Eddi Anter`in ‘Kumbara`sindan...

Genellikle bir röportaj öncesi, görüşeceğim kişi hakkında araştırma yapar, kendisiyle önceden yapılan röportajlara göz atarım. Hem aynı soruları defalarca sormamış olmak, hem de o kişi hakkında biraz bilgi edinmek adına… Ne mutlu bana ki, yakın zamanda iki kitabı yayınlayan ve her ikisi de “En Çok Satanlar” listesine giren Eddi Anter ile yap

Toplum
9 Ocak 2008 Çarşamba
En çok merak ettiğim sorudan başlamak istiyorum. Neden daha önce basında yer almaktan kaçındın?
Bir tutkunun peşinden koşarken mantıklı açıklamalara pek fazla yer olmuyor. Ferrari’m olmadığından satamadım, fakat 17 senelik işimi kapatıp kendimi tamamen yazıya verdim. İkinci baharımdan geçerken yapmak isteyip de yapmadığım bir şey olduğunu fark ettim. “Şimdi yazmazsam ne zaman yazacağım?” deyip Lilly’yi tamamladım. Elimde tek bir roman, iki basılmış öykü ve onlarca makale ile bu konuda söyleyecek çok şeyim olmadığını düşündüm, fakat yazacak bol malzemem vardı.
Eğitimini yurt dışında tamamladın… Edebiyat eğitimimi mi aldın?
Üniversite eğitimime İngiltere’de başlayıp MBA diplomamı Amerika’da aldım. Pazarlama okuyordum ancak  Dünya Edebiyatını  tanıyınca, eserlerin sadeliği ve üzerimde bıraktığı etkilerle yazma tutkum başladı. Mezun olunca hemen ticarete atıldım. Tutkumu bir yerlere gömdüğümü sandım. Düzenli olarak haftada ortalama 500- 600 sayfa okuyorum.
Yazma merakın ne zaman başladı peki?
İlk öyküm, 2005 yılında Gila Kohen Yarışması sonrası yayınlanan kitapta çıktı. İkinci öyküm, İmge Dergisi’nde çıkınca, “Acaba roman yazabilir miyim?” diye işe soyundum. Birikmiş notlarımı toparlamaya başladım. Beyoğlu Gazetesi’nde nerdeyse her hafta bir makalem çıkıyordu. Ardından Maksimum internet sitesindeki yazılarım ve arkası geldi.
Kitap yazarak mı başladın işe? Yoksa makale ya da öykü mü?
Sürekli not tutma alışkanlığım var. Zihinsel notlarımı, gözlemlerimi  nerede kullanacağımı bilmeden yazıyorum. Evimde, arabada, yatağımın başucunda, cebimde duran küçük defterlere kaydediyorum. Makale yazarken kafam aynı bir akü gibiydi, suyu kaynıyor ve taşıyordu. Peçetelere, kartvizitlere, post- it’lere taşanları mesaj olarak yazıyordum. Yetmeyince romana karar verdim. Rüyam gerçekleşti fakat kendim halen rüyada sanıyorum. Kitapçılara girip romanımı elime alıyor ve “Bir gün elbet ben de böyle bir roman yazacağım,” diyorum.
Öykülerini bir kitapta derleyecek misin?
Elimde fazlasıyla öykü var, ancak bunları karakter geliştirirken veya yön ararken kullanmayı tercih ediyorum. İsmim kadar roman yazacağım, her tarafım malzeme dolu.
Bazıları “Yazmaya başladığımda kelimelere su gibi kâğıda akar,”, bazıları ise “Yazdıklarımı defalarca değiştiririm, siler yeniden yazarım,” der. Ya sen?
Beni tarifi zor bir gücün yönlendirdiğine inanıyorum. Gece yarıları uyanıp sabahlara kadar yazıyorum, sonra sabah olduğunda kendi yazdıklarımı okuyup şaşırdığım oluyor. Tanrı izin verdiği müddetçe akacak elbet…
Beş yabancı dil bilen biri olarak, başka bir dilde yazmayı düşündün mü hiç?
Lilly’nin başarısından sonra İngilizcesini de yazdım. Kısmetinin gelmesini bekliyor.
İlk kitabın Lilly gerçek bir hayat hikâyesinden yola çıktı, peki ya Kumbara?
