Tişri ayi ve anilarimdaki Simhat- Tora...

Coya DELEVİYahudi Takvimi`nin ilk ayı olan Tişri, neş`e, ve bir dizi kutlamanın yanı sıra, af dileme, dua ve pişmanlık sürecidir de...Roş Aşana, Yom Kipur, Sukkot ve onu noktalayan Simhat- Tora...Büyük Yahudi Bilge Moşe Ben Maymon`un ( Maimonides 1135- 1240) bir sözü vardır: “...Bu süreçte insanımız yarı masum, yarı günahkar (suçl

Kavram
9 Ocak 2008 Çarşamba
“Tora”nın bize emrettiği üzere, Roş Aşana günü sinagogta “Şofar” çalar ve “Hayom Harat Olam...” denir. Anlamı: “Bugün Kainatın varoluşunu kutluyoruz...”Roş Aşana İsrail’de de iki gün boyunca kutlanan tek Yahudi bayramıdır.
Çocukluğumda Tişri ayının benim için, yaz mevsiminin sona ermesi, ya da okulların açılmasından başka bir anlamı yoktu. Biraz büyüyüp te bilinçlenmeye!! başladığımda, bu dönem, eşsiz bir bayramın (Roş Aşana) ardından gelen upuzun (bu ifade için özür dilerim) bir oruç ve dua günü anlamını aldı. Bunun üzerine, rahmetli dedem, bu bayramlarla ilgili, basit de olsa, bazı kavramları açıklama gereğini duydu. Gerisini zaten yaşam ve zaman bana öğretti.
 Sırası gelmişken, Heybeli’de kutladığımız eski bir Kipur anımı nakletmek isterim. 1948- 49 Sonbaharı olabilir...”Ramazan” yani “Şeker Bayramı”nın, Yom Kipur’la aynı güne denk düştüğünü anımsıyorum. Örf ve adetlerine son derece bağlı olan  Müslüman ev sahiplerimize, ebeveynimin bayram ziyareti yapması gerekiyordu. Ertelemeleri olanaksızdı, çünkü onlar da (ev sahipleri) büyüklerinin elini öpmek için, Istanbul’dan gideceklerdi. Onları incitmeden olayı nasıl izah edebileceklerini düşünen annem, babam için,  nazik bir durumdu...
Ebeveynim kara, kara düşünedursunlar...Oldukça güngörmüş, ayrıca “Kipur”un anlamını az, çok bilen ev sahibimiz, anlayışıyla bizleri bu zor durumdan kurtarmış, onları bayram dönüşünde de görebileceğimizi ima etmişti...Aynı günün akşamı, “Şofar”dan önce, sanki gökler yarılmış, bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başlamıştı...Sinagog’taki Yahidler bunun hayra alamet olmadığını ifade etmişlerdi...Aynı durumu 1974 yılı “ Yom Kipur”unda da yaşamıştık...
Belleğimi ne kadar zorlarsam, zorlıyayım, 1940’larda, Galata’da oturduğumuz semtin herhangi bir evinde “SUKA” gördüğümü anımsayamıyorum. Doğal olarak sinagoglarda vardı, ve biz de giderdik...1945 senesinde yazları Heybeli Ada’ya gitmeye başladığımızda ve çok sonraları da, Ada’da sinagog yoktu. Kiraladığımız evin hemen yanıbaşında, büyük bir bahçe içinde, konak diyebileceğim görkemli, ahşap bir ev vardı. Belleğim beni yanıltmıyorsa, Bozaldo ailesine ait olan bu ev, “Yamim Noraim” denen bayram günlerinde, “Sinagog”olarak kullanılmak üzere, Cemaate açılırdı. Saygın bir Yahudi ailesi olan Bozaldo’lar, Heybeli Ada  Sinagogu’nun kurulmasında da önemli katkılarda bulunmuşlardır. Ve ben, bu eski evde, “Sukkot” bayramı süresince kullanılacak olan “Suka” nın aşkla, zevkle hazırlanışını yakından gördüm. “Yahid” lerin tüm Sukkot boyunca orada yediklerini de anımsıyorum...
”Çardaklar” anlamına gelen bu bayram, Yom Kipur’dan 5 gün sonra, Tişri’nin 15’inde başlar. İki kez şükran sunulan bu kutlama, Eski Ahit’te sözü edilen 3 büyük bayramdan biridir. İsrailoğulları’nın göç sonrasında, kulübelerde yaşadıkları döneme dayandırılır. Genelde ağaç dallarından “Suka”lar, yani “Çardaklar” kurulur, Tanrı’ya dualar edilir ve “LULAV”ı oluşturacak dört tür bitki toplanır. Sukkot’un 7.ci günü, “Oşana Raba”, 8.ci gün ise, “Şemini Atseret” olarak bilinir. Bir yıl boyunca okunan “TORA”nın tamamlanması,  “SİMHAT TORA” kutlamalarına vesile olur. O gün, “Tora” ruloları kucakta dolaştırılır, şarkılar söylenip danslar edilir. “Suka, Lulav, Simhat Tora,” Sukkot Bayramı’nın vazgeçilmez sembolleri ve Yahudi kimliğinin simgeleri haline olagelmişlerdir. “Sukkot”un bir diğer özelliğiyse, “Lulav”ın  sabah duasında ellerde tutulması, sevinç, coşku gösterisi olarak sağa, sola sallandırılması...Onu çocukluğumda çok gördüm. Duadan dönen dedem, eve elinde bir “Lulav” demetiyle gelirdi...
