ªimdiki jenerasyon onu sadece Hollanda milli takımının hocası sanır, fakat o kelimelere sığmayan, sahadaki duruºu ve son vuruºu ile dünyaya imza atan bir çağdaº santrafordur. 1988 Avrupa ªampiyonasında finalde Dassaeve attığı gol, hala Rus kalecinin rüyalarına giriyordur. Sonra Milanda aldı soluğu Marco. Yanına önce Gullit, ardından Rijkhaard monte edildi. İtalyan futbolunun üç yabancı ile sınırlı olduğu yıllarda takımın yabancı çatısını onlar oluºturuyordu. Aynı ºekilde İnterde Alman ekolünü benimsemiº, Mattheus, Brehme ve Klinsmann ile Milan a kafa tutmayı baºarıyordu. ݺte o zaman yaºanan futbol zevki ve seyri bugüne oranla çok daha güzeldi. İzlemeye doyum olmuyordu.
16 yaºındaydım. Sömestr tatilinde arkadaºım ile kayak için İtalyada dağa gitmiºtik. 10 günlük bu tatil süresi içinde, turda bizimle beraber olan Futbol delisi amcalarımızın büyük desteği ile Milanoya maça gittik. Bizimle beraber sekiz kiºiydik. Milan- Bari maçı. Sahaya Van Basten çıktığında kalbim duracak gibiydi. Herkes maçı izlerken ben sadece onu izliyor, neler yaptığını neredeyse beynime not ediyordum. O maç çok çalıºtı, penaltıdan golünü attı. 85. dakika da oyundan çıktığında, onu ayakta alkıºlıyordum. Bunun adı aºktı, Marcoya duyduğum derin ve karºılık beklemediğim aºk. Maç bittiği zaman trenimize daha iki saat vardı. Amcalarımızdan biri, ki medyada oldukça tanınmıº bir adamdır, soyunma odasına inmeyi isteyip istemediğimizi sordu. Bu bana yapılacak en büyük teklifti, tereddütsüz, hemen kabul ettim. Arkadaºım ve ben, amca ile aºağıya indik. Orada bir kafeterya vardı, futbolcular teker teker oradan çıkıyordu. Gazozumu binbir güçlükle içiyordum. Her an kapıdan O çıkabilirdi. İlk gördüğüm Gullit idi. Amcanın yanına gelip el sıkıºtı, çok ºaºırmıºtım. Ardından masamıza oturdu, bizlerlede el sıkıºtı, ºakalaºtı. Ardından kapı açıldı, çıkan o idi. 1.90lık dev, nutkum tutuldu, bizim masaya doğru geldi. Hepimizle el sıkıºtı, elini sıktığımda hissettiklerimi anlatmak kelimelere sığmaz. 10 dakika yüzüne baka kaldım, sonunda konuºmaya baºladım. Bölük pörçük İngilizcemle ona:Sizden bir ºey isteyebilir miyim? dedim. Van Basten, elinde ki çantadan o günkü maçta giydiği 9 numaralı formayı çıkarıp bana uzattı. O zamanlar aptal bir çocuktum, formayı elimin tersi ile geri ittim, çok ºaºırmıºtı, ardından diğer isteğim geldi: İmzalı resminizi istiyorum lütfen. Gözlerimden imrenme akıyordu, futbol oynadığım o dönemlerde videodan defalarca onun son vuruºlarını ezberliyordum. Benim bu yorumuma çok güldü, bir kağıda adımı, soyadımı ve adresimi yazdım. Cebine koydu, ona çok komik gelmiºti. Gülmesine bile aºıktım. O benim ilahımdı onun adı Marco Van Bastendi.
Okuldan eve geldiğimde masamda bir zarf vardı. İtalyadan döneli 1,5 ay olmuºtu. Zarfın üzerinde Milan kaºesi vardı. Hayırdır dedim kendi kendime. Heyecanla mektubu açtım. Aman Tanrım, gelmiºti, çok istediğim resim gelmiºti. Üzerinde de bir not vardı: ªimdiye kadar gördüğüm en sıcak hayranım Selim Çipruta yürekten sevgilerimle.. Benden mutlusu yoktu. Rüya gibiydi. O benim idolümün dıºında, o mektupla adam gibi adam olduğunu da anlamıºtım. Çok duygulanmıºtım. Amatör ve okul futbol hayatımda hep 9 numara giydim. Maccabiatta da 9 numaralı forma ile üç gole imza attım. Bana 9 numarayı sevdiren adam o idi. 28 yaºında futbolu bıraktığında, sanırım ondan sonra ikinci üzülen kiºi bendim. Gözlerim dolmuºtu, ona bir veda mektubu yazmıºtım, ama gönderecek bir adresim yoktu. Hala evimde o mektubu saklarım.
Goteborg maçında Ravelli onu yediği golden sonra ayakta dakikalarca alkıºlamıºtı. Marconun Avrupa kupalarında attığı en son gollerden biriydi o. ªimdi sizlerde ayağa kalkın ve adam gibi adam, gelmiº geçmiº en büyük 9 numara için avuçlarınız kızarana kadar durmadan alkıºlayın. Marco, seni hep sevdim, her zaman seveceğim.