Kumbara’yı akıcı ve çok sade bir dille yazdım. Hem okuyucu kendinden bir şeyler bulsun, hem de sanki “bizden biri” yazmış, diyebilsin istedim. Bayan okuyucular dünyayı kendilerinin idare ettiğini bir kez daha görecek ve erkeklerin dünyasına farklı bir yerden bakacaklar. Erkek okuyucuysa yaşadıklarında yalnız olmadığını görecek. Kumbara biraz cinsellik içeriyor ve bu nedense ayıp, tabu, günah veya yasak kelimelerini çağrıştırıyor. Bakir olmak meziyet mi, mazeret mi? Bu konu toplumsal kavram mı, yoksa kişisel tercih mi? gibi aslında pek çoğumuzun hikâyesi Kumbara...
Anlatılanların çoğunu, birileri bir yerlerde yaşamıştır mutlaka. Bu anlamda %100 gerçek, ancak otobiyografik değil ve karakterlerin hepsi hayal ürünü. Sadece dönemsel olaylar ve mekânlar gerçek.
Bir babaya, hangi çocuğunu daha fazla seviyorsun diye sorulmaz gerçi, ama iki kitabın arasında bir seçim yapmanı istesem?
Ben çocuklarıma aynı soruyu sorduğumda, “Bazı konularda annemi, bazılarında babamı seviyorum” diyebiliyorlar. Lilly’de annemin gerçek öyküsünün etrafında gelişen bir kurgu var. Ancak birinci tekil şahıstan yazdığım için tüm olaylar benimle ve ailemle özdeşti. Lilly’yi yazmam 45 senemi aldı. Kumbara’yı yazarken ise acayip keyif aldım. Etrafımda olan tüm 13- 18 yaş gurubuna ait erkek çocuklarla derin sohbetler ettim, onları konuşturmak çok zordu, yaşıtlarımla sürekli bilgi alışverişi yapıp, alışveriş merkezlerinde insanları gözlemlemekle epey bir vakit geçirdim. Sonunda pek çok kişinin kendinden bir şeyler bulabileceği bir roman yazdım diyebilirim. 15 ay sürdü. Bu süreçte kesinlikle gelişim gösterdim; bu bir başkasını geçtim anlamında değil de, kendimi Lilly’ye göre aştım.
Her iki kitabın da “en çok satanlar” listesine girmeyi başardı. İmza günlerinde hayranlarının izdihamına uğruyor olmalısın…
Tanınmamış, adı sanı olmayan birinin ilk romanı çıktığında kim destek olur? Öncelikle ailem, arkadaş ve akrabalar istisnasız olarak beni sahiplendiler. Ardından Şalom okuyucuları bana sahip çıktı. Onlar sayesinde kitabımın en çok satanlar listesine girdiğine inanıyorum. Sesimi, huzur ve sevgi dolu azınlık sesimi dünyaya duyurmak istiyorum. Bu ses çok cılız olabilir fakat kalıcı bir ses olacaktır. Sonuçta ben sizlerden biriyim, düne kadar okuyucuydum, bugün de birdenbire yazar veya edebiyatçı olacak halim yok.  İlk imza günümde izdiham yaşandı. Lilly toplam 7 baskı yapınca, yayınevim sonuçları bir mucize olarak görmemi söyledi. Mucizelere inanıyorum.
Kitaplarını yabancı dillere çevirmeyi ve yurt dışında yayınlamayı düşünüyor musun?
Azınlık kimliğiyle Türk edebiyatına girmekten öte, Yahudi bir Türk kimliğiyle Dünya Edebiyatına açılmak en büyük hayalim. Hayallerin gerçekleşebileceği bir dönemde yaşıyoruz. Yayınlamak konusunda hem ben, hem de yayınevim araştırma yapmaktayız.
Yeni bir projeniz var mı?
Maksimum sitesinin Kültür ve Sanat bölümünde, Don E adı altında yazılar yazıyorum. Üçüncü romanım için malzemelerim hazır. Kadın erkek ilişkilerini içerecek. Sonuçta hiçbirimiz Mars veya Venüs’ten  değiliz.
Son olarak, okuyucularımıza söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Bir laf vardır, “aşkla delilik arasında kesinlikle tutku yatar,” diye. Kumbara’da hayat görüşleri ve felsefenin yanında iç dünya sorgulamaları da var. Aynı günlük hayatlarımızda olduğu gibi… Hem gülecek, hem ağlayacak hem de düşüneceksiniz. Şaşıracağınıza da bahse girerim.