıp hayatın her anını dolu dizgin yaşamaya kararlıdır artık...