İsrail`in Bergama kökenli Türkiye Büyükelçisi: Gabby Levys

Türk Yahudi kültüründen hiçbir zaman kopmayan, Ladino konuşan, hatta zaman zaman Türkçe sözcükler söyleyen İsrail`in yeni Türkiye Büyükelçisi Gabby Levy, doğduğu ülkede görev yapmanın mutluluğunu yaşıyor. Öte yandan, anne ve babasının bu onura tanık olamayışının biraz da burukluğunu taşıyorNelly BAROK

Kültür
9 Ocak 2008 Çarşamba
İsrail’in göreve yeni başlayan yeni Büyükelçisi Gabby Levy, geçtiğimiz hafta Neve Şalom Sinagogu’nu ziyaret etti. Ertesi gün de Şalom Gazetesi’ne gelerek Şalom çalışanları ile tanışma nezaketini gösterdi.
Gazete kütüphanesindeki kitapların çeşitliliği büyükelçinin ilgisini çekti, bazılarını tek tek inceledi. Yayın Koordinatörü Yakup Barokas ile Yayın Yönetmeni Tilda Levi kendisine “Şalom’da 60 yıl” kitabını hediye ettiler. Biz kendisine gazetemizi tanıttık, o da Osmanlı kıyafetleri giyen atalarının ve Türk ordusu üniforması ile görüntülenmiş aile yakınlarının eski, sararmış fotoğraflarını gösterdi. Ardından Büyükelçi Gabby Levy ile söyleşmek olanağını buldum.
Büyükelçinin Bergama doğumlu olduğu haberi, “Türkiye benim ikinci vatanım değil, ilk vatanım” söylemi, Türkiye’ye gelmesinden aylar önce yerel basının tüm gazetelerinde yer almıştı. O halde söyleşiye oradan başlamam gerekiyordu.
Bergama’da Levy Ailesi’ne dönelim, Gabby Levy’nin ebeveynlerinden başlayarak sizi tanıyalım.
“Babamın ataları da Bergama’da doğmuşlar. Annem Tireli. Ailem 1949’da İsrail’e göç ettiğinde dört yaşımdaydım. Bu nedenle fazla anım yok. Bergama’yı yıllarca ailemin anlatılarından biliyorum. Bergama’daki çocukluğuma ait anılarımda yer etmiş bir olayı anlatayım: ‘İyi çocuk olmazsan seni çaya atarlar’ diye annemin beni sürekli korkuttuğunu anımsıyorum. Çayın ne olduğunu da bilmediğim için bu korkuyu hep yaşardım. Sonra bana çayın bir akarsu olduğu anlatıldıysa da çocuk aklımla hep taşkın sular hayal ettim.
İsrail’e göç ettikten 45 yıl sonra Bergama’ya ilk kez gittiğimde, çayı gördüm; bir de baktım ki çocukluğum süresince korktuğum çay, akan daracık bir su.
İsrail’de eski bir Arap yerleşimi olan Yehud’a taşındık. Yehud küçük bir Türkiye’ydi. O dönemde Türkiye’den göç edenlerin çoğunluğu oraya yerleşiyordu. Yaşadığım mahallede konuşulan lisan Ladino’ydu. Evimizden ve komşu evlerin mutfaklarından yayılan kokular, Türkiye Yahudi mutfağının aşinası olduğumuz kokularıydı. Bugün halen Yehud’da yaşıyorum, orayı hiç terk etmedim.”
Yehud’da Türkiye’den göç edenlerin çoğunlukta olması, Türk Yahudilerinin kültür ve geleneklerine bağlı kalmanızda etkisi oldu mu?
“Türk Yahudi kültüründen hiçbir zaman kopmadım. Dindar bir Yahudi değilim fakat bayramlarda sinagoga giderim. İsrail’e göç ettiğimden beri aynı sinagoga, Türk Yahudilerinin kurduğu ve Rav Elazar Halevi’nin adını verdikleri sinagoga gidiyorum. Rav Elazar Halevi, İzmirli bir din adamıydı. Brit Mila’mı o yaptı, Yehud’da da eşimle beni evlendirdi.
Ladino konuşulan, bu lisanda şarkıların söylendiği bir ortamda büyüdüm. Babamın radyoyu açtığında, ‘Burası Kıbrıs Radyosu’ diyen spikerin sesi hala kulaklarımda… Türkiye haberleri dinlenir, ülkeden kopuk kalınmazdı. Zeki Müren’in plakları evlerden eksik olmazdı.
Annem ile babam ilk kez 1965’te Bergama’ya gittiler. Benim ise, doğduğum yeri yeniden görebilmem için daha uzun yıllar geçmesi gerekecekti.”
Büyükelçi Gabby Levy, diplomatik kariyerinde başına gelen bir olayı anlatırken hala o günlerin burukluğunu yaşar gibiydi. İsrail Dışişleri Bakanlığı henüz 1988’de Gabby Levy’yi İstanbul Başkonsolosluğu ile görevlendirmiş. Ne yazık ki adaylık önerisi Ankara’dan geri dönmüş. Çünkü Türkiye çift vatandaşlığı o dönemde kabul etmiyordu, Levy bir Türk vatandaşı olarak yabancı bir ülkeyi temsil edemezdi.
“O göreve gelemedim. Annem ve babam ile müthiş bir düş kırıklığına uğradık. Oğullarının Türkiye’ye bir başkonsolos olarak dönecek olmasından öylesine gurur duyuyorlardı ki… Çaresiz ıskat olup Türk vatandaşlığından feragat ettim. Bu süreç bir yıl aldı. Iskatımdan hemen sonra, eşimi, iki kızımı ve babamı alıp Türkiye’ye geldim. Birkaç günümü geçirdiğim Bergama’da bana sürekli anlatılan yerleri, evimizin bulunduğu mekanı, babamın işyerini, hatta korkulu rüyam çayı nostaljik duygularla gezdim, viraneye dönüşen sinagogu gördüm. Annem zaman zaman bana bakıcılık yapan Fatma adında genç bir terzi kızdan söz ederdi. Babamla Fatma’yı aradık bulduk da… Bergama’da Yahudi Mustafa lakaplı biri yaşarmış. Yahudi bir annenin gayrı meşru çocuğu olduğu söylenirdi. Zamanında Bergama Yahudileri bu çocukla ilgilenmiş destek olmuş. Yahudi Mustafa’yı bulduk, bizi mütevazi evine buyur etti. Düşünün 40 yıldır Bergama’da tek Yahudi yok. Ama Yahudi Mustafa sanki her gün bu lisanı konuşuyormuş gibi, akıcı ve mükemmel bir Ladino konuşmaya başladı.”
Türkiye’de görev yapacağınızı öğrendiğinizde neler hissettiniz?
“Öğrendiğim andan beri hissettiğim duyguların içindeyim hala. Ve bu sevinci hep taşıyacağım gibime geliyor… 35 yıllık diplomatik hayatımda ilk kez beni bu denli duygulandıran bir görev almış bulunuyorum. Avustralya ve ABD’deki görevlere giderken konuya hep mesleki açıdan yaklaştım. Oysa burada, İsrail açısından çok büyük bir önem taşıyan görevimin sorumluluğunun yanı sıra, Türkiye’de bulunmaktan duyduğum bir hazzı yaşıyorum. Annem ile babamın buna tanık olamadıklarına ne denli üzüldüğümü anlatamam. Kim bilir benimle nasıl da gurur duyacaklardı…
Türkiye diplomatik görev açısından birincil derecede onur duyulacak bir ülke. Buraya yolculuk hazırlığı sürecinde Devlet Başkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanı ile yaptığım görüşmelerden, Türkiye’ye çok büyük önem verildiği ve görevimin ne denli şerefli bir görev olduğu izlenimini edindim.”

Soykırım siyasileştirilmemeli
Sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısının ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu’nda oylanmaması yönünde İsrail’in büyük çaba harcadığını biliyoruz. Bu İsrail’in Türkiye’ye büyük önem verdiğinin açık bir göstergesi… Bu konuda ne söyleyeceksiniz?
“İsrail’in bu konudaki tutumu gayet açık… Bizler tasarının oylanmasına karşıydık. Fakat bu, Ermenilerin yaşamış olduğu trajediyi inkar ettiğimiz anlamına gelmemeli. Holokost ile tarihte yaşanmış herhangi bir soykırım arasında benzetme yapılmasını doğru bulmuyoruz. Biz Ermeni halkının trajedisinin siyasileştirilmesine kesinlikle karşıyız.
Türkiye aleyhine kararlar alınmasına karşı çıkmamızın üç temel sebebi var: Birincisi, bu tür sorunların siyasetçiler tarafından parlamentolarda alınacak yüzeysel kararlarla çözümlenebileceğine prensip olarak inanmıyoruz. Tartışmalı ve görüş ayrılıkları bulunan bir konu olduğu için, tarihçiler, antropologlar ve akademik çevrelerce incelenmesi gerekir. Arşivler açılsın, birlikte oturulup tartışılsın ve sonuçta taraflar sorumluluklarını kabul etsin.
İkinci bir sebep de, İsrail’in Türkiye ile stratejik işbirliğine büyük önem vermesi… Bu nedenle Türkiye’nin sözde Ermeni soykırımı suçlaması yüzünden mağdur olmasını kesinlikle istemiyoruz. Bunu önlemek için elimizden geleni yapacağız.
Ayrıca Türkiye Yahudi Cemaati’nin ülkelerine karşı yapılan bu tür bir suçlamaya karşı çıktıklarını ve hükümetlerine destek olduklarını biliyoruz. İsrail de, Türkiye Yahudilerinin, dolayısı ile Türkiye’nin yanında yer almanın doğru bir tutum olduğu inancını taşıyor.”
İsrail, Türkiye’ye destek verme konusunda somut olarak neler yaptı?
“Uzun yıllardır bu yönde çaba harcıyoruz. Demokratların hakimiyetinde olan ABD Kongresi’nde bu yıl kararın oylanmasının gündeme gelmesi üzerine, Washington’daki İsrail Elçiliği ile Türkiye Elçiliği’nin bunu engellemek üzere sabah akşam birlikte çalıştığını söyleyebilirim. Kongre üyelerini etkilemek için bir dizi görüşme yapıldı.
Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın bir ay kadar önce İsrail’i ziyaretinde, devlet başkanı, başbakan, Knesset başkanı, savunma bakanı ve dışişleri bakanı ile görüşmelerinde bulunma ayrıcalığına sahip oldum. Bu kişilerin her biri Bakan Babacan’a, kararın geçmemesi için özel olarak ABD Kongresi’nin hangi üyelerini etkilemeye çalıştığını anlattılar. Tabii ki bunlar her zaman alenen yapılabilen girişimler değildir. Zira ABD’nin içişlerine karışıyormuşuz izlenimini bırakır.
Fakat İsrail’in de ABD’deki Yahudi kuruluşlarını, Kongre’yi etkileme yeteneğinin sınırları vardır. Tamamen bağımsız bir kuruluş olan ADL tutum değiştirdiğinde, İsrail ikna etmeye çabalayıp başaramıyorsa, artık yapacak şey kalmıyor.
Şimdilik konu gündemden düşmüşe benziyor, yasa tasarısına destek azalmış görünüyor. Tabii gelecekte yeniden gündeme gelebilir. Biz dostumuz Türkiye’nin yanında yer alacağımıza söz veriyoruz.”

Sorumlu medyanın görevi
Avraam Foxman’ın Ermeni soykırımını tanıyan ifadesi yüzünden Türkiye’de özellikle sağ basında hem İsrail, hem de tüm Yahudiler suçlandı. Bu haksız suçlamaya verilecek yanıt nedir?

“Söylediğiniz insanı gerçekten düş kırıklığına uğratıyor. Hükümet yetkilileri ve medyanın ileri gelenleri ile yaptığım görüşmeler aracılığı ile Türk halkının İsrail’in bu yöndeki çabalarını bilmesine, fakat her şeyin de hakimiyetimizde olmadığını anlamasına çalışıyorum. Konuyla ilgili gösterdiğimiz çabayı bilen ve takdir eden sorumlu liderlerin ve sorumlu medyanın bu gerçeği halkına duyurması gerektiğine inanıyorum. Zaten dürüst liderlik ve dürüst medyanın gereğidir bu…”

Halkın güvenliği sağlanmalı
Terörden mağdur olan bir ülke olarak, PKK terörüne maruz kalan ve şehitler veren Türkiye’nin olası bir sınır ötesi operasyonuna İsrail’in yaklaşımı nasıl olur?
