Tiglat Matbaacilik - En mutlu günlerimizin arkasinda

Estroti Ailesi (Rozi, Yusuf ve Niso) ile kahve içerken onlardan firmalarının, biraz da aile fertlerinin hikayelerini, başarıya yolculuklarını, işlerini ne kadar sevdiklerini dinledim. Bu dünya tatlısı insanlar - aramızdan birileri - matbaaları, özellikle davetiyeleri ile tanınıyorlar.. İşte en mutlu günlerimizi bize haberdar eden insanların hikayeleri ve yorumları

Ekonomi
9 Ocak 2008 Çarşamba
Tiglat’ın tarihçesi nedir? Nasıl başladınız matbaacılığa?
1974 senesinde Selman Pınar Türk Resim Tarihi’ni basmak için bir matbaa başlatmış, adı Tiglat. 1983 yılında işler iyi gitmeyince matbaayı kuzenine devretmis. Önce cirodan pay verdik, daha sonra sözleşme yaptık, 1987 yılında da tamamen devraldık.
Ben de bu arada 1983’ten beri bilfiil matbaacı olarak çalışıyorum. Benimkisi makine sevdasıydı. Lise mezunuydum. Mezun olurken babam vefat etti, ben de askere gittim. Gelince kayınpederimle çalıştım, defter, sigorta defterleri, bonolar, faturalar vesaire imalatı yapardık o zaman. Bu arada da matbaacılara iş veriyorduk. Küçük, bu masa kadar (masayı gösteriyor) bir makinayı 1300 liraya aldım. Parasını rahmetli anneannemden almıştım. Derdim ki kendi kendime: “Her geçiş para basıyor.” En azından öyle zannederdim.. Çok verimli yıllardı, çok hızlı büyüdük. 3 makinamız oldu, onlarda ise 8- 9 makina. Kapasiteyi nasıl dolduracağımızı düşünmeden daldık bu işin içine.
Dimitro adında dünya tatlısı Rum bir ortağım vardı. 1990’da ‘Yunanistan’a gidiyorum’ dedi. O gitti, biz kaldık.. İlk önce Bomonti’ye taşındık. 18 sene orada kaldık. Şimdi aile şirketiyiz. Kasım 2005’ten beri de Seyrantepe’deyiz.
Davetiyeye nasıl başladınız? Nasıl bir anda “cemaatin davetiyecisi” oldunuz?
90’lı yıllarda bizi tanıyan yakınlarımıza davetiye yapmaya başladık. O zaman klas davetiyeler Başkent Ofset’te yapılıyor. Biz üçüncü sınıftık, daha çok ambalaj yapıyorduk, ama ekipmanımız mevcut. Yapar mıyız, yapamaz mıyız derken bir gün randevu alıp Happy Leyla’ya gittim. Bir tane gönderdi, iki tane gönderdi.. derken, davetiyeci olduk.
Davetiyenin arkasını basmak maaliyetli olduğu için o zamanlar arkasına Tiglat yazmazdık. CNN’in genel müdürü Efe diye bir arkadaşım, “Abi.. Niye arkasına basmıyorsun, acayip reklam olur.” deyince, biz de basmaya başladık. Şimdi insanlar davetiyenin arkasına bakıyorlar.
Tiglat ne demek peki?
Asurlular’ın en meşhur krallarından biri. O zamanki isim, ben değiştirmedim bunu. Bir Asurlu ismi asla seçmezdim.. Yoksa biz Çanakkale’nin kalesi, Kale Matbaacılık’tık. Bir üst sokağımızda bir Kale Matbaacı daha vardı, mallar karışıyor falan; biz de satın aldığımız firmanın ismine döndük: Tiglat
Neden sizi seçiyorlar, onca davetiyeci varken? Yapılası iş mi bu davetiyecilik..
Davetiye müşterisi zor müşteridir. Yerimiz küçüktü. Anne, baba, damat, gelin, hepsi geliyorlar, 4- 5 saat insanlar orada. Altı kişi! O zaman ben grafik yapıyorum. Herkes birşeyler istiyor. Rozi beni kurtar bu işten! Deliriyorum..
Rozi işin başına geldiği zaman davetiye işi oturdu. Ben sabırsız adamım. Davetiye işi ise özel bir ilgi, sabır ve itina gerektiriyor. Kadın eli değince iş değişti. Bugün Rozi davetiyenin her aşamasının başında durur. Butik düşünüyor. O kadar detay var ki! İşte Rozi onları deneme- yanılma yöntemiyle düzeltti. Markalaşmamızın sebebi bu. Yoksa biz markamız olsun diye bir şey yapmadık.
Davetiye işinizin ne kadarı? Başka neler üretiyorsunuz?
Yüzde onu geçmez. Ama bizim camiada insanlar bizi daha çok davetiye ile tanır. Doğaldır; tanışıklıklar var. 
