İbranice üvey evlat mi?

Ankara Üniversitesi Arkeoloji Bölümü`nden Mahir Ünsal Eriş, bu haftaki sayımızda İbranice`nin ülkemizdeki kullanımını gündelik hayattan örneklerle paylaşıyor. Kendisi ayrıca İbranice eğitimi hakkındaki çalışmaları ve İbranice`nin akademik düzeydeki yerini inceliyor

Perspektif
9 Ocak 2008 Çarşamba
Eliezer Ben Yeuda’nın kişisel gayretiyle yeniden canlanan İbranice, bugün artık bir modern dünya dilidir. İbranice işletim sistemleri, bilgisayar programları, film alt yazıları, internetin hemen her köşesinde ulaşılabilecek kadar yaygınlaşmış durumda. Bununla birlikte, Yosef Hayim Brenner ve Şmuel Yosef Agnon ile başlayan, bugünse tüm Ortadoğu’nun en köklü ve zengin edebiyatlarından birini hem nazım hem de nesir alanında meydana getirmiş bulunan İbranice hem sanal dünyada hem de akademilerde önemli bir konu başlığı oluşturmaktadır.
Bütün önyargılar bir kenara koyulup bakıldığında İbranice büyülü bir dildir. Alışık olmayan kulaklara biraz “kabaca” tınlayan sesi, semitik ve büklümlü yapısıyla muhteşem bir çekim ve türetim sistemine sahip olan bereketli yapısı ve hiç bilmeyen, tanımayanların bile ilk görüşte tanıyabileceği kare harfleriyle İbranice artık bilim ve edebiyat ürünleri veren bir dil olma rüştünü ispat etmiştir. Bunun yanı sıra çok sayıda İbranice şarkı, azıcık olsun ilgilenen dinleyicinin kolayca bulabileceği şekilde yaygın ve boldur.
İbranice’nin, Türkiye’de en çok ihmal edilen “yabancı” dil olduğu düşüncesindeyim. Bir “Yahudilik alameti” olarak varsayılması anlaşılır bulunabilmekle beraber, çoğunlukla İbranice bir “Siyonizm alameti” kabul edilmiştir. Bu da toplumun “geri kalan” kısmının İbranice’yi ihmal etmekte başlıca sebebi olmuştur.
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi, cumhuriyet tarihinin en köklü kuruluşlarından birini oluşturmaktadır şüphesiz. Yeni cumhuriyetin dünyanın geri kalan kısmına açılan bilim kapılarından biri olan bu muazzam ve kapsamlı fakülte bugün de bünyesinde barındırdığı çok sayıda Dil ve Edebiyat bölümüyle bilimsel- akademik faaliyetini yürütmektedir. Ancak, ne kurulduğu günlerde burada bir İbranice bölümü açılmıştır ne de günümüze vardır. Türkiye’nin de içinde bulunduğu ortadoğu coğrafyası ülkelerinde, İbranice, Türkiye’nin komşuları arasında dili ve edebiyatı okutulmayan tek dildir. İbranice ile ilgili akademik faaliyet yalnızca Prof. Dr. Bedrettin Aytaç’ın Lisans döneminde I ve II olmak üzere açtığı bir İbranice dersi ve yüksek lisans düzeyindeki bir diğer İbranice dersinden ibarettir. Benzeri bir diğer ders de yine Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Prof. Dr Salih Akdemir’in açtığı yüksek lisans dersi olarak vardır. Dolayısıyla Ankara’daki tüm İbranice akademik faaliyet bununla sınırlıdır.
Devletin ve dolayısıyla da diplomasinin kalbi olan bir şehirde İbranice’yle ilgili hiçbir akademik- bilimsel faaliyetin yapılmaması ve desteklenmemesi bir yana, merak eden ve ilgi duyanların, yetişmekte olan diplomat adaylarının İbranice öğrenebileceği bir kurum dahi bulunmamaktadır.