Tesadüf mü, bilemiyorum...Israil’e yaptığım bunca gezinin hiçbiri, nedense Roş Aşana ve Kipur’a denk düşmedi. Ebeveynimin 1956 Mart’ında yaptıkları “Aliya”nın sonbaharında, yani aynı yıl, Israil’e ilk seyahatımızı yapmıştık. “Kipur”dan henüz yeni çıkmıştık ve her bakımdan seyahat için ideal bir mevsimdi. Üçüncü yaşını sürmekte olan oğlumuzun henüz okul sorunu yoktu, ve bu onun uçakla ilk tanışmasıydı.
Pek tabiidir ki ben, “Sukkot”u karakterize eden “ Suka, Lulav, Hatan, Simhat Tora” v.s.. kavramlarını bilirdim. Ancak, onları asla bu şekilde hissetmemiş, dolu, dolu yaşamamıştım... Özellikle tüm kollektif neşe ve coşkusuyla, “Simhat Tora” yı...O gün, bir yıl süren, “Tora”nın beş Kitabının okunması sona erer, ve “HATAN” (*) belirlenir. Bu münasebetle, aile içinde ve genel kutlamalar yapılır. 1956’da, biz ebeveynimin Petah- Tikva’daki evlerinde kalıyorduk. Dolayısıyla kutlamaları o kentte yaptık. O yıl “Hatan”, annemlerin P- Tikva’daki komşusuydu...
Sinagog çıkışı “Hatan” ve yanındakiler onun evine gittiler. Gün boyunca birçok gelen, giden olduğunu gözlemledim. Doğrusu, bunun benim için yepyeni bir deneyim olabileceğini düşünerek, yani az çok merakla, biraz da komşuları kutlama gayesiyle, eşimle “Hatan”ın evine gittik. İkramla sırasında özellikle bizim için mi bilmem, hep Judeo- Espanyol konuşuldu. Oradakilerin çoğunluğu, aslında Türkiye’den göç etmiş, aralarında babamın “Çorlu” dan tanıdıkları da olan Sefarad’lardı...
Akşam vakti, büyük bir kalabalık, Petah- Tikva Belediye Sarayı’nın (İriya) önündeki geniş alanda toplandık. Her yönden, kollar halinde insanlar geliyor, coşku artıyordu. Bir ara, onların arasında bizim Hatan’ı da gördük. Öndekiler, “SEFARİM”leri, yani “Tora Rulo”larını kollarında taşıyarak şarkı söylüyor,dans ediyorlar ve neşe içinde ilerliyorlardı. Emprovize bir orkestrayla, bu danslar, oyunlar gece yarısına kadar sürdü...
Anlamlı bir alıntıyla, yazıma güzel bir final yapmak istiyorum: “Her Yahudi, ulvi “KİPUR” gününü, coşkulu Sukkot Bayramı ile Simhat Tora’nın izlediğini bilir. Sukkot üç büyük bayramımızdan biridir. Aralarından gökyüzünün görüleceği şekilde yaprakların örttüğü bir çatısı olan “SUKA”da yaşanması öğütlenir. Bu kulübelere baktığında, Yahudi, atalarının çölde yaşadıkları evleri anımsar. Ve, o an, hem “TANRI”nın, hem de O’nun “HİKMET”inin, İsrailoğullarını Mısır köleliğinden kurtardığı sonucuna varır.
“”Suka” özel bir Mitzvadır. “Lulav”ise, dört tür bitkisiyle, Yahudilerin, onları ayıran farklılıklara rağmen,bir arada yaşayabileceklerini simgeler. “Şemini Atseret” ve “Simhat Tora”, Tişri ayını tamamlar. Tora ile coşmamız, onunla dans etmemiz adettendir. Bu coşkulu danslarla, Yahudi insanı, “Ego”sunu tümüyle bir yana bırakarak, “Tora”nın üstünlüğünü kabullenir. Onu (Tora’yı) okumayı bitirelim, ve hemen, yeniden tekrar başlayalım. Çünkü “YARADAN”ın sözü sonsuzdur.”
(“Los Muestros” Dergisi)

(*)- Hatan: Belirli bir Sinagogun Yahidleri tarafından, Sukkot’un son sabah duasında, “Tora”nın “Bereşit” bölümünün ilk kısmını okuma onurunun verildiği kişidir. Onun “Tora”nın nişanlısı olduğu söylenir. Bu onur kendisi ve ailesi için bir kutlama vesilesi olup, bu coşkuya sinagog yahidlerinin tümü de ortak olur. Sinagog çıkışı “Hatan”, evine bu topluluğun eşliğinde döner, gün boyu Cemaat mensuplarının tebriklerini kabul eder. C.D.