“Öncellikle görüştüğüm hükümet yetkililerine, Türkiye’nin son dönemde teröre şehitler vermesinden dolayı İsrail halkının duyduğu üzüntüyü dile getiriyorum. Bu tahammül edilecek bir durum değil. Türk ulusunun ve yakınlarını kaybedenlerin acısına katılıyoruz. Bu acıyı İsrail’den daha iyi kim anlayabilir?
Her zaman barışı arayan bir ülke olarak İsrail, Türkiye’nin bu büyük sorunu müzakere yoluyla çözümlemesini ister. Bizler de Filistinli ve Suriyeli komşularımızla sorunları karşılıklı görüşmelerle çözümlemeyi tercih ediyoruz.
Ben Türk Hükümeti’ne ve ordusuna PKK terörü ile nasıl başa çıkılacağına ilişkin fikir yürütecek değilim. Ancak benzer durumlarla karşılaştığında İsrail’in nasıl bir yöntem kullandığını söyleyebilirim. İsrail halkının güvenliği tehlikeye girdiğinde, hiçbir hükümet halkını korumak üzere önlemler almaktan kaçınmaz. Halkın güvenliği söz konusu olduğunda sınır ötesine, hatta Lübnan’a girmekten geri kalmıyoruz. Bunu bazen her gün yapıyoruz. Üzerimize roketler atıldığında, askerlerimiz kaçırıldığında mecbur kalıyoruz.”
Ülkemizde göreve yeni başlayan bir elçi olarak, İsrail- Türkiye ilişkilerinin geliştirilmesine nasıl bir katkıda bulunmayı düşünüyorsunuz?
“Benden önceki İsrail elçilerinin yolunda devam edeceğim. İki ülke arasındaki ilişkilerin dengeli ve güçlü olması arada hiç sorun bulunmadığı anlamına gelmez. Ortak menfaatlerimiz var, Ortadoğu’da gerçek demokrasinin işlediği iki ülkeyiz. Bu iki ülke belirli ideallere sahip olan Batı dünyasında yer alır. Dolayısı ile ortak yönlerimiz çok…
Güvenlik alanında stratejik işbirliği çok yüksek düzeyde, ticaret hacmi 2,5 milyar dolara ulaştı. Sanayi Bakanı Kürşat Tüzmen İsrail’e geldiğinde, ticaret hacminin iki katına ulaşması gerektiğini söyledi.
Bu yıl Türkiye’ye gelecek İsrailli turist sayısının 500 bine ulaşacağı öngörülüyor. İsrailli Türkiye’ye sırf ucuz tatil yapmak ve güzel manzara görmek amacıyla gelmiyor, İsrailli kendini Türk halkına yakın hissettiği için burayı tercih ediyor. İki ülke arasındaki siyasi işbirliği de giderek gelişiyor. Türkiye bugün bölgede büyük bir güç olarak, İsrail ile komşuları arasında barışın gerçekleşmesine katkıda bulunabileceğini biliyor. Çünkü Türkiye, Filistinlilerle, Suriye ile ve bizimle iyi ilişkiler içinde; bu nedenle çok olumlu bir görev üstlenebilir.
Biliyorsunuz Türk işadamlarının inisiyatifi ile oluşturulan Ankara Forumu Batı Şeria’da bir sanayi bölgesi kurulmasını hedefliyor. Önümüzdeki günlerde İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres ile FÖY Lideri Mahmud Abbas, Türkiye’de gerçekleşecek bu forumda bir araya gelecekler. Söz konusu sanayi bölgesinin kurulması ile FÖY’de iş imkanları yaratılacak, yaşam düzeyi yükselecek Filistinliler böylelikle terörden vazgeçebilecek. Oldukça yapıcı olan sanayi projesi girişimiyle Türkiye, bu aşamada İsrail ile komşuları arasında çok önemli bir rol oynamış oluyor.”