Bu durumu ülke genelinde –hem de epey uzun bir süredir-  bulmak mümkündür. Cemaat dışında İbranice öğrenmek neredeyse imkânsız, cemaat içinde ise de sınırlıdır. Öyle ki İbranice ile ilgili Hadas Pal- Yarden’in Mayıs 2006’da yayınladığı “İbranice Konuşma Kılavuzu” dışında yazılmış eserlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek düzeydedir. Bunların başında Rabbi Nisim Behar’ın “More Adereh” serisi gelir. Yol öğretmeni, yol rehberi anlamına gelen More Adereh üç farklı şekilde basılmıştır. Bunlardan birincisi 1946 yılındaki More Adereh- İbranice Okuma Kitabı, ikincisi 1949’daki More Adereh Lanoseim (Yolcular İçin Rehber) ve üçüncüsü More Adereh- Silaberyo para Embezarse a Meldar sin Profesor’dır (Öğretmensiz İbranice okumaya başlamak için okuma kitabı). Bunların yanı sıra Judeo- Espanyolca yayın faaliyetine devam eden Rabbi, din adamı kimliğiyle kimi kitaplarını İbranice- Türkçe ya da İbranice- Judeo- Espanyolca şeklinde yazar. Bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıyı oluşturan bir diğer kaynak da Beyoğlu Musevi Lisesi’nin meşhur “Hasafa Haivrit”idir. Ezra Michael’e ait olan bu çalışma 1968 basımı olup 4 dönem okutulmak üzere 4 cilt olarak hazırlanmıştır. Bir diğer eser de Rabbi Behar’ın ilk eserini yayınladığı 1949 yılında yayınlanan, Rav İshak Rofe’ye ait olan “Konuşma Kılavuzu”dur. Bu eserde de tıpkı Behar’ın 1949 yılında yayınladığı More Adereh gibi İbrani Harfleri kullanılmamış, bunun yerine İbranice kelimelerin, örneğin Şalom’un imlasında İbrani harfleriyle “şin- lamed- vav- mim” değil de Türkçe imla kurallarına uygunluk gözetilerek “şalom” biçimi tercih edilmiştir.
Bugün de İbranice ile ilgili bir çalışma sürdürülmediği açıktır. Hatta İbranice o kadar ihmal edilme noktasındadır ki internetin açık ansiklopedisi Vikipedia’nın Türkçe versiyonunda dahi İbranice başlığı 10–15 satırlık üstünkörü bir bilgiyle oluşturulmuş, hiçbir ayrıntıya yer vermek mümkün olmamıştır.
Oysaki daha önce de bahsi geçtiği üzere, bütün genelleşmiş önyargılar bir kenara bırakılarak bakıldığında İbranice bilmek, öğrenmek demek aynı zamanda Amos Oz, A.B Yehoshua gibi büyük yazarları, Bialik, Zelda, Amir Or gibi muhteşem şairleri kendi büyülü dillerinden okumak, muhteşem eğlenceli bir Aliya filmi olan Efraim Kişon’un 1964 yapımı Salah Şabbati’sini altyazısız izleyerek kahkahalara boğulmak, çölün melodisi Ofra Haza’nın duygusuna tanıklık etmek demektir.
Türkiye'de İbranice ile ilgili yapılması gereken ilk şey şüphesiz akademik girişimlerde bulunmak olacaktır. En azından başlangıç için bir üniversitede bir modern bir de klasik İbranice (hatta Aramice) master programları açılmalıdır. Onun dışında çeşitli kurslar açılmalı, kimi yurtdışı eğitim kurumları İsrail'deki Ulpan ve Kibbutz'lara öğrenci göndermelidir. Elbette ki örnekler genişletilebilir, tartışılabilir.
İbranice, modern bir dünya dilidir ve Türkiye’de hem yakın bir bölge komşusu hem de yakın siyasi ve ticari ilişkiler içinde olduğu İsrail’in dili olmasıyla ihmal ediliyor olması anlaşılmaz görünmektedir. Öyle ki MTV’de gösterilen reklâmlardan ötürü yakın zamana kadar MTV dili olarak adlandırıla gelmiştir; fakat İbranice bu görüntüsünün ardından ihmal edilmeyi hak etmeyen muhteşem bir tarihsel zenginlik barındırmaktadır.