Kataloglar, dergiler, broşürler üretiyoruz. Seyrantepe’de 5 renkli yeni bir makina yatırımına gittik, bizim çapımız için hatırı sayılır bir yatırım. Bu makinanın yetenekleri doğrultusunda kendimizi tanıtım ve promosyon malzemelerinde konumlandırmaya karar verdik; kalitemiz ve kapasitemiz eskiye göre yüzde 400 arttı. Bu kadar büyük bir yatırım yapmış olmamıza rağmen kimse bizi sanayici olarak konumlandırmıyor, herkes küçük bir tesisi olanla yatırım yapanı aynı seviyede görüyor.
Bir diğer farklılığımız dört grafikerimizin olması. Her matbaada olmayan bir ayrıcalık.. Manevi değerlerimizi koruyarak, cemaat içinde davetiye harici işler de almak için uğraşıyoruz. Tabii diğer matbaacılarla eşit şartlarda yarışarak.
İşin magazin tarafı var mı? Müşteriler çok kaprisli mi?
(Rozi); biraz dedikodu olmaz mı.. Kadın olduğum için o kadar toleranslı davranıyorum ki.. Ben de olsam aynı tepkileri veririm diyorum, onların gözünden bakabiliyorum. Zaten kalite ve farklılık da müşterilerin farklı istekleriyle gelişiyor.
Herşey dört dörtlük isteniyor. Öyle de olmalı! Hata yaparsak çöpe atıyoruz. Baştan yapıyoruz. Müşteri memnuniyetine zaafımız var. Artık düğünün konseptine, hatta kıyafetlere kadar kaale alıyoruz. Kimsenin mutsuz olmasını istemiyoruz.  Kimisi fazla para vermek istemiyor, atılacak diyor. Ama öyle değil ki! Elbisen de atılacak sonunda.. Bir düğüne harcanan parayı düşünün. Davetiye ilk sıcak temas bu düğünle ilgili. Davetiye güzelse, düğün de sonuna kadar güzel ve zevkli geçer. Davetiye uyduruksa, insanda, akşam da kimbilir nasıldır?.. duygusu uyandırıyor.
Düğünlerin sayısında bir azalma var mı? En yakından takip edenler olarak..
Hem düğünlerde azalma var, hem de karışık evlilikler de artış. Bir diğer üzüldüğüm konu da, insanların artık Bar- Mitzva’nın akşamını yapıp, sabahını yapmamaları.
Son trend nedir davetiyede? Bu işin modası var mı?
Biraz daha kalın davetiye, yanak varakları olanlar diyebiliriz.
Kağıdı nereden getiriyorsunuz?
Miktar ve çeşit olarak ithal etmemiz mümkün değil. 300 çeşit kağıt!. Bunların tamamının stoğunu tutmak imkansızdır. O nedenle sadece yurtdışından gelen kağıtları kağıtçıdan satın alıyoruz.
Bir Yahudi olmak Cemaat işleri için avantaj. İşinizde dezavantajlarla karşılaşıyor musunuz?
Herkesin başına gelebilecek şeyler. Mesela seneler önce mümessiliğimizi almak isteyen bir firma, “durumu” öğrenince vazgeçmişti. Zira bunların yazılması doğru olmaz..
Biz Doğanlar’ın, Sabancılar’ın, Koçlar’ın, sanatçıların, Mehmet Barlas’ın, Mehmet Ali Birand’ın davetiyelerini yaptık. Çok çok iyi insanlarla çalıştık, çok az dezavantajını gördük..
 Uzun vadeli hedefleriniz neler?
Eğer ailecek (grafiker ve reklamcı olan ikiz kızlarını kastederek) bir iş yapacaksak, reklam ajansı olan bir matbaa kurmak en uçtaki hedefimiz olabilir.  Kısa vadede dışarı yaptırdığımız işleri firma içine almak istiyoruz. Bunun gerisini zaman gösterecek.. Kapasitemizi talepten daha hızlı artırdığımız için, birinci gayemiz tesisimizi tam kapasiteyle çalıştırmak. Halbuki şu anda iki vardiyada 40 kişiyle yüzde 50- 60 doluluk oranıyla çalışıyoruz. 
Aile şirketi olmanızın dezavantajları oluyor mu? Anlaşamadığınız oluyor mu?
Artık o kadar uzun süreden beri beraberiz ki şirkette. Oğlum Niso müşterilerle ilgileniyor, eşim Rozi muhasebeye ve davetiyeye bakıyor, ben de (Yusuf) üretimi yönetiyorum. Daha önce babamız vardı, ama onu emekli ettik. Çocuklara da diyorum ki, bayrağı alsınlar, işlerini iyi yapsınlar. Beni de emekli etsinler. Benim çok hobim var, zaten zaman kalmaz başka